AB’ye göre Kemalizm Türkiye’nin yolunu tıkıyor. AB'de tartışmalar. Ve Özdemir İnce Yazısı-2003 ![]() Hürriyet, Mayıs ayında AB Genel Kurulu'na sunulacak olan Türkiye raporunu ele geçirdi. Hollandalı muhafazakar parlamenter Arie Oostlander tarafından kaleme alınan raporda, Türk Devleti'nin laik ve Kemalist yapısı sorgulanıyor. Laikliğin farklı tercüme edilmesi ve Kemalizm ideolojisinden arındırılmış yeni bir Anayasa yazılması talep ediliyor. Avrupa Parlamentosu'nda hazırlanan ‘‘Türkiye'nin AB üyeliği’’ konulu bir raporda, Türkiye Devleti'nin Kemalizm ideolojisine bağlı yapısı ve laikliği sorgulanıyor ve bu durumun AB üyeliği önünde engel teşkil ettiği vurgulanıyor. Avrupa Parlamentosu'nun Hollandalı Hıristiyan Demokrat Gurubu üyesi Arie Oostlander tarafından kaleme alınan raporu Hürriyet ele geçirdi.AP'nin Türkiye Raportörü Oostlander, Türkiye'nin devlet yapısının Kemalizm ideolojisi üzerine kurulduğunu belirterek, bu yapının Türkiye'de ‘‘ülkenin bölünmez bütünlüğünün bozulacağı’’ korkusu yarattığını, askerin gücünü artırdığını, aşırı Türk milliyetçiliğini körüklediğini ve dine karşı esnek olmayan bir tavır yarattığını belirterek, ‘‘Bu durum, Türkiye'nin AB üyeliği yolunu tıkamaktadır’’ görüşünü savundu. Oostlander raporunda, Türkiye'nin Fundemantalizm (Köktendincilik) korkusundan arınması, katı laik tutumunu değiştirmesi ve laikliği, Avrupa ülkelerindeki örnekleri esas alarak yorumlaması gerektiğini belirtti. Hollandalı raportör, Türkiye'de Kemalizm'in esas alınmadığı yeni bir anayasaya ihtiyaç bulunduğunu belirterek, askerin siyasetteki ağırlığına da yoğun eleştiri getirdi. Oostlander raporunda, Türkiye'deki reformların yetersiz olduğunu, yapılan reformların da kağıt üstünde kaldığını belirtti. Raporda, Heybeliada'daki ruhban okulunun açılması çağrısı yapıldı ve Türk ve Ermeniler arasında diyalog yoluyla kurulacak bir müzakere ortamıyla tarihi gerçekler konusunda uzlaşmaya varılması talep edildi. 24 Mart'ta AP Dış ilişkiler Komisyonu'nda görüşülecek olan ve Mayıs ayındaki AP Genel Kurul toplantısında da tartışılarak oylanması beklenen 16 sayfalık raporun özeti şöyle: Türk Devleti'nin temel felsefesi, Kemalizm'dir. Bu ideoloji, Türkiye Devleti'nin bölünmez bütünlüğünün bozulmasına yönelik korku yaratıyor. Aşırı Türk milliyetçiliği körüklüyor. Askerin gücünü artırıyor ve dine karşı esnek olmayan bir tavır yaratıyor. Sonuç olarak bütün bu oluşan unsurları yaratan Kemalizm ideolojisi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma yolunu kapatıyor. AB'nin beklentileri ve yasal değişiklikler, yüzeysel değişiklikler ve makyajlarla yerine getirilmeye çalışılıyor. Bunlar ve Türkiye'nin imzaladığı uluslararası anlaşmalar kağıt üstünde kalıyor ve yetersiz. Uygulama gerekiyor. Son 15 senede görülüyor ki, asker devletin sırtını dayadığı bir taş konumundadır. Halk, devletin öbür kurumlarına ve meclise nazaran, orduya daha çok güveniyor. Ordu, Türkiye'nin çoğulcu demokratik bir devlet olması önünde frenleyici bir unsurdur. Türkiye'nin ülkedeki ordunun siyasi ağırlığını, AB ülkelerinin benzeri seviyeye çekmek zorundadır. Savunma bütçesi, devlet bütçesinden bağımsız ve meclis kontrolünde değil. Ordunun; eğitimde, endüstride, ekonomide ve medya üzerinde gücü var. Tabii ki asker, sivillerin kontrolü altında olmalı. Asker edindiği siyasi görevleri, sivillere iade etmeli. 21 Mart 2003 - HÜRRİYET/GÜNDEM https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ab-ye-gore-kemalizm-turkiye-nin-yolunu-tikiyor-38443917 ** Özdemir İnce: Densiz Arie Oostlander İsteyen bana ‘‘şoven’’ desin, ben söylemem gerekeni söyleyeceğim: Küçük ülkelerin uluslararası álemde rol çalan politikacılarından hoşlanmam ve bu türe kesinlikle güvenmem.Çünkü ellerine bir fırsat geçince kendilerini ve ülkelerini önemsetmek için nesnellik, yansızlık falan demeyip her türlü densizliği yaparlar. Sorumsuz davranırlar, yetkilerini kötüye kullanırlar, hizmet alanlarını psikiyatri kliniğine çevirirler. * * * Bir şeriatçı gazete 26 Mart tarihli nüshasında bize bir haber muştuluyor: ‘‘Avrupa'dan Kemalizm'e sorgulama!’’ Avrupa keferesinin Türkiye'ye yaptığı densizlik gazeteyi öylesine kendinden geçirmiş ki neredeyse zil takıp göbek atacak. Çünkü:Yazımın başında tanımını yaptığım türden bir politikacı, Avrupa Parlamentosu için Türkiye'ye ilişkin bir rapor hazırlayan Hollandalı parlamenter Arie Oostlander, ‘‘Kemalizm, Türkiye'nin AB üyeliğine engel’’ görüşünü ileri sürmüş ve:‘‘Türk devletinin temel felsefesi olan Kemalizm, Türk devletinin bütünlüğüne yönelik ölçüsüz endişe kaynağı oluyor. Kemalizm, Türk kültürünün ve milliyetçiliğinin homojenliği üzerinde duruyor. Devletçilik, ordunun güçlü rolü, dine karşı çok katı bir tavır gibi yaklaşımlara öncelik veren Kemalizm felsefesi, Türkiye'nin AB'ye katılımına köstek oluşturuyor’’ demiş. Şeriat gazetesi işte bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti'nin varoluş nedeni (‘‘raison d'etre’’i) Avrupa Birliği'nde saldırıya uğradığı için göbek atıyor. * * * Tarihimizden, Cumhuriyet'in kuruluş biçiminden habersiz bir Avrupalı ‘‘küçük’’ politikacı, İslámcı ve İkinci Cumhuriyetçi ağzıyla Cumhuriyet'in temel ilkelerine saldırıyor. Ama bu sivri akıllı Arie Oostlander kendi raporuyla kendisini mat edebileceğimizi aklına getirmiyor. -Türkiye'nin Kemalizm'i terk edip (Avrupa Birliği'nin değil) Hıristiyan Avrupa'nın değerlerini kabul etmesini isteyen Oostlander'in kendisi totaliter kültürü savunuyor.- Protestan kilisesine bağlı bir parlamenter, ülkesine özgü sekülarizmi halkının çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'ye kakalamaya kalkışarak, aynı düşünceyi paylaşan Türkiye İslámcılarının sözcülüğünü yapıyor. Türkiye'nin anayasal laikliği Anglosakson-Protestan sekürlarizmine benzemeyen kendine özgü, kendi koşullarına uygun ‘‘laik’’ bir laikliktir. İnsan haklarına aykırı olmaması koşuluyla Türkiye kendi laiklik anlayışını uygulamakta özgürdür. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Refah Partisi davasıyla ilgili olarak aldığı son karar, bu konuda artık bir içtihat oluşturmuştur. Bu karar dosta-düşmana şunu ilan etmektedir: Türkiye Cumhuriyeti'nin karar öncesindeki laiklik uygulamaları Avrupa Birliği normlarına aykırı değildir. Arie Oostlander demokrasi konusunda ukalálık edeceğine AİHM'nin bu kararını okusun. * * * Arie Oostlander'e láyık olduğu cevabı iki meslektaşı veriyor. Joost Lagendjik: ‘‘Kemalizmin yanlış olduğunu söylemesi, ilişkilerin ileri götürülmesine yaramaz. Tam tersine bir etki yapar.’’ Andrew Duff: ‘‘Atatürk'ün mirasına gölge düşüren yaklaşımlar ikili ilişkilere hizmet etmez!’’ 05 Nisan 2003 https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/densiz-arie-oostlander-138180 *** Oostlander Raporuna Sert Eleştiriler Türkiye tasarısı ile değişiklik önergelerinin oylanması 12 Mayıs tarihine ertelendi. Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda yapılan Türkiye oturumunda Hollandalı raportör Arie Oostlander, Atatürk’ü ve Türkiye’nin devlet yapısını sorguladığı, laiklik ilkesini tartışmaya açtığı ve Türkiye tasarısını amacından saptırdığı için yoğun baskı altında kalınca, geri adım atmak zorunda kaldı. Ancak Oostlander, Ermeni soykırımının tanınması talebi dahil Türk milletinin tepkisine yol açan duyarlı konularda metinde değişiklik yapılması için çaba göstereceğini vaad etti. Dışişleri Komisyonu’nundaki değişikliği, toplantıya katılarak Kemalizmi savunan Türk asıllı Alman Sosyalist parlamenter Ozan Ceyhun değerlendirdi. Hollandalı Hristiyan Demokrat Oostlander, Türk toplumu ile resmi yetkililerinin yoğun tepkilerinden sonra, bir de Dışişleri Komisyonu üyelerinin yoğun eleştirileri ile karşılaşınca neye uğradığını şaşırdı. Sabah ve öğleden sonra iki ayrı bölümde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği ile ilgili yıllık parlamento raporunu görüşen Dışişleri Komisyonu üyeleri üçe bölündüler. Komisyon başkanı Alman Hristiyan Demokrat Elmar Brok gibi azınlıkta kalan bir grup, Türkiye’ye dürüst davranılmasını ve üye olamayacağının söylenip, özel işbirliği önerisini kabul etmesinin istenmesini savundular. Yine azınlıkta kalan bir başka grup da Türkiye’ye tavizkâr davranılmamasını ve tüm şartları yerine getirdikten sonra tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasını istedi. Çoğunluğa gelince; ağır eleştirilerde bulundukları konuşmalarında raporun adının “Türkiye’nin üyeliğinin red gerekçeleri” şeklinde değiştirilmesinin daha yararlı olacağına dikkat çekerek, şekil, tarz, uslûp ve ton olarak temel bir değişiklik yapılmadan tasarının kabulünün mümkün olmayacağı mesajını verdi. Raportörün Türkiye’ye kapılar açık demesi de bu son gruba dahil parlamenterlerin sert eleştiri ve sorularına yol açtı. Türkiye ile Avrupa arasındaki parlamentolar arası diyalog organı KPK’nın eş başkanı Hollandalı yeşil milletvekili Joost Lagendijk “kapı ne kadar açık, sonuna kadar açma zamanı gelince açacak mısınız, yoksa biraz daha mı aralayacaksınız?" şeklindeki sorusuyle, sürekli Türkiye’den şartları yerine getirmesi istenirken, üyelik konusunda güvence verilmediğini gözler önüne serdi. Atatürk felsefesi ile ilkelerinin, Türkiye’nin üyeliğini engellediğini savunan raportöre en sert eleştiri Danimarkalı Liberal Ole Andreasen’den geldi. Andreasen Avrupa ülkelerinde kaç tane diktatörün Atatürk gibi demokrat olduğu ve ülkesinde çağdaş reformlar yaptığı, sorusunu sordu. İsveç’teki diktatörün Danimarka’ya saldırarak kan döktüğünü söyledi, İspanya, Portekiz ve diğer ülkelerde de farklı bir durum yaşanmadığının hatırlanmasını istedi. Danimarkalı parlamenter, Ankara’ya gittiklerinde, Anıtkabir’i ziyaret ve saygı duruşunda bulunmak için kendilerinin girişim yaptıklarını söyledi. Ozan Ceyhun da eğer Atatürk olmasaydı Türkiye’nin belki de bugün bir İslâmî rejim ülkesi olacağına dikkat çekti ve “belki de biz burada Türkiye’nin üyeliğini bile tartışmayacaktık” dedi. Siyasi gruplar arasında Türkiye koordinatörlüğü yapan eski raportörlerden Avusturyalı sosyalist Johannes Swoboda da Türkiye’nin Atatürk sayesinde laik bir cumhuriyet olduğuna işaret ederken, "Ordu Kemalist falan değil, yaptığı darbelerle bunu açıkça kanıtladı" şeklinde konuştu. Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınması yolunda değişiklik önergeleri verenler de sert eleştirilerin hedefi oldular. Raportör "ben zaten sıcak bakmıyorum" diyerek karşı çıktığını açıkça gösterdi. Diğer konuşmacılar da Türkiye ile Ermenistan’ın uzlaşma yolları aradıkları bir sırada bunu zorlaştıracak adımlar atılmaması gerektiğini belirttiler. İspanyol muhafazakâr Christiona Gueittirez "bu tip yaraları kaşımaya başlarsak, hepimizin tarihini tartışmaya açmamız gerekir" dedi. Gueittirez Türk Silahlı Kuvvetlerinin de üzerine bu kadar eleştirel ve sert şekilde gidilmemesini, ordunun onurlu biçimde kışlasına çekilmesine imkân tanınmasını istedi ve Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili tüm paragrafların metinden çıkartılması içi oy kullanacağını söyledi. Bu tartışmalarda içinde tasarının amacından saptırılmamasını isteyenlerin sayısı da az değildi. Alman Sosyalist Jo Leinen, “anlamadığım bir şey var, Türkiye üyelik yolunda ilerledikçe, reformlarını tamamladıkça, aramızda bazıları eleştirilerin dozunu yükseltmeye başlıyorlar. Kemalizme sataşmaya kadar cesaret ediyorlar,” derken, Hollandalı liberal Bob Van den Boss "üyelik kilidinin anahtarını derin bir kuyuya atarak Türkiye’yi Avrupa Birliği içinde görmek istemediğinizi gösteriyorsunuz" Şeklinde konuştu. İtalyan parlamenter Gianfranko Dellalba da Oostlander’ın hazırladığı belgeleri “Türkiye’yi Avrupa Birliği’nden dışlama raporu” diye adlandırdı. Dellalba "Türkiye için otomuzun vitesini sürekli geriye, diğerleri için de ileriye takıp bir de üstelik saldırgan davranıp, farklı dinini de malzeme olarak kullanarak adeta Türkiye’nin istenmediği havası yaratıyorsunuz" şeklinde konuştu. İngiliz muhafazakâr Geoffrey Van Orden Türkiye’yi Kemalizm’den ve çağdaşlaşmadan uzaklaştırmak isteyenlere destek verilmemesi çağırısı yaptı. Bugünkü toplantıyı Avrupa Parlamentosunun Türk kökenli Alman üyesi Ozan Ceyhun şöyle değerlendirdi: "Çok sayıda milletvekili benim konuştuğum gibi konuştu. Ben baştan açıkça belirttim bu tartışmalardan sürekli kendimi geri çektiğimi çünkü Yunanlı milletvekillerinin sürekli beni Türk lobicisi gibi damgaladıklarını ki, bunun doğru olmadığını ama bugün konuşma ihtiyacı duyduğumu belirttim ve benim dediklerim çok sayıda milletvekili arkadaşımdan destek buldu. Ayrıca onlar tarafından da aynen söylendi. Bu da şu, parlamentoda artık yeni bir bilinç var. Yani 'parlamentoyu gülünç hale getirmeyelim' eğilimi. Oostlander raporu giden bir Avrupa politikasını, parlamento üzerinden sabote etmek, ama öyle bir sabote etmek ki yanlış koalisyon ortaklarıyla. Eğer bunlara biz izin verirsek her yıl Türkiye raporlarını tekrar tekrar yaşıyoruz. 283 değişiklik önergesi verilen rapor bulmak Avrupa Parlamentosu’nda o kadar kolay değildir. Hem de tüm pazarlıklara rağmen. Şu ortaya çıktı ki, nasıl ben tepki gösteriyorsam, çok sayıda milletvekili de tepki gösteriyor.Yüksek sesli bir koro haline geldi. Yani böyle üç-beş kişinin 'biz Türkiye konusunda ne olup bittiğini biliriz, bizi dinleyin, bizim dediklerimiz doğrudur, bu doğrultuda politika yapılacak' demesiyle de yapılacak bir politika değil. Hatta eleştirdim, Brüksel, Lahey’den, Türkiye’yi tanımadan ahkâm kesmek olmaz, Türkiye’yi tanımak lazım diye... Ve görüyorum ki her geçen gün bu eğilim artıyor." Bu gerçekten samimi bir eğilim mi, yoksa çok ileri gidilerek, Türkiye’yi kızdırıp, Avrupa Birliği çevresinden uzaklaştırma korkusunun bir etkisi mi? Kesin bir yargıda bulunmak son derece zor. 2004 yılının Aralık ayı geldiğinde kimin samimi, kimin olmadığı görülecek. |
58 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |