Mustafa Sevimli: ASSUBAYLARA YAN ÖDEMELERDEKİ EŞİTSİZLİK. VE ASSUBAY EYLEMLERİ ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR Birinci Bölüm " Assubaylar Yan Ödemeleri Az Buldu " dan özet hatırlatma 1975 Yılı Ocak' ta yeni düzenlenen ve uygulamaya konulan yan ödemeler başlığı altında toplanan, iş güçlüğü,iş riski ve teminindeki zorluk nedeniyle verilecek tazminat ödentilerinin,tarifine uygun olmadığı ve sınıfımız aleyhine aşırı eşitsiz düzenlenmiş oluşu,assubayların tepkilerine yol açtı.Birçok yerde iki gün göreve gitmeme olayı oldu. ...................................... Olaylardan sonra,bazılarımız tutuklanmak üzere mahkemeye götürüldük. Hukuken yöneltilen suç, "sözleşerek görevden toplu firar" idi. Yargılama duruşmaları başlayıncaya kadar, yaklaşık iki ay tutuklu kaldık. ::::::::::::::::::::::::::::::: İKİNCİ BÖLÜM Tutuklama kararına yazılı itirazımız, üst mahkemece red edildi.Tutuklama nedeni olan suç eylemi"sözleşerek görevden toplu firar"ın yasadaki tanımına uygunluğunu aramızda sürekli tartıştık,yorumladık.Fakat doğru kabul edilebilecek,tam cevabını bulamadık. Firar suçunun kesinleşmesi için,iki günden fazla (galiba en az altı gün) bir göreve gitmemenin oluşması gerekiyordu. Sivil sektörde, iki gün işe gitmemek, iş sözleşmesinin iptali yetkisini veriyordu. Devlet memurlarında ne olduğunu bilmiyorduk. Fakat hapis cezası olamazdı. Muhtemelen disiplin kabahati ve ücret cezası olabilirdi.Bize ülkemizin vatandaşından ayrı,özel bir ceza uygulanacaktı. Bazı arkadaşlarımız, tutukevi yapısının, yasadaki tanımına uymadığına itiraz ederek, uygun tutukevine gönderilmek istediler. Bunda direnerek, kabul edilen yapıdaki tutukevine götürüldüler. Bu arkadaşlarımız, hak arama konusunda ısrarla takipçi, idealist, kendini bilgi ile donatmış, asıl görevinde de başarılı,bilinçli Assubaylar idi. Özellikle, onlar da dahil olarak,hepimizin bir arada oluşu,bizlerin kendimizi daha güçlü ve kararlı hissetmemizi,birçok konuyu paylaşmak,bilinçli davranmak niteliğini sağlamıştı. Zaten birçoğu bu olayın sonucuyla ya da ileriki yıllarda istifa veya olmadıysa çeşitli yöntemlerle aramızdan ayrıldılar. Bu gibi arkadaşlarımız, yeniden başladıkları yaşam kavgalarında hep başarılı olarak, iyi konumlara geldiler. Onları her zaman saygıyla ve gurur duyarak hatırladık. Duruşmalar boyunca, mahkeme heyetinin arka tarafında büyük harflerle yazılı, " A d a l e t M ü l k ü n T e m e l i d i r " deyişini anlamaya çalıştık. Mülk, kelimesinin( mal )değil, ( devlet )anlamında olduğunu öğrendik. Bu nedenle önceleri yanlış ve olumsuz yorumlar yaptık. ( Adalet Malın Temelidir ) Mal, güç idi. Acaba adalet, mal gücü üstüne mi kuruluydu.Yani adalet( gücü )olan için mi vardı. Fakat biz" emir demiri keser "gibi peşin yargılı, dayatmacı yetkilerden daha çok hukukun üstünlüğüne, tarafsızlığına ve bağımsızlığına inanıyorduk. Devlet, ADALET temeli üzerine kurulmuştu. "Devlet Baba" evlatlarına, gözetici ve adil olacaktı. Kusurumuzu af etmese de, bizi mağdur etmeyecekti. Buna çok inanıyorduk. Ayrıca, gözleri bağlı, adalet meleğinin elindeki terazi dengede kalmalı idi. Duruşmalar başlamadan önce, ceza kararının belli olduğu söylentisi konuşulmaktaydı. Mahkeme sonundaki karar, söylentinin doğruluğunu gösterdi. Bu söylentiler, adil yargılanacağımız inancını sarsmıştı. Böylece, yargının savunma ayağı'nın işlemeyeceğini düşünmeye başlamıştık. Avukatımızın da sözcükleri bağlanmış, birşeyler söyleyemez duruma gelmişti. Adaletin, gözünün kör olduğu tanımına, topal oluşu da eklenmişti. Kör-topal duruşmalar'ın varacağı sonucun adil olabileceğini tartışmaya da gerek olmamalıydı..Adalet meleğinin gözündeki örtü açılıp, işlemeyen savunma ayağı ve terazinin dengesini görmesi sağlanmalıydı. Uzun tutukluluk günlerinde ve duruşmalar boyunca, adalet lakabıyla anılan bu hilkat garibesini aramızda yorumlamaya ( pardon -yoğurmaya -)çalıştık. Karşı çıkan bazı arkadaşlarımıza inat,vıcık vıcık olup,cılkı çıkasıya yoğurduk. Yasal hakkımızı ararken bizi suçlu durumuna düşüren hak'sızlık, hukuk'suzluk ve adalet'sizlik üzerinde oturduğu görülemeyen, ne-i düğü belirsiz bu sistemsizliği istediğimiz gibi yorumlayabiliyorduk. Bu bizlere, yapay da olsa bir çeşit rahatlama veriyordu. Bazı arkadaşlarımız, yorumlama işlemini, bu gibi kavramların, ikinci katta,( üç numaralı )odaya tıkılıp, giriş katında marka attırıldığı boyutuna kadar abartmışlardı. Canım, hiçbir kavramın karizması( ! )bu kadar da yerlerde olmamalıydı, değil mi ya.. Kitaplarda anlatılana ve sözlük açıklamasına hiç benzemediyse de bu yeni görünüşüyle, bizim durumumuza tam denk gelmişti. Duruşmalarda, mahkeme başkanın iki yanındaki mahkeme üyeleri ile birbirine yaklaşarak, ne konuştuğunu ve başlarını( olur, evet, tamam )anlamında sallamaları, aramızda merak konusu olmuştu. Bizler, bunu da kendimize göre seslendirerek, espiri konusu yapmıştık. Ceza kararı belli olduğuna göre, herhalde duruşma ve karar hakkında değil,özel birşeyler konuşulduğunu düşünüyorduk. --- Bu akşam, şehir kulübüne gider miyiz. --- Olur, olur.. --- Biz ikimiz, akşam kulübe gidiyoruz, sen de gelir misin, --- Evet, tamam...gibi olabilir miydi acaba. Emir testeresinin, demiri nasıl kestiği bilinmez, fakat bizim hapishane rezervasyonunu peşin kestiğinden , hukuk'suzluğu istediğimiz kadar yoğurma özgürlüğümüz vardı. Adalet meleğinin terazisinin ne tarafa bastığı da önemsizdi. Arkadaşlarımızın çoğunluğu, iki gün göreve gitmeyişini, değişik nedenle ifade etmesine karşın, herkes aynı cezayı aldı.
Bu ifadelerden, hepimiz arasında ilginç bulunan üç tanesini,anlatımda traji-komik bir tad olması için ve devamı ile... ...gerçeği vurgulayan ifademizi, üçüncü bölümde aktaracağım. Saygılarımla, / M.S / ŞUBAT 2008 Mustafa Sevimli ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDE DEVAM EDECEK
Üçüncü Bölüm YAN ÖDEMELERDEKİ EŞİTSİZLİK *** Birinci Bölüm : Assubaylar Yan Ödemeleri Az Buldu İkinci Bölüm : Adalet Mülkün Temelidir Özet Hatırlatma : 1975 Yılı Ocakta yeni düzenlenen ve uygulamaya konulan, yan ödemeler başlığı altında toplanan, iş güçlüğü, iş riski ve teminindeki zorluk nedeniyle verilecek tazminat ödentilerinin, tarifine uygun olmadığı ve sınıfımız aleyhine aşırı eşitsiz düzenlenmiş oluşu, assubayların tepkilerine yol açtı. Birçok yerde iki gün göreve gitmeme olayı oldu. ....................................... Olaylardan sonra bazılarımız tutuklanmak üzere mahkemeye götürüldük. Hukuken yöneltilen suç "sözleşerek görevden toplu firar" idi. Yargılama duruşmaları başlayıncaya kadar, yaklaşık iki ay tutuklu kaldık. ........................................ Tutuklama kararına yazılı itirazımız, üst mahkemece red edildi Tutuklama nedeni suç eylemi olan "sözleşerek görevden toplu firar" ın yasadaki tanımına uygunluğunu aramızda sürekli tartıştık, yorumladık. Fakat doğru kabul edilebilecek, tam cevabını bulamadık. Firar suçunun kesinleşmesi için, iki günden fazla ( galiba en az altı gün ) bir göreve gitmemenin oluşması gerekiyordu. ..................................................... Duruşmalar boyunca mahkeme heyetinin arka tarafında büyük harflerle yazılı, "Adalet Mülkün Temelidir" deyişini anlamaya çalıştık. ..................................... Duruşmalar başlamadan önce, ceza kararının belli olduğu söylentisi konuşulmaktaydı. Mahkeme sonundaki karar, söylentinin doğruluğunu gösterdi. .................................... Arkadaşlarımızın çoğunluğu, iki gün göreve gitmeyişini, değişik nedenle ifade etmesine karşın, herkes aynı cezayı aldı. Bu ifadelerden aramızda ilginç bulunan üç tanesini, anlatımda traji-komik bir tad olması için ve devamı ile gerçeği vurgulayan ifademizi üçüncü bölümde aktaracağım. ..................................... ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Arkadaşlarımızdan biri, bu iki günü kız arkadaşıyla, hiç dışarı çıkmaksızın, evde geçirdikleri ve olaylardan haberi olmadığı, şeklinde açıklaması, inandırıcı bulunmadı ve gülüşmelere neden oldu. Böyle yüksek bir performansın da ( ! ) kurtarıcı olmadığını anladık. Aynı evde kalan iki bekâr arkadaşdan biri , " Sabahları erkenden evden ayrıldığını, akşama kadar biryerlerde oyalandığını, ev arkadaşıyla hiç karşılaşmadığını " söyledi. Mahkemenin " Birbirinize, göreve niçin gitmediğini, sormadınız mı. " şeklindeki sorusuna " Birbirimizle konuşmuyoruz." şeklindeki cevabı mahkeme heyetini, bu iki arkadaşın, birbiriyle dargın olabileceği konusunda çokça düşündürdü. Diğer bir arkadaşımızın, " Ben, suçsuzum Abi .." tarzındaki hitabını, mimik, hareket ve ses tonuyla da desteklemesi, duruşma salonunda derin bir sessizliğe ve mahkeme heyetinin birbirine bakışmasına neden oldu. İddianamedeki suçlamayı reddeden böyle ifadelere karşılık, görevli savcı, diğer kanıtlarla birlikte, halen sitemiz ana sayfa alt kısımında yayınlanan Birinci Bölüm yazımın konu başlığı, Hürriyet Gazetesi ' nin olay günlerinde yayınlanan, " Assubaylar Yan Ödemeleri Az Buldu " haberini de kanıt olarak sundu.
Mahkeme bize, " 14 - 15 Ocak 1975 günlerinde, iki gün göreve gitmemişsiniz, neden.?. " şeklinde bir soru yöneltiyordu. Biz , bir grup arkadaş, göreve gitmeme nedenini , " Yan ödemelerdeki aşırı eşitsizlik nedeniyle, moralim bozulduğundan, iki gün göreve gitmedim " şeklinde yanıtladık. İfademizin tümü bu kadardı, ek anlatım yapmadık. Yazılı ve sözlü ifademizde, sadece bunu tekrarlayıp, gerçeği vurguladık . Duruşma salonunda ses düzeni bulunmadığından, sesimizi duyurmak zor olmaktaydı. Fakat bu ifademizi bağırarak tekrarlamak, bizim için kolay ve keyifli idi. Bu şekilde ifade veren arkadaşlarımızla, özellikle birarada oturmuştuk. Aramızdan biri, ifade vermek için ayağa kalktığında, yazman görevlinin hemen yazıya başlaması, kendisinin, yargıç tarafından sıkça azarlanmasına neden oluyordu. Olayın nedeni, herkes tarafından bilindiğinden, çaresizce saptırmaya çalışmak, gerçeğimizi reddetmek olacağından, en azından sorunumuzun bu yolla belgelenmesi için, kısaca gerçeği dile getirmek, en akılcısı olacaktı.. Zaten, suç ve ceza sabit olduğundan, sonuç değişmeyecekti ve de öyle oldu. Duruşmalarda, ara karar ile tutukluluğumuz kaldırıldı.Yargılama, tutuksuz olarak sürdü. Mahkeme başkanı tahliye kararını okuduktan sonra bir arkadaşımızın, " Yaşasın Adalet " diye bağırması salonda sessizlik ve çok belirgin a c ı b i r t e b e s s ü m oluşturdu. Arkadaşlarımızın bazıları henüz bir - iki yaşında, bebe babası idi. Tutukluluktan, eve geri döndüğümüzde, birçok arkadaşımız çocuğunun kendisini unuttuğundan yakınmıştı. Ne ilginçtir ki, aynı yakınmaları, henüz bir yıl geçmemiş olan Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra da yaşamıştık.
Harekâtta da uzun zaman ayrı kalmış, dönüşte çocuklarımız tarafından yadırganmıştık. O günlerde Kıbrıs'a barış götürmüştük. Nice şehitlerimizle... Nice gazilerimizle... Ve de nice uzun ayrılıklarımızla... Çocuklarımıza yabancılaşacak kadar... Şimdi aynını tekrar yaşıyorduk.
Bu defa niçin, neden böyle olmuştu.?.Kendimiz için barışı kazanabilecek miydik, nasıl.?. ""Yargılama sonunda, olaya katılan herkes, dört ay hapis cezası aldı. Emsallerine göre bir yıl sonra terfi ederek görev yaptı. Bazı arkadaşlarımız, mahkeme kararından önce görevden ilişkisi kesilerek, aramızdan ayrılmıştı. Ceza kararının bu şekli, duruşmalardan önce söylenti olarak, ısrarla konuşuluyordu. Böylece, konuşulan söylentinin, gerçeğin kendisi olduğu anlaşıldı ."" Kalan hapis cezasını, sonraki zaman içinde tamamladık. Saygılarımla . Hoşçakalınız . / M.S / ŞUBAT 2008 12 02 2008 NOT : 1975 ' in Sonuçları ve yaşam birikimlerimle, deneyimlerimi . uygun zamanlarda, sitemiz sayfalarında sizlere iletmek istiyorum. Kaynak: http://www.emekliassubaylar.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1247&Itemid= |
2239 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |