Yorumlarınız ile birlikte Kuvayi Milliye'den bir yazımız: Görgü ve Anayasa Üzerine... Toplum denilen büyük ailenin bir arada yaşamasını düzenleyen pek çok kuralları mevcuttur. Toplumsal kurallar olarak bilinen bu kurallar hukuk otoritelerince dört ana başlık altında ele alınmaktadır. Bunlar; görgü kuralları, ahlak kuralları, din kuralları, hukuk kurallarıdır. Toplumsal hayatın her alanındaki sosyal (protokol, ikili ilişkiler, mesleki ilişkiler vs) ilişkileri karşılıklı saygıyı hakim kılarak düzenleyen yaşanarak kazanılmış, topluma yerleşmiş, yazısız olmasına rağmen yerleşik, değişimi yaşama katılan diğer unsurlarla doğru orantılı olmayan, kısacası değişimi zaman alan kurallar bütünü, diyebileceğimiz görgü kurallarının felsefi tanımı şöyle: Yöntemsiz deney... Görgüyle, yöntemsiz ve kavramsız olarak, elde edilen deneysel bilgiyi dile getirir. Görgücülük deyimi bu anlamda türetilmiştir. Bu bilgiyi insan bizzat görmekle kazanır. Örneğin yağmur yağdıktan sonra bitkilerin geliştiğini gören insan, bitkisel gelişim için suyun gerekli olduğunu öğrenir. Bu, bilimsel bir deney değil, bir görgü'dür (1). Görgü kurallarının uygulama alanını yaşamın her alanında, insan ilişkilerinin olduğu her yerde görmek mümkündür. Hayatımızın her anında yer alan görgü kuralları ile ilgili olarak pek çok kaynak kitap bulmak mümkün. Toplumumuzda bilgi ile görgü aynı değerde tutulmaktadır. Bu nedenle yazımda bilgi ile görgüyü bir arada kullanacağım. Nasıl ki insanlar kendi toplumunun görgü kurallarını öğrenerek yaşar, ülkelerde başka ülkelerin bilgi ve görgülerine ihtiyaç duyarlar. Bu maksatla ülkeler arasında genellikle gelişmemişten gelişmiş ülkeler bilgi ve görgü artırma görevi ile gidilir. Gelişmiş ülkelerin görgü kurallarını araştırmak, bilgi ve görgü artırmak üzere kamu görevlileri her türlü harcamaları milletimizin üzerinden, yani hazineden olmak kaydı ile yıllarca yurt dışlarında bulunmaktadırlar. Bütün bunlar kanunlar ile düzenlenmiştir. Yurt dışında bilgi ve görgüsünü artıranların başında da bizim kurmay subaylarımız gelmektedir. Binbaşılıkta başlayan yurt dışı görevleri mesleki görgü ve bilgilerini artırmak, ülkesine fayda sağlamak amaçlıdır. Ancak dış ülkelerde görmüş olduklarını yurt içinde hayata koymamaktadırlar. Devletimiz subayların görgülü olması için elinden gelen her türlü çalışmayı yapmasına rağmen yine aynı devletimiz biz assubayların görgülü ve bilgili olması için ne yazık ki aynı çabayı göstermemekte insanları arasında ayrımcılık yapmaktadır. Mesela siz hiç tango eğitimi alan assubay öğrenci ile ilgili bir haber okudunuz mu? Ama her yıl belli zamanlarda, tıpkı miatlı bir haber gibi askeri liselerdeki tango öğrenen öğrencilerin haberlerini basından hep beraber okuruz. İnsanoğlu gelişimini sürdürürken doğal olarak hayat yolculuğuna başladığı ailesinden alır ilk bilgisini, görgüsünü. Daha sonra oyun arkadaşlığı, öğrenim, iş hayatı derken bilgi ve görgü dağarcığı hep gelişir. Ama bazen de geride kalmanın ezikliğini yaşar insanoğlu. Bu geride kalmışlık bazen insanın elinde olmayabiliyor. Yani bazıları sizin özellikle bilgisiz ve görgüsüz olmanızdan fayda umabiliyor. Tıpkı assubayların hemşirelerden 12 yıl sonra 2003 yılında yüksek okul seviyesine çıkartılması gibi… Assubaylar 2003 yılından önce kendi çabaları ile her türlü yasak ve ağır koşullara rağmen öğrenim seviyelerini yüksek okul ve fakülte düzeyine çıkartarak ülkesine en büyük hasılayı sağlamanın gururunu yaşamaktan büyük zevk almaktadırlar. Köy enstitülerini kapatan yasakçı zihniyetin amaçlarına ulaşmasına direnmiştir ve başarmıştır, Türk assubayı. Biz assubayların görgüsüzlüğünü ön planda tutan subaylarımız halen bu yolda ki tutumlarına devam etmektedirler. Malumlarınız olduğu üzere TBMM ‘de Şubat 2005’ten sonra ikinci kez 16.Şubat 2006 tarihinde assubayların özlük haklarını iyileştirecek olan kanun teklifimiz yurt dışında bilgi ve görgüsünü artırmış olan genelkurmay başkanımızca engellenmiştir. Bilge birisi olarak ülkemize oldukça anlamlı mesajlar veren genelkurmay başkanımızın assubayların anayasaya ve insan haklarına aykırı durumlarını sürdürmek isteyiş nedenini bir türlü anlayabilmiş değiliz. TEMAD’ın web sayfasından takip ettiğim değerli meslektaşım Sayın Hüseyin SAVCI şöyle diyor: “Polislerin hak alması konusuna gelince.. Polislerin bakanı yanlarında.. Kıymetli meslektaşım konun özüne, yani demokrasinin özüne inmiş durumda bu tespiti ile. Evet, bizim bakanımız yoktur. Başbakanımız da yoktur ve dolayısı ile Cumhurbaşkanımız da yoktur. Esasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde demokraside yoktur. Evet yoktur. Çünkü hukuka ve insan haklarına saygı, milletin temsilcisine saygı yoktur. Ve dolayısı ile millete saygı yoktur. Hiç bir gelişmiş ülkede genelkurmay başkanı başbakana direkt bağlı değildir. hiç bir gelişmiş ülkede MSB bakanı göreve başlayınca Genelkurmay başkanının huzuruna çıkıp ta ‘’ben göreve başladım…’’ demez. Assubayların meselesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tam orta yerinde durmaktadır. Her idareci Anayasaya ve dolayısı ile İnsan Haklarına ve Hukuk kurallarına görgülü davranmak zorundadır. Ülkemizin çağdaşlaşması hukuk kurallarına görgülü davranmaktan geçmektedir. Nasıl ki çevreyi kirletmek, etrafa çöp atmak, yerlere tükürmek, başkasının malını gasp etmek vb. görgüsüzlük sayılmakta ise anayasaya, insan haklarına uymamak ta aynı şekilde görgüsüzlüktür. Eğer bir ülkede o ülkenin ana kurallarını oluşturan anayasa uygulanmıyorsa o ülke ya işgal altındadır ya da anayasada yazılı hususları içinde barındırmayan kişiler ülkeyi yönetilmektedir. Bunun başkaca izahı yoktur. Varsa da ben bilmiyorum… Görgü kuralları ile ilgili olarak çok anlamlı bulduğum bir yazıdan kesit şöyle: Metal Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS) yeni yıla girerken üyesi olan tüm işyerlerinde işçilere kitap hediye etmiş. MESS bu alanda çok uzman. Daha öncede çıkardığı birçok yayın epey tartışılmıştı. … Bir de karşıdaki insanın elini sıkarken nazik davranın, diye uyarı var. Üzgünüz, ne yazık ki elimiz nasırlı ve kaba, ama ellerimiz sevecen ve şefkatli. Tezgâhın başında günlük onlarca ton metal işliyoruz. Gücümüz buradan geliyor. Ellerimizin sayesinde bu kadar rahat ve bolluk içinde yaşıyorsunuz. Bunlar öpülesi eller, hakaret edilecek eller deği”l (2). Saygılarımla… 25.03.2006 Orhan Kaya Kaynaklar: (1): http://www.kurtuluscephesi.com/sozluk/co161.html (2): http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=4375
www.kuvayimilliye.net | ||||||||||||||||||||||||||||||||
2167 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |