BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE'YE UYAR MI? Referandum sonuçlarıyla zafer sarhoşluğu yaşayan bazı siyasiler, Türkiye için Başkanlık sistemini tartışmaya başladılar. Acaba Başkanlık sistemi, Türkiye’ye uygun bir model midir? Başkanlık sistemi, yalnızca Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi değildir. Başkanlık sistemini Parlamenter sistemden ayıran temel özellik, yürütme organının biçimi ve rolü ile ilintilidir ve Parlamenter sistemden farklı olarak, Başkanlık sisteminde yürütme organı ile yasama organı iç içe geçmemiş durumdadır. Yargı bağımsızlığına ve güçler ayrılığına tahammül edemeyenlerin Başkanlık sistemini savunması traji-komik bir durumdur. Başkanlık sisteminin ayırt edici özelliği, yürütme organının konumudur. Başkanlık sisteminde yürütme organı, yasama organına karşı sorumlu değildir. Bu anlamda, halk tarafından seçilen Başkan, yürütme organının başıdır. Başkan’a güç sağlayan ise kabine üyelerinin Başkan tarafından atanması ve değiştirilebilmesidir. Başkan’ın atadığı bakanların Kongre tarafından onaylanması ise sembolik bir süreç olarak değerlendirilebilir. Başkan’ın yürütme organının başı olması ve bakanları ataması, yürütme organının yalnızca halka karşı sorumlu olmasını gerektirir. Bazı istisnai durumlarda Başkan’ın görevden alınabilmesi söz konusu olsa da, bu durumlar, nadir olarak gündeme gelebilecek zorunluluklardan kaynaklanmaktadır. ABD’de Başkan ile birlikte Kongre ya da yasama organı da halk tarafından seçilmektedir. Kongre, Senato ve Temsilciler Meclisi olmak üzere iki kurumsal yapıya ayrılmış olup iki yasama organının kendi aralarındaki ve Başkan ile ilişkilerindeki ilişki, “kontrol ve denge (check and balance) sistemini ortaya çıkarmaktadır. ABD örneğindeki Başkanlık sisteminde Senato, her eyaletten 2 üyenin seçimi ile oluşmakta olup 100 üyeye sahiptir ve üyeleri halkoyu ile seçilmektedir. 400’den fazla (435) üyesi olan Temsilciler Meclisi üyeleri de nüfus oranlarına göre halk tarafından seçilmektedirler. ABD’de iki partili sistem mevcut olup seçimlere çok sayıda parti katıldığı halde yasama organının her iki kurumunda da Demokratlar ve Cumhuriyetçi adaylar seçimleri kazanmaktadırlar. ABD’nin Başkanlık sistemi, Başkan’ın bir parti adayı olarak seçime katılması ve seçimi kazanan adayın yürütme organının başı olarak bakanları atamasına dayanır. Bu sistemde Başkan, yasama organına karşı sorumlu olmayıp “güvenoyu” ve “güvensizlik oyu” gibi mekanizmalardan da söz edilemez. Başkan ile birlikte seçilen Başkan Yardımcısı, Başkan öldüğünde, istifa ettiğinde ya da görevden alınması durumunda Başkanlığı devralmaktadır. Başkan, 4 yıl için göreve gelmekte ve en fazla 2 kez üst üste seçilebilmektir. Devlet ve siyasal sistem yapılanmaları konusunda üzerinde düşünülmeden acele verilebilecek kararlar, siyasal sistemde geri dönülmez tahribatlara neden olabilir. Bu konulardan birisi de başkanlık sistemi ve parlamenter sistem konusunda verilecek kararlardır. Temsili demokratik rejimler, genel olarak ve özellikle Avrupa ülkelerinde parlamenter sistem biçiminde kendini göstermektedir. Bu sistemden tarihsel gelenekleri ve kendine özgü özellikleri ayrılmaya çalışan birkaç ülke (Fransa ve Finlandiya) bile, başkanlık sistemini yaşama geçirememiş ve Karma Sistem ismi verilen Yarı-Başkanlık sistemini oluşturabilmişlerdir. Başkanlık sistemi, ABD ve birkaç örnek dışında, demokratik bir siyasal sistemi taşıyamamaktadır. Başkanlık sistemi denemelerinin çoğu (özellikle Latin Amerika ülkelerinde) diktatörlüklere ve askeri rejimlere dönüşmüştür. Bu nedenle, dünyada demokratik başkanlık sistemlerinden çok, demokratik olmayan başkanlık rejimlerinin bulunduğu unutulmamalıdır. Başkanlık sistemlerinde seçimleri yalnızca 1 aday kazanmakta, bu aday da kabine üyesi olan Bakanlarını atayarak yürütme organının tek gücü durumuna gelmektedir. Yürütme organının tek ve güçlü bir başkanca ele geçirildiği durumlarda (köklü bir demokrasi geleneği ve demokratik kurumsal yapılar yoksa) sistemin demokratik yapıdan uzaklaşması çok kolay olabilmektedir. Bir kişinin yürütme organını kontrol ettiği ve yasama organına karşı değil de (4 ya da 5 yılda bir yapılan seçimlerde) seçmene karşı sorumlu olması, sistemin katılımcılık ve demokratiklik niteliğine zarar vermektedir. Oysa, Parlamenter sistemlerde Hükümet, her an Parlamento tarafından (güvenoyu ve güvensizlik oyu mekanizmalarıyla) denetlenmektedir. Ayrıca, Parlamenter sistemlerde Meclis içinde Hükümet üyelerine karşı verilen yazılı ve sözlü soru önergeleri, Bütçe ve Araştırma Komisyonları yoluyla da Hükümet icraatları denetlenmektedir. Bu durumda, demokratik sitemin ruhuna parlamenter sistemin daha çok uyduğu kolayca iddia edilebilir. Türkiye’de halk tarafından seçilen güçlü bir Cumhurbaşkanı, seçim dönemi boyunca Meclis denetiminden uzak biçimde iktidarda kaldığında, sistemin demokratik yapıdan uzaklaşma tehlikesi ciddi bir boyutta mevcut olacaktır. Bugün bile “parlamenter sistem” yapılanması ile Hükümetin yönetimi ve sistemi kontrol etmesinden yakındığımız düşünülürse, Başkanlık sisteminde gerçek denetimlerden uzak güçlü Başkan, sistemi diktatörlüğe taşıyabilecektir. Başkanlık sitemlerinde sağ ve solda merkez partileri biçiminde iki siyasi partili sistem ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Parlamentoda çeşitlilik ve farklı görüşleri temsil olanağı da ortadan kalkmaktadır. Bu durumun liberal demokrasinin ve çoğulculuğun ruhu ile çeliştiği söylenebilir. Türkiye için başkanlık sistemi, demokrasinin sonu olabilecektir. Başkanlık sisteminin ABD dışında gerçek anlamda uygulandığı demokratik bir rejim de yoktur. ABD’deki (50 devletli) parçalı devlet yapısı ve federasyon yapılanması, Parlamenter sistemin işleyişini engellediği için kendine özgü biçimde ve yürütme organının merkezini güçlü tutmak amacıyla Başkanlık sistemi benimsenmiştir. Türkiye gibi üniter devletlerde ve köklü demokrasi geleneği bulunmayan ülkelerde Başkanlık sistemi, gerçek anlamda bit otoriter rejim ya da Diktatörlük riski taşımaktadır. Doç.Dr. Birol Ertan Odatv.com |
1228 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |