Son 25 yıla damgasını vuran neo-liberal ekonomik politikaların bir parçası olan kamu işletmelerinin tasfiyesi ve tekellere yeni kar olanakları sağlanması sürecinde geçen yıl önemli adımlar atıldı. Telekom, Erdemir, Tüpraş, limanlar gibi birçok büyük işletme yerli ve yabancı tekellere satıldı. AB’ye üyelik, demokrasi, Kürt sorunu, Irak savaşı gibi son yıllarda gündemden hiç düşmeyen konularda olduğu gibi özelleştirmeler konusunda da AB yanlısı liberal burjuva kesimler ile ulusalcı-devletçi burjuva kesimler karşı karşıya geldi. “Sosyalistler” ve sendika yöneticileri de sınıf perspektifi yerine daha çok bu ulusalcı cepheye eklenerek özelleştirmeye karşı mücadeledeki başarısızlıkta az-çok pay sahibi oldular. Son Erdemir özelleştirmesinde, Türk-İş’ten TOBB’a, “milli hassasiyet”e sahip medyamızdan ulusal “sosyalistler”e kadar uzanan yelpazenin desteğini alan bir kuruluş vardı: OYAK. Dünyanın en büyük demir-çelik tekellerinden olan Mittal ve Arcelor’u ihalede saf dışı eden OYAK, “milli çıkarlar”ı koruduğu gerekçesiyle bu çevrelerce ayakta alkışlandı. Peki bu ulusalcı kampanyanın katkısıyla Erdemir’i alan OYAK gerçekte ne kadar ulusal?
OYAK’ın kuruluşu
1950’li yıllardaki Demokrat Parti iktidarı döneminde, askeri bürokrasi yönetimden dışlanmıştı. Bu dönemde askerlerin ücretleri diğer toplumsal kesimlere göre düşmüş; örneğin kıdemli bir başçavuşun maaşı, doçent doktorun maaşının altında kalmıştı. Ayrıca askerlerin konumu hala halktan yalıtılmamıştı. Toplumsal sorunlara duyarlılık gösterebiliyorlar ve düşük rütbeli subaylar ordu içinde etkili olabiliyordu. Bu nedenle 1960 darbesinin hemen ardından kurulan OYAK (Ordu Yardımlaşma Kurumu) askerlerin daha üst düzey bir hayat standardı yakalamasının ve kendi geleceğini burjuvazinin geleceğiyle organik olarak da bütünleştirmesinin maddi temellerini atmaya başlıyordu. (1960’larda ordu içinde hiyerarşinin daha keskinleşmesinin ve yönetimin tamamiyle generallerin hakimiyetine geçişiyle sonuçlanmasının, OYAK’ın kurulmasıyla taşıdığı paralelliğin de bir rastlantı olmadığını bir dipnot olarak belirtmek gerekir.)
OYAK, 1 Mart 1961 tarihinde 205 sayılı Yasa -yani özel hukuk- hükümlerine tabi olarak, TSK mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonu olarak kuruldu. Üyelerine Emekli Sandığı, SSK gibi sosyal güvenlik kurumlarından ayrı güvenceler sağlamaktadır. Yaklaşık 65 bin üyenin katılımı ile üyelerinin karşılaşabilecekleri sosyal ve fiziksel risklere karşı bir sosyal güvenlik oluşturma amacıyla kurulan OYAK, kurulduğu yıl üyelerine ölüm, maluliyet yardımları ile emeklilik yardımı ödemelerine ve bir sosyal hizmet uygulaması olarak Borç Verme Hizmeti uygulamasına başladı.
OYAK’ın ek bir sosyal güvenlik kurumu olarak, diğer sosyal güvenlik kurumlarından farklı bir özelliği vardı. 205 sayılı Yasa’nın “Kurumun Mevcutlarının İşletilmesi ve Kurumun Yapacağı Hizmetler” başlığı altındaki 33.maddesine göre, OYAK her türlü ticari faaliyette bulunabilirdi. İşte bu madde, bir sosyal güvenlik kurumu olarak kurulan OYAK’ın, kapitalist bir tekele dönüşmesinin daha kuruluş aşamasında tasarlandığını ortaya koymaktadır.
OYAK yasasına göre kuruma iki türlü üyelik söz konusudur: Daimi ve geçici üyeler. Daimi üyeler, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli bütün muvazzaf Subay, Sözleşmeli Subay, Astsubay, Sözleşmeli Astsubay ve Uzman Jandarmalar ile Emekli Maaşı Sistemine giren üyeler ve ölümleri halinde sisteme devam etmek isteyen eşleri ile uzman erbaşlar, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatında, OYAK ve OYAK’ın sermayesinin %50’sinden fazlasına sahip olduğu şirketlerde çalışanlardan arzu edenler tarafından oluşmaktadır. Geçici üyeler ise muvazzaflık hizmetini yapmakta olan Yedek Subaylar oluşturmaktadır. Kurumun başlangıçta temel gelirleri, Muvazzaf subay ve astsubayların da dahil olduğu daimi üyelerin maaşları tutarından her ay kesilecek %10’lar ve geçici üyeler olarak adlandırılan yedek subayların her ay maaşları tutarı üzerinden kesilecek %5’lerden oluşmaktaydı. (Şu anda kurumun temel gelirleri içinde üyelik kesintilerinin payı ticari kazançlara oranla azalsa da, özellikle kriz dönemlerinde devamlı bir sıcak para girişi olanağı sağladığından hala önemini korumaktadır.)
Asker mi? Sivil mi?
OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy bir mesajında şöyle diyor: “Herkesin bildiği ve bilmesi gerektiği gibi OYAK, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonudur. Burada önemli olan husus Kurumumuz’un Türk silahlı Kuvvetleri tüzel kişiliğinin ve teşkilatının bir parçası olmadığı gerçeğidir. OYAK’ın Türk Silahlı Kuvvetleri ile olan tek ilişkisi, sadece ve sadece TSK’da çalışan mensuplarının kendi öz kazançlarıyla sürdürdükleri bir emeklilik fonu oluşudur. Askeriyenin ticaret yapmadığını, yapamayacağını unutanlar, OYAK’ın bir askeri ticaret şirketi olduğunu, askeri konularda faaliyet gösterdiğini iddia edebilmişlerdir. Bu asılsız tespitin yanlışlığı zaman içinde ortaya çıkmıştır. OYAK serbest piyasa koşullarında faaliyet gösteren, siviller tarafından özel sektör yaklaşımı içinde idare edilen başarılı ve güçlü bir Grup’tur.” (1)
OYAK’ın serbest piyasa koşullarında ya da en azından diğer rakipleriyle aynı koşullarda faaliyet gösterip göstermediğine aşağıda değineceğiz. Son zamanlarda sık sık tekrarlanan, OYAK’ın TSK ile bir ilişkisi olmadığı söyleminin doğruluğunu görmek içinse kurumun idari yapısına bakmak yeterli olacaktır. OYAK’ın Temsilciler Kurulu tamamen askerlerden oluşmakta, 40 kişilik Genel Kurulda 9 sivil üye bulunmaktadır. OYAK Yasası’nın 8. maddesinde 7 kişilik Yönetim Kurulunun 3 kişisi asker olarak öngörülmüş olmakla birlikte, fiiliyatta askerler 4 kişi ile temsil edilmekte ve yönetim kurulu başkanı her zaman asker üyelerden seçilmektedir. Hatta 2001 yılında bu sayı altıya (3 muvazzaf, 3 emekli) çıkmıştır. Özet olarak her ne kadar OYAK silahlı kuvvetler, üst düzey bürokrasi ve bazı sermaye örgütlerini organik bir bütün içinde birleştirmekte ise de kurumun ordu mensupları tarafından kontrol edildiği aşikardır.(2)
Yardımlaşma kurumundan holdinge
65 bin üye ile kurulan OYAK, biriken fonları hemen yatırımda kullanarak değerlendirmeye başladı ve başından itibaren uluslararası sermaye ile ilişkili olarak faaliyetini yürüttü. ilk iştirak yatırımını Goodyear Lastikleri T.A.Ş’ye 1962 de ortak olarak gerçekleştirdi. 1960’lı yıllarda gıda, çimento, sigorta, otomotiv sektörlerinde yatırımlar yaptı. 1968 yılında daha önce çalışmaları yapılan otomobil üretimi konusunda Fransız Renault Grubu ile anlaşma sağlandı ve OYAK Renault Otomobil Fabrikaları A.Ş. kurularak fabrika inşa aşamasına gelindi. 1970’lerde gıda, taşımacılık, elektronik, 1980 ve 90’larda finans, turizm, inşaat sektörlerinde faaliyetlerini genişletti. Bu süre içinde OYAK’ın üye sayısı da devamlı artıyordu. 1970’de 77 bin, 1990’da 117 bin, 2000’de 179 bin; 2004’de 223 bin üyeye ulaştı.
Hakim birikim stratejilerinin hem belirleyicisi hem de takipçisi olan OYAK, 1960 ve 70’ler boyunca, ithal ikameci strateji doğrultusunda korunaklı iç piyasalara yüksek fiyatla yapılan satışlar sayesinde yüksek karlar elde etmiştir. 1980 ve 90’larda ise neo-liberal politikalar doğrultusunda birikim stratejisi güden kurum, özelleştirmeler (çimento, bankacılık) ve finansal yatırımlar üzerinden büyümeye devam etmiştir. 1990’lardan itibaren ekonominin mali sermaye birikimi döngüsüne sıkıştırılması ile derinliği gittikçe artan 1994, 1999 ve 2001 krizlerinin bedeli çalışan kesimlere ve küçük esnafa fatura edilirken, diğer büyük sermaye grupları gibi OYAK da, sırasıyla devlete TL üzerinden yüksek faizli borç verme ve dolara yatırım yapma yollarıyla büyümeye devam etmiştir.(3)
“Kriz varsa fırsat vardır”
Artan üye sayısı ve sürekli taze para girişleri özellikle kriz dönemlerinde, OYAK’ın fırsatlardan daha iyi yararlanmasına ve bu dönemlerde daha hızlı büyümesine yardımcı olmuştur. OYAK’ın bu fırsatçılığının en önemli göstergesi 2001 krizinde gösterdiği büyümedir. 2001 krizinde büyük tekellerin önemli bir kısmı yılı zararla kapatırken ve tüm sektörlerde daralma yaşanırken OYAK 600 trilyon üzerinde net kar elde etti.
2001 krizinde onlarca banka batarken, ciddi mali sıkıntı içinde olmasına karşın devlet Oyakbank’a dokunmadı. OYAK’a ait bu banka devletin bu sıcak koruması altında batmaktan kurtulmakla kalmadı diğer rakiplerini yutarak finans sektöründe de tekelci büyümesini sürdürdü. Askeri prensipleri ilke edinen OYAK’ın genel müdürü bu durumu veciz biçimde ifade etmektedir: “kriz varsa fırsat vardır”! Gerçekten de OYAK yaşanan krizi bir fırsata dönüştürdü; Bank Kapital, Egebank, Yaşarbank, Yurtbank ve Ulusal Bank Sümerbank bünyesinde birleştirilerek OYAK’a devredildi. Bu devir işleminin ardından, o güne kadar 12 şubesi olan Oyakbank’ın şube sayısı 300’e çıktı. Bunun yanı sıra tüm subay, astsubay ve yedek subay maaşlarının sadece bu bankaya yatırılmasıyla, Oyakbank’a ordu eliyle muazzam bir ek kaynak yaratıldı.(4)
Bugün OYAK Holding, taşımacılık, otomotiv, çimento, beton, inşaat, kağıt ve ambalaj, finans ve sigortacılık, gıda, pazarlama, turizm, dış ticaret, güvenlik, enerji, bilişim, çelik, ilaç, kimya ve lastik sektörlerinde faaliyet gösteren 40’ı aşkın şirkete sahiptir. Ayrıca OYAK, Almanya, Rusya, Fransa, Romanya, Azerbaycan, Bulgaristan ve Irak’ta yatırımlarda bulunarak ve ABD’li ve Avrupalı emperyalist tekellerle ortaklık kurarak uluslararası sermayenin organik bir parçası haline gelmiştir.
C.Ulusoy’a göre bu başarının sırrı OYAK’ın çalışma prensiplerinde yatıyor. OYAK genel müdürü, Haftalık dergisine başarı için gerekli olduğunu düşündüğü ilkelerinden birini şu şekilde ifade ediyor: “Sonuçta iş hayatı da bir savaştır. Savaş taktikleri uyguladık, kazandık. Binlerce yıl kanla sınanan askeri prensipler iş hayatına uygulanırsa, hata olasılığı sıfırdır. Conkbayırı’ndaki muhabereyi düşünün. Belki alayın hepsi şehit oldu, ama savaş kazanıldı. Binlerce asırdır kanla test edilen askeri prensiplerin iş yaşamında uygulanması halinde hata yapma olasılığınız ortadan kalkar.” Peki, gerçekten de OYAK başarısını bu ilkeye mi borçluydu?
Kurumun ayrıcalıkları
OYAK’ın diğer sermaye gruplarına göre başlıca ayrıcalığı bağlı olduğu özel hukuk hükümlerinden kaynaklanmaktadır. OYAK’a bağlı şirketler vergiye tabi olsa da, OYAK’ın kendisi, 205 sayılı Yasa’nın “Kurum Muafiyetleri” başlığı altındaki 35.maddesine göre Gelir, Kurumlar, Damga, Gider, Veraset ve İntikal vergilerinden muaftır. Ayrıca 37.maddeye göre de “Kurumun her çeşit malları ile gelir ve alacakları, Devlet malları hak ve rüçhanlığını haizdir. Bunlara karşı suç işleyenler, Devlet mallarına suç işleyenler gibi takibata tabi tutulurlar.” Tüm bu ayrıcalıklar OYAK’ın yüksek kar oranlarına sahip olması ve uluslararası tekeller için cazip bir ortak olabilmesi hakkında bize önemli bilgiler sunuyor. Ancak OYAK’ın ayrıcalıkları sadece yasalardan kaynaklanmıyor.
OYAK’ın, ordunun elinde bulundurduğu siyasal gücü kullanması da, yardımlaşma kurumundan ülkenin en büyük üçüncü sermaye grubuna dönüşmesine önemli katkılar sağlamıştır. Batık şirketlerin kamuya devredilmesi (1984’te otomotiv şirketleri TOE ve MAT’ın Ziraat Bankasına devri) veya kamu iktisadi teşekkülleriyle ortaklığa gidilmesi (1985’te inşaat sektöründeki Oyak-Kutlutaşa bağlı dört şirkete Emlak Kredi Bankası’nın ortak olması) gelmektedir. Yine inşaat sektöründeki Oyak İnşaat’a 1995 yılında SSK’nın ortak olması ve 1999’da SSK ihalelerinde OYAK’a haksız kazanç sağlayacak şekilde iltimas geçilmesi, TİSK başkanı ve dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından itiraf edilmiştir. 2001 krizi ertesinde banka kurtarma operasyonu sırasında Oyakbank’ın, mali çizelgeleri çok kötü olmasına rağmen kurtarılması, ardından OYAK yönetim kurulu başkanının kendi ifadesine göre 4,5 aylık faaliyetle 25 şirketinkine denk kâr bırakacak olan Sümerbank’ın sembolik bir para karşılığı satın alınması gibi yöntemler bahsedilen başarının sırları arasındadır.(5)
Erdemir operasyonu
Erdemir’in özelleştirmesi operasyonunda da, OYAK çeşitli manipülasyonlar kullanarak istediğini elde etti. Erdemir’in stratejik bir kurum olduğu ve satılmaması gerektiğini vurgulayan kurum, ardından ille de satılacaksa bunu “milli çıkarlar” için OYAK’ın alması gerektiğini peşinden eklemeyi unutmadı. Önce, aralarında Türk Metal-İş Sendikası’nın da bulunduğu ulusal cephe tarafından “yabancı sermaye düşmanı” bir ulusal yağma kampanyası başlatıldı. Ardından, TOBB önderliğinde kurulan Ereğli Ortak Girşimi Grubu, OYAK’la başbaşa kaldığı ihalede yeni artırımlarda bulunmayarak OYAK lehine çekildi ve ihale OYAK’a kaldı.
OYAK’ın bu hukuksal ve siyasal ayrıcalıkları o kadar belirgindi ki, Tüpraş ve Erdemir’in özelleştirilmesinde OYAK’la karşı karşıya gelen Koç Grubu rahatsızlıklarını dile getirmekte çekinmedi. OYAK Sabancı ve Koç’tan daha karlı bir kuruluş olduğu ve dolayısıyla özelleştirilecek kuruluşları daha verimli yöneteceğini iddia ediyordu. C.Ulusoy’un “Sabancı’nın elinde 4 dönüm, Koç’un elinde 2 dönüm, Oyak’ın elinde 1 dönüm tarla var. Biz 1 dönüm tarlayla iki güzide kuruluşumuzu kârlılıkta geride bırakıyoruz.” açıklamasına Koç Holding cevap vermekte gecikmedi: “Tamamen farklı muhasebe standartlarına dayanarak, farklı kanuni statüde olan ve farklı biçimde vergilendirilen kurumların karşılaştırılmasının yapılabilmesi için önce tüm verilerin şeffaflıkla ortaya konularak aynı baza getirilmesi gerekir.” Bu tartışmaların özelleştirmelerin tamamlanması ile sonlandığını düşünmek hata olacaktır. Önümüzdeki yıllar, bu tekellerin pastadan pay alma yarışında sürekli karşı karşıya geldiğine tanıklık edecektir.
Erdemir özelleştirilmesi ve OYAK’ın ulusallığı
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, öncüsü olduğu Erdemir Ortak Girişimi Grubu ihaleyi kaybetse de ihale sonunda sevinçli görünüyordu. Erdemir’in yerli sermayeye gittiğini belirten Hisarcıklıoğlu, “İhaleyi alamadık; ancak başka bir yerli firma kazandı. Türk bayrağının yanına başka bayrak gelmesine de engel olduk.” diyordu. Ancak OYAK’ın Erdemir için kurduğu Ataer Holding’in yüzde 41’ine dünyanın ikinci büyük çelik üreticisi Arcelor’un sahip olması, OYAK’a alkış tutanların sevincini yarıda bıraktı. Devir işlemlerinin tamamlanmasının ardından Erdemir’in sermayesinde OYAK yüzde 29,3, Arcelor da yüzde 20 paya sahip olacak. (Arcelor’un borsada da Erdemir’in yüzde 4’lük hissesini topladığı söyleniyor.) OYAK Erdemir’in özelleştirilmesinde de sermayenin vatanı olmadığı gerçeğini bir daha gözler önüne sermiş oldu. Zaten OYAK’ın ihalede safdışı ettiği Arcelor’la ilişkisi, onun, “milli çıkarlar”ı düşünmediğini kanıtlıyordu. OYAK, Renault’nun Türkiye’deki fabrikalarında kullanılmak üzere gerekli olan ürünleri alırken Erdemir yerine Arcelor’u tercih ediyordu.
OYAK kurulduğu andan itibaren emperyalist tekellerle işbirliği içinde olmuştu. Türkiye’de kapitalist yapısal dönüşüm süreçlerine en erken uyum sağlayan gruplardan biri olan OYAK, geleceğinin uluslararası emperyalist sisteme entegrasyonda yattığını biliyordu. Bu nedenle de Koç ve Sabancı gibi bu emperyalist tekellerin küçük ortakları olmakta hiçbir sakınca görmedi. OYAK halen Renault, Axa, Goodyear, Elf gibi dünya devleriyle organik ilişki halindedir. Bu uluslararası ortaklıklar TÜSİAD’ı AB, Irak ve diğer konularda nasıl etkiliyorsa, OYAK’ı dolayısıyla TSK’nın politikalarını da aynı şekilde etkiliyor. Türk burjuvazisinin ve onun bir parçası olan OYAK’ın yatırımları ve uluslararası sermayeyle kurduğu ilişkiler asker/devlet politikalarını da dolaylı olarak etkiliyor. Son zamanlarda yaşanan gelişmelerde bu tezi doğrulayacak niteliktedir.
Axa’dan Ermenilere soykırım tazminatı
OYAK’ın sigorta sektöründeki Fransız ortağı Axa Ermenilere 1915 yılında yaşanan soykırımlar nedeniyle 17 milyon dolar tazminat ödemeye karar verdi. Ermeni Soykırımı tartışmalarının yeniden alevlendiği son aylarda, ne OYAK ne de TSK bu konu hakkında herhangi bir açıklamada bulunmadı. OYAK sadece “Halkımızın hissiyatını yansıtan her türlü girişim kararlılıkla yürütülmektedir” açıklaması yaparak, durumu takip ettiklerini vurguladı.
OYAK Kürdistan’ı “inşa” ediyor
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Irak Kürdistanı’na ilişkin politika değişikliğini özetliyordu: “Barzani bir aşiret lideriydi; biz öyle görüyorduk. Ama durum değişti. Bu değişikliği kabul etmemiz gerekiyor. Talabani’yi de öyle görüyorduk, şimdi Irak Cumhurbaşkanı.” Genelkurmay’ın bu açıklaması sadece Irak’ta değişen dengelere ve ABD emperyalizminin hedeflerine uyum sağlama ile açıklamak eksik olacaktır. Çünkü Türk sermayesi gözünü Irak Kürdistanı’ndaki büyüyen pazara dikmiş durumda. Irak Kürdistanı’yla iş yapmak için başvuru yapan 600 firmadan onay alan 200’ü, gıdadan inşaata, altyapı çalışmalarından mobilyaya, beyaz eşyadan elektronik cihazlara kadar çeşitli sektörlerde faaliyet yürütüyor. Bunlardan 150’si Hewler ve Süleymaniye’de, geri kalan firmalar ise, Dohuk, Zaho, Akre, Behdinan gibi bölgelerde iş yapıyor. Türk şirketlerinin Irak Kürdistanı ile geliştirdiği yıllık ticaretin hacmi ise 2 milyar dolar civarında. Irak Kürdistanı’nda tüketilen ürünlerin yüzde 90’ını Türk malları oluşturuyor. İnşaat sektörü ise yüzde 95 oranında Türk kökenli firmaların elinde bulunuyor.
Irak Kürdistanı’nında Pazar payına en çok sahip olan Ülker, Arçelik, Çevikler gibi firmaların yanında biri dikkat çekiyor: OYAK.(6) OYAK Şirketler Grubu çeşitli taşeron firmalar aracılığıyla ticari faaliyet yürütüyor. Yıllık ticaret hacmi 14 milyon dolar civarında. Daha çok çimento ve inşaat malzemeleri pazarlayan firma, çimento ve yapı ürünleri ihracatında OYKA isimli firmayı kullanıyor. OYAK’a bağlı Mardin, Adana, Elazığ çimento fabrikalarında üretilen çimentolar, dökme ve torbalar halinde Dohuk, Zaho, Hewler, Süleymaniye gibi önemli merkezlerde inşaat sektöründe kullanılıyor.
Her yıl sadece 6 bin ton dökme çimento gönderen OYAK’ın sadece çimento ihracından yılda kazandığı para 9 milyon dolar. OYAK her yıl 3 bin 600 ton çimentoyu ise sınır kapısında fahs (tahlil) adı altında Kürt gümrüğüne hibe ediyor. Hibe edilen çimentolar, yeni Kürt eğitim okulları ile Kerkük’ten zorla göç ettirilen Kürtlerin geri dönüşleri için dağıtılıyor. Kürdistan Özerk Bölgesi yetkililerine göre, 2003 yılından bu yana Güney’e gönderilen inşaat malzemeleri ile Güney’de gerçekleştirilen müteahhitlik hizmetleri 800 milyon doları aşmış durumda.
OYAK’a bağlı olan OYTAŞ isimli firma özellikle çimento, kireç, yapı malzemeleri ihtiyacının yüzde 60’ını karşılıyor. Irak Kürdistanı Parlamentosu ek binaları, yeni Kürt bakanlık konutları ve Kürt Emniyet Sarayı inşaatlarının yanı sıra Erbil, Süleymaniye, Dohuk gibi kentlerde inşaat faaliyetleri yürütüyor. OYKA KAĞIT SAN. TİC. AŞ Irak Kürdistanı’nın kağıt ihtiyacının tamamını karşılıyor. KDP yayın organı Xebat gazetesi, Gulan dergisi, Kürt Kültür Bakanlığı’nın Latin Alfabesi ile yayınlanan Nubun dergisinin kağıt ihtiyacını karşılıyor.
OYAK’ın taşeron firması 77 İNŞAAT, OYAK’ın Mardin, Elazığ ve Adana çimento fabrikalarından getirdiği dökme çimentolar ile köprüler, bloklar inşa ediyor. Kısacası, diğer Türk firmalarıyla birlikte OYAK, Türk devletinin savaşta ABD’nin yanında olmasının meyvelerini topluyor. Bu firmalar biryandan pazardan pay kapma savaşı verirken diğer yandan özellikle altyapı çalışmalarında faaliyet göstererek ve milyonlarca dolar vergi ödeyerek Irak Kürdistanı’nın inşasında aktif rol alıyorlar.
Ordu sadece burjuva devletin parçası olarak değil, OYAK’la ilişkilerinden dolayı ulusal ve uluslararası sermayenin organik bir parçası olarak kararlarını almaktadır. OYAK sayesinde ordu mensuplarının önemli bir kesimi için orta-üst sınıflara denk bir refah düzeyine sahip olmaları imkanı yaratılmıştır. Bu ise kurumun ana gelir kaynağı olan sınai, ticari ve finansal yatırımlara bağımlıdır. Böylece askeri bürokrasinin bu ayrıcalıklı konumunun garantisi uluslararası kapitalist düzenin işleyişine eklemlenmiştir. Bu durum, orduyu sınıflar üstü ya da ulusal çıkarların savunucusu bir kurum olarak gören ve işçi sınıfının bilincinde yanılsamalar yaratan burjuva söyleminin altını oymaktadır. İşçi sınıfına saflarında bu yanılsamalara karşı mücadele etmek sosyalizm ve demokrasi mücadelesinin zafere ulaşması için vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Sosyalizm Dergisi 8.Sayı
Kaynak:
https://www.sosyalistesitlik.org/yardimlasma-kurumundan-holdinge-oyak/?fbclid=IwAR0kMYL633bbZFNbZnJPJtNcWnL_py2BhNx2w7caWzKRmDdu4V-RU94t8oQ
Konu ile ilgili bir haber:
Moody's, Türkiye'nin kredi notunu düşürmesinin ardından 8 şirketin de notunu indirdi