SAİD SEFA: AKP ESKİ KURMAYLARI NEDEN KONUŞMAYA BAŞLADILAR? Siyasetin köşe taşlarını döşeyen ve toplumsal mühendislik yapan siyaset dışı unsurlar, 2002 yılı öncesinde uygulamaya koydukları bütün projelerle, kangren olmuş bir siyasi yapıyı topluma miras bıraktılar. Siyasi, sosyal, ekonomik, ideolojik krizler, mevcut siyasi partilerle ve oluşumlarla çözülemeyince, din endeksli tartışmalar 'rejim değişecek' paranoyasıyla sunulmuş, korku atmosferi oluşturulmaya çalışılmıştı. Toplum, baskı ve dayatmalar karşısında siyaset yetmezliği yaşamaya başlamıştı. Nefes almak için mevcut çeperleri parçalaması gerekiyordu. Farklı çizgide siyaset yapan ve müesses nizama alternatif olma düşüncesiyle yola çıkan merkezini siyasal İslamcıların şekillendirdiği yeni siyasi kadrolar ve Türkiye'nin müttefiki uluslararası politika belirleyiciler, ülkenin nefes alma ihtiyacını ıskalayamazdı, nihayet ıskalamadılar. Her ne kadar yeni oluşumun kurucu aklı Erdoğan-Gül-Arınç ve Şener olarak görülse de aslında AKP, Erdoğan-Gül-Arınç üçlü sacayağı üzerine inşa edildi. Hitabeti, herkesin anladığı bir dil kullanması, kitleleri etkileme kabiliyeti, siyasetin temel dinamiği olan halkı (oy potansiyelini) çok iyi tanıyor olması ve parasının çok olmasıyla doğal lider rolü Erdoğan'a; dış politikayı bilmesi, uluslararası politika belirleyicilerin politik aklına ayak uydurması, nispeten elit ve entelektüel duruşu olması münasebetiyle, yapının dışa açılan ağırbaşlı devlet adamı rolü Gül'e; dindarlığı, samimi görünüşü, selim akılla hareket ediyor izlenimi vermesi, toplumun temel bileşeni haline gelmiş cemaat ve tarikatleri yakından tanıyor olması yönüyle de yapının içe dönük 'Ağabey'lik rolü de Arınç'a biçilmişti. Dinamikler değişene kadar herkes rolünü, eksiksiz oynadı. Devlet adamı rolünü üstlenen Gül'ün siyasette önemli aktörler haline getirdiği Beşir Atalay ve Davutoğlu gibi siyasiler ve bürokrasiye kattığı Hakan Fidan gibi, zaman içerisinde iç siyasetin etkili figürü haline gelen bürokratlar, Gül'ün rolünü kusursuz olarak icra ettiğinin göstergesi. Sayısız cemaat ve tarikatların AKP'ye koşulsuz destek vermeleri, sağın bir bütün olarak AKP'ye iltihakı, AKP'nin parti içindeki yolsuzluk ve yozlaşmalarına rağmen hala dindar ve muhafazakar bir parti olarak kredisinin olması Arınç'ın, dilinden düşürmediği 'davamız' anlayışıyladır. Liderliğin gerekliliği konusunda Erdoğan'ın bugüne kadar ki rolünü anmaya bile gerek yok. Her şey yerli yerince ilerlerken, 2002 planı neden bozuldu? Ne oldu da üçlü sacayağı teke düştü? Arınç, neden böyle gitmez diyor? Gül, neden dışlandı? Zamanı geldiğinde, Erdoğan sonrası birinci adam olma görevi Türkiye'yi ve partiyi yönetme rolü Gül'e, partinin temelleri atılırken verilmişti. Bunu çok iyi bilen AKP kurmaylarından Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Ali Babacan hatta Ahmet Davutoğlu gibi isimler, Gül'ün adamı olarak anılmakta beis görmüyorlardı. Oyun kurallarına göre oynanacak olsaydı, bugün Gül başbakan, ismini zikrettiğim kişiler de kabinenin etkili isimleri, Erdoğan'da Çankaya Köşk'ün sakini olacaktı. Ama; Erdoğan'ın ezeli ve ebedi başkan olma hayali, Siyasal İslam'ın temel dinamiği olan Yeni-Osmanlıcık fantezisinin gerçek olacağı yanılgısına kapılması, Hilafet arzusu ve bunları gerçekleştirmek için çok büyük paralara ihtiyaç olduğu düşüncesiyle oluşturulan sıcak ve usulsüz para çarkı, 2007 yılından itibaren müesses nizamın adamlarının Erdoğanizm'in temellerini atmaları, onun çevresinde kadrolaşmaları, Eski vesayet yapılarının, Erdoğan'ın şahsında küllerinden doğma fırsatını yakalamış olması Gül'ün fonksiyonunu kırma kapsamında Bülent Arınç, Beşir Atalay, Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan gibi isimlerin, Erdoğan tarafından yakın halkaya dahil edilip sürekli kontrolde tutulmaları Parti içi fraksiyonları teke dönüştürme siyaseti gibi gerekçelerle oyun kuralları ters yüz oldu. Bugün konuşuyorlar. Çünkü, Erdoğan'ın, Gül'ün etkinliğini kırıncaya kadar yanında tuttuğu ve Gül'ün adamları olarak bilinen ekibin, yine Erdoğan tarafından birer ikişer diskalifiye edildiğini gördüler. Onların yerine, kendi tabirleriyle yeni yetmeler ve sokaktan gelmeler baş tacı edildi. Cephelerinin en önemli adamı olan Ahmet Davutoğlu, memur başbakan rolüne razı oldu. Başkanlık hırsının, ülkeyi çıkmaz sokağa sokacağı fark edildi. Siyaseten, sessizlik rızasına gömülen ve özgül ağırlıkları sıfırlanan kişiler olarak siyaset tarihine geçecek olduklarını anladılar. Her şeye rağmen konuşmaz kenara çekilebilir, sessizliklerini sürdürebilirlerdi. Ama Rus uçağının düşürülmesiyle, kendilerine geldiler. Erdoğanizm'in çöküşünü fark ettiler. Erdoğan'ın haberi olmadan Rus uçağı düşürülüyorsa, farklı mekanizmaların devrede olduğunu anlamaları geç olmadı. Kürt meselesi, askerin politikalarıyla şekillenince, kurdukları partinin kolonlarının çatırdadığını duydular. Acaba, diye onlarca tilki kafalarında dolaşırken Biden'in, gelip görüştüğü herkesi azarlar gibi konuşmasıyla endişelerinden emin oldular. 2002 koalisyonunun ortakları, o günü oluşturan realiteleri ve konjonktürü en iyi bilenlerdir. Bugün, aynı şartların oluştuğunu görüyor, Erdoğan'ın oyunun kurallarına geri dönmeyeceğini bildiklerinden kendilerince yeni pozisyonlar alıyor, oyun yeniden oynanırsa siyasi itibarlarını kurtarmayı planlıyor, hatta yeni oyunun baş aktörleri olmak için gün sayıyorlar. Zira mevcut siyasi partiler, siyaset yetmezliğine çare değil, uluslararası politika belirleyicilerin müttefiki olacak duruşları, halk tabanında iktidar olabilecek algıları yok. Onlarda biliyor ki varsa yoksa aynı cümle zikrediliyor, '' siyaset yetmezliği, ancak Ak Parti'nin kuruluş felsefesine dönmesi ve dizginlerini Erdoğan ve AKP'den kurtarmasıyla mümkündür'' Bunların bilmedikleri ve anlamakta zorlandıkları, Erdoğanizm'in hem Erdoğancıları, hem onları, hem de Siyasal İslamcılığı bitirdiği, AKP'den asla bir Ak Parti'nin çıkmayacağı, yakın bir gelecekte mevcut iktidarın esamesinin okunmayacağıdır. |
1267 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |