Muharrem İnce'ye karşı konuşmaları alkışlayan 2. Ordu Komutanı hakkında FETÖ iddianamesinde neler yazıyor Bugün AKP'nin sözcüsü gibi dolaşan Hüseyin Gülerce, “Hocaefendinin Sözcüsü” olduğu yıllarda, 31 Ağustos 2011'de Zaman Gazetesi'nde bir yazı yazdı. Gülerce'nin, “Başbakan ve Komutan, Camide Aynı Safta” başlıklı yazısı şöyle başlıyordu: “Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, bakanlar, kuvvet komutanları Ankara'da Kocatepe Camii'nde aynı safta bir bayram namazı kılsalar. Ne olur? Söyleyeyim; Türkiye'de çifte bayram olur. Hani ordu-millet kaynaşması deniyor ya, hem de ne kaynaşma olur. Laiklik falan da elden gitmez, zedelenmez.” Bunu niçin istiyordu? “Silahlı Kuvvetlere laik rejimi koruma vazifesi verilince işin çığrından çıkmasıyla, milletin değerleri ile generaller arasındaki kopukluğun açtığı yaranın” kapanması, “Bizzat kendi komutanları tarafından yıpratılmış olan Silahlı Kuvvetlerimiz üzerindeki cuntacılık lekesinin” silinmesi, “Bünyeyi kurt gibi kemiren darbecilik heveslerinin” bitirilmesi için. Gülerce'nin yıllarca bünyesinde barındığı “FETÖ”, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştirdikten sonra; Generaller, üniforma ile namaz da kıldı... Umreye de gitti... Atatürk karşıtlığı ile bilinen “Üstad”ları da ziyaret etti... Said-i Nursi sohbetlerine de katıldı... Gülerce'nin yazısı, “Zihniyet değişimi ve işin özüne” dair şu reçeteyle bitiyordu: “Öncelikle, TSK yeni komuta kademesi, demokrasiye olan bağlılığını ve seçilmiş hükümetin emrinde olduğu hakikatini, yüksek sesle beyan etmelidir... Türkiye'nin demokratikleşmesini hızlandırma adına, İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin kaldırılması ve TSK'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması gerektiği, bizzat Genelkurmay Başkanlığı'nca açıklanmalıdır. Keza 'subayların, sivillerden üstün olduğunu, Türkiye'yi seçilmiş hükümetlerin değil, asıl generallerin yönetmesi gerektiğini' daha lise sıralarından aşılayan askerî müfredat sistemi kaldırılmalı, demokrasiyi, evrensel standartları ve evrensel insani değerleri esas alan eğitim anlayışına geçilmelidir.” 15 Temmuz'dan sonra eksiği yok, fazlasıyla bunlar da oldu mu, oldu!.. O yüzden 2. Ordu Komutanı Korgeneral İsmal Metin Temel'in iki gün önce Erdoğan'ın katıldığı iftar yemeğinde verdiği görüntülere hiç şaşırmayalım. KOCA GENERAL BİLMEZ Mİ Genelkurmay Çatı İddianamesi ek klasörlerindeki bazı belgelerden hareketle Metin Temel hakkındaki iddialardan söz etmiştik; Adı, “Dini değerleri istismar kategorisinde yer alan general/amiral” listesinde ilk sırada yer alıyordu. Hakkındaki bilgiler ise şöyleydi: “Nurcu ve Akıncı gruplar ile iltisaklı olduğu... Fetullah Gülen'e sempati duyduğuna dair duyumlar bulunmaktadır.” Bunlar, kuvvetle muhtemel “FETÖ”cülerin hedef saptırma amaçlı iddiaları olabilirdi; Ancak Temel'in, “Haziran-Ekim 1984 yılları arasında şüpheli/sağ kategorisinde takip ve kontrolünün yapıldığı” bilgisinin tüm belgelerde olduğunu, ayrıca gönderilen ihbar mektupları sonucunda dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler imzasıyla MİT'ten hakkında “Hassas kaynak araştırması” istenen biri 20 , diğeri 120 isimli listenin en başında yine İsmail Metin Temel'in bulunduğunu kaydedelim. Malatya'daki görüntülere dönersek; Koca Komutan, iftar yemeğine üniforma ile katılmayacağını, katılsa da Cumhurbaşkanı bile olsa aynı zamanda bir partinin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı konumundaki bir kişinin siyasi konuşmalarını zevkle alkışlamayacağını bilmez mi? Elbette bilir. Sadece o değil, bir Uzman Çavuş, hatta er bile bilir ve bunu yapmaz. Çünkü bildiğimiz kadarıyla TSK İç Hizmet Kanunu halen yürürlükte. Ve bu kanunun 34'üncü maddesinde şunlar yazıyor: “Silahlı Kuvvetler mensupları üniforma giyerler. Hizmet esnasında üniformayı giymek mecburidir. Hususi vazifeler sebebiyle hizmet esnasında sivil elbise giymek amirin müsaadesine bağlıdır. Her asker üniformasının şeref ve haysiyetini korumaya mecburdur.” 43'üncü maddede de şunlar: “Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları siyasi faaliyette bulunamaz. Bundan ötürü Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasi parti veya derneklere girmeleri bunların siyasi faaliyetleri ile münasebette bulunmaları, her türlü siyasi gösteri, toplantı işlerine karışmaları ve bu maksatla nutuk ve beyanat vermeleri ve yazı yazmaları yasaktır.” Durum bu olduğuna göre, soralım: O komutan, neye ya da kime dayanarak ve güvenerek bu kadar rahat hareket edebildi? Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay veya Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın sessizliğinin sebebi nedir? Bir Uzman Çavuş veya erin, Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu'nun iftar veya toplantısına üniformalı katılıp, alkışladığını düşünün; Ne olurdu? Anlaşılan o ki, General Temel hakkında herhangi bir işlem yapılmayacak/yapılamayacak... Ama Genelkurmay Başkanı Akar en azından hakkındaki haberlerde olduğu gibi, o görüntülere de erişim yasağı koydursa ya!.. Değilse, “İmam-Cemaat” meselesi; Yarın askeri öğrenciler, erler, subayların topluca siyasi toplantılara gittiğini/götürüldüğünü görmeye hazır olalım!.. Bir büyük kuşatılmışlık içindeyken, büyük bir ihanetten sonra yeniden ayağa kaldırılmaya çalışılan bu orduya yazık değil mi? Bu mudur, her fırsatta dem vurulan “TSK'ya yeniden güven ve itibar kazandırmak”? Savcılık ifadesinde anlattığına göre, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar 15 Temmuz'da darbecilere birkaç kez ve hiddetle şöyle haykırmıştı: “Yeteri kadar batağa battınız. Hiç olmazsa bir erkeklik gösterip, burada kesin. Diğer insanların ölmelerini engelleyin, gün aydınlanmadan ortalıktaki tank top vs. ne varsa çekin. Yeteri kadar rezil ettiniz. Daha fazla rezil etmeyin. Balkan savaşından beter ettiniz. Silahlı Kuvvetlerin tarihine leke sürdünüz. Gideceğiniz tek yer Cumhuriyet Savcısı, Askeri Savcı ve İnzibattır.” İşte Malatya'daki o görüntülerden sonra da herkes Ordu'nun siyasete karışmasının en acı bedeli olan ve Osmanlı'nın sonunu getiren “Balkan Harbi” rezaletini hatırladı. Demek ki, bazı komutanlarımız Balkan Harbini hiç bilmiyormuş ya da gerekli dersleri çıkaramamış!.. Müyesser Yıldız |
754 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |