İnönü, partisi aleyhinde karar veren savcı için ne yapmıştı İnönü Vakfı tarafından, Pembe Köşk olarak bilinen İsmet İnönü Evi’nde, ‘Çok Partili Hayata Geçiş ve Uzlaşma Kültürü’ konulu serginin açılışı nedeniyle bir etkinlik düzenlendi. Etkinlikte, ODTÜ Tarih Bölümü’nden İlter Ertuğrul da, ‘Zor Yıllar’ isimli bir sunum yaptı. Etkinlikte 1946 seçimleri sırasında Gediz Savcısı olarak görev yapan Mustafa Haker’in İnönü ile yaşadığı bir anıyı, oğlu Eczacı Ahmet Kudret Haker anlattı. Haker şunları söyledi: "Demokrat Parti’nin ileri gelenleri Gediz Nehri’nden, Demokrat Parti’ye ait kullanılmış oyları toplayıp, bir tutanakla babamın önüne getiriyorlar. Babam inceledikten sonra, Demokrat Partililerin haklılıklarına karar veriyor ve seçim iptal ediliyor. Yenilenen seçimi, Demokrat Parti milletvekili kazanıyor. Bunun üzerine CHP’nin ileri gelenleri, CHP’li olduğunu bildikleri babamı bu hareketinden dolayı Ankara’ya şikayet ediyorlar. Yerel basında da, ‘Gediz Savcısı seçimleri iptal etti’ diye haberler çıkıyor. Bu durum Ankara’da İsmet Paşa’nın kulağına kadar gidiyor. İsmet Paşa bu durumda, tam kendisinden beklenecek bir davranışta bulunuyor. Kendi partisinin aleyhinde karar veren bir savcının ‘dürüst tutumu ve hukuka uygun davranışı karşısında, mutlu olduğunu’ söylüyor. Ve ‘böyle dürüst savcıların memleketimiz için bir kazanç olduğunu’ bildirerek, bu savcının mükâfatlandırılmasını istiyor." Etkinliğin başlangıcında, konuklarını selamlayan İnönü Vakfı Başkanı ve İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker, yıllardan bu yana ilkbahar ve sonbahar aylarında düzenledikleri etkinliklerle ülke tarihindeki önemli olayların ve dönemlerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçladıklarını söyledi.‘Çok Partili Hayata Geçiş ve Uzlaşma Kültürü’ konulu etkinlik ve sergilerinde de, tek partili dönemden çok partili döneme geçişin belge ve fotoğraflarla desteklenerek ziyaretçilerle paylaşıldığını ifade eden Toker, “O dönemde çok ses getiren 12 Temmuz Beyannamesi isimli bir beyanname de babam tarafından yazılıyor, sunuluyor. Ve onu hayata geçirmek için, Cumhurbaşkanı İnönü, yanına Cumhuriyet Halk Partisi’nden Nihat Erim’i, Demokrat Parti’den de Nuri Özsan’ıalarak, iki yurt gezisine çıkıyor. İki yurt gezisinde, 1947-1948 yıllarında birlikte dolaşıyorlar ve o partili rejime geçişin hayata geçirilmesi, anlaşma kültürünün anlatılması için, yalnız kendi aralarında konuşmuyorlar; bütün Türkiye’yi dolaşarak bunu herkesle paylaşmak ve onların da fikirlerini almakiçin böyle bir çalışma yapıyorlar.”dedi. “ÜLKE İÇİNDE BİR ATAŞENİN NEREDEN NEREYE GİTTİĞİNİ BİLEMİYORDUK” Daha sonra, ‘Zor Yıllar’ isimli bir sunum yapan Akademisyen İlter Ertuğrul, İsmet İnönü’nünÇok Partili Hayata Geçiş sürecinde yaşadığı sıkıntılı süreci anlattı. 1939’dan itibaren başladığı tarihsel dönemle, adım adım yaklaşan İkinci Dünya Savaşı ve dünya ülkelerinin durumlarını da ele alan Ertuğrul, Türkiye’nin en eski müttefikinin Sovyetler olduğunu ve ilk saldırmazlık anlaşmasının1925’te Sovyetlerle imzalandığını söyledi.1939’da Almanlarla Sovyetlerin saldırmazlık anlaşması yapmasının tüm dünyada şaşkınlıkla karşılandığını dile getiren Ertuğrul, bunun şaşkınlık verici bir şey olmadığını, 1914’te Birinci Dünya Savaşı başladığında Mustafa Kemal’in yazdığı bir mektupta belirttiğini anlattı. Almanların Sovyetlerle yaptığı saldırmazlık paktının, Almanların Birinci Dünya Savaşı’nda yaşadıkları tehlikenin aynısını, İkinci Dünya Savaşı’nda da yaşamalarının önüne geçtiğini vurgulayan Ertuğrul, Türkiye’nin savaş öncesi nüfus, ekonomi, ithalat ve ihracat durumu gibi başlıklarda bilgiler verdi.İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye’nin karayolu, demiryolu, araç ve iletişim durumunu da anlatan Ertuğrul, “Temel iletişim aracı telgraf idi. 1939’da İsmet Paşa yurt gezisine çıkıyor ve Erzurum’da, Alman askeri ataşesinin bir ay önce buradan geçtiğini öğreniyor. Ve yine aynı yerde öğreniyor ki, ataşe bir ay önce yine orada ve bu kez ‘İran’a gidiyorum’ diye geçmiş. Yani ülke içinde savaş döneminde bir askeri ataşenin nereden nereye gittiğini bilemiyor, takip edemiyoruz.”dedi. Türkiye’nin ‘küçük ama onurlu bir ülke’ olduğu bu dönemlerde, 1934’te Balkan Antantı, 1937’te Sadabat Paktı’nın imzalandığını ifade eden Ertuğrul, içeride İsmet İnönü’nün Cumhuriyet Halk Partisi’ni halkın daha fazla denetimine açmak ve seçimlere yönelik çabalarıyla birlikte;dışarıda ise İngiltere, Sovyetler ve Almanya’nın, Türkiye’yi kendi yanlarında savaşa çekmek için yaptıkları baskıları anlattı: “İsmet Paşa’nın Cumhurbaşkanı olmasının ardından CHP, 19 Şubat 1939’da ilk kez birkaç ilde bağımsız adaylar için boş yer bırakılacağını açıkladı. 22 Mart’ta İsmet İnönü 28 ilin ikinci seçmeniyle Ankara’da toplantı yaptı, adaylar üzerinde görüşmelerde bulundu. Bunlar o zamana kadar olmayan şeylerdi. 21 Mart’ta İngiliz Dışişleri Bakanı ‘Bizim yanımızda savaşa girer misiniz’ dedi. Biz, ‘Bu İngiltere’nin işbirliğine ve Britanya’nın Akdeniz’de sağlayacağı desteğe bağlı’ dedik. ‘Şimdilik biz tarafsızız ama tarafsızlıktan vazgeçersek, bunu sizin lehinize yaparız’ yanıtını verdik. 26 Mart 1939’da milletvekili seçimi yapıldı. 3 Nisan’da İsmet Paşa yeniden Cumhurbaşkanı oldu, ikinci Saydam kabinesi kuruldu. 29 Mayıs 1939’da CHP’nin 5. Kurultayı’nda açılış konuşmasını yapan İsmet İnönü, yapılacak birçok şeyin işaretini verirken, murakabenin önemine vurgu yapıyor. Seçim yapma ve halkın parti üzerindeki denetimini artırma kararlılığını söylüyor. 21 kişilik bir müstakil grup kuruluyor. O dönemin koşullarında bunun düşünülmesi bile ileri bir adımdır. Müstakil grubun bunu layığı ile yerine getirip getirmediği ise ayrı bir konudur.” TÜRKİYE’YE ‘SAVAŞA GİR’ BASKISI Türkiye’nin öne sürdüğü koşul olan Hatay sorununun çözülmesi ve Fransız askerinin Hatay’dan çekilmesinin ardından Türk-İngiliz-Fransız İttifak Anlaşması’nın imzalandığını dile getiren Ertuğrul, İsmet İnönü’nün “Dış politikada eksiksiz uygulanabilecek prensipler yoktur” biçimindeki sözünü de anımsattı. Ertuğrul, “Savaş öncesinde Türkiye Sovyetlerle yakınlaşmıştı fakat Sovyetlerle Almanlar saldırmazlık paktı imzalayınca, Türkiye kaçınılmaz olarak diğer ittifaka yaklaştı. Eylül’de Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla savaş başlıyor ve İngiltere ile Fransa da, Almanya’ya savaş ilan ediyor.” dedi. Türkiye’nin bu dönemde Sovyetlerle görüşmelerinden İngiltere’nin rahatsızlık duyduğunu, Almanya’nın da Türkiye’nin İngiliz ve Fransızlarla ittifak yapmaması için propagandaya giriştiğini söyleyen Ertuğrul, ülkenin dış politikadaki sıkıntılı günlerini anımsattı: “Sovyetler ve Almanya Türkiye’nin savaşta tarafsız kalması için baskı yaparken, İngilizler ve Fransızlar da kendi yanlarında olmaya çağırıyor. 1939 boyunca ülkeler arasında yapılan tüm anlaşma görüşmelerinde, bir diğer ülkeyle yapılan anlaşmayı hepsi birbirine deklare ediyor. Ve onun için bir ayrı hüküm istiyor. Sovyetler Türkiye’ye bir yardım anlaşması teklifinde bulunuyor, Türkiye de hazırladığı taslağı Stalin’e veriyor. Sovyetlerin 3 madde şartı koymalarını Saracoğlu reddediyor ve bu anlaşma yatıyor. Bunun üzerine İngiltere Türkiye’yi anlaşmaya çağırmak üzere baskı yapıyor ve 13 Ekim 1939’da Türk-İngiliz-Fransız İttifakı’nı imzalıyoruz. Fakat sınırlı imzalıyoruz. Taahhütlerimiz yalnızca, Akdeniz’deki bir savaş için. Türkiye bir müttefik oldu fakat savaş boyunca tarafsız kaldı. Bu, tam bir tarafsızlık değil ama ittifak içinde bir tarafsızlıktı.” 1940’ta Alman savaş makinesinin işlemeye başladığını belirten İlter Ertuğrul,“Ve Nisan 1941’de Almanya Irak’a askeri malzeme geçirmek için Türkiye’den yardım istedi. Türkiye bu isteği kabul etmedi. Türkiye 18 Haziran 1941’de de Almanlarla bir saldırmazlık paktı imzaladı. Almanların Sovyetlere saldırmasının ardından, Sovyetler taraf değiştirdi ve İngiltere’ye yaklaştı. Japonya’nın da ABD’ye saldırmasıyla, ABD’de de İkinci Dünya Savaşı’na girdi. Bunun üzerine Türkiye’ye ‘savaşa gir’ baskısı yeniden arttı.”görüşlerine yer verdi. “12 TEMMUZ BEYANNAMESİ DÖNÜM NOKTASIYDI” İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1945’teki, “Bizim şimdiki sistemimiz, baştaki şahsa dayanmaktadır. Bu türlü idareler, ekseriya pek parlak başlar, hatta bir süre parlak devam eder. Fakat bunun sonu yoktur. Tek parti rejimleri normal demokrasi usulleri ile idare şekline intikal edemedikleri, hiç değilse bu zaruri olan intikali tam zamanında yapamadıkları için yıkılmışlardır. Memleketimizi böyle bir akıbetten korumalıyız. Ciddi ve esaslı bir murakabe ve muhalefet sistemlerine süratle geçmeliyiz. Ben ömrümü tek parti rejimiyle geçirebilirim ama sonunu düşünüyorum. Benden sonrasını düşünüyorum. Bu sebepten vakit geçirmeksizin işe girişmeliyiz.”sözlerini anımsatan Ertuğrul, İsmet İnönü’nün Celal Bayar ve arkadaşlarını parti kurarak karşılarına geçmeleri için zorlamaya başladığını dile getirdi. Dönemin Başbakanı Recep Peker ile Demokrat Parti arasındaki siyasi gerilimi azaltmak amacıyla 1947’de İsmet İnönü tarafından yazılan 12 Temmuz Beyannamesi’nden de söz eden Ertuğrul, “12 Temmuz Beyannamesi, Türk siyasal hayatının önemli dönüm noktalarından birisidir. Beyanname’nin, en az içeriği kadar önemli olan son cümlesinde, bu bildirinin hem Başbakan hem de muhalefet liderinin onayıyla açıklanmış olması, son derece önemlidir. Bu beyannamenin ardından İnönü, yurt gezilerine giderken, yanına hem CHP’den hem de Demokrat Parti’den milletvekillerini alıyor. Ve İnönü, bundan sonrakigittiği her yerde de, hem CHP’nin hem de Demokrat Parti’nin bürolarını mutlaka ziyaret ediyor.”dedi. İNÖNÜ, CHP ALEYHİNE KARAR VEREN SAVCI İÇİN NELER SÖYLEMİŞTİ? Ahmet Kudret Haker, ilk kez geçtiğimiz ay İnönü’nün kızı Özden Toker ile paylaştığı bu anıyı, şöyle anlattı: “İsmet Paşa’nın ne kadar dürüst bir insan olduğunu, babam bizzat yaşayarak görmüştü. Anlatacağım anekdot, hukuk ve yargı sisteminin bugünkü durumu göz önüne getirildiğinde, çok daha iyi anlaşılacaktır. Etkinliğe; CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, eski CHP Milletvekili Lokman Başaran, AKP Zonguldak Milletvekili ve eski TBMM Başkanı Köksal Toptan ile eşi Saime Toptan, CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Demokrat Türkiye Partisi eski Genel Başkanı Mehmet Ali Bayar, eski Bakanlarımızdan Hikmet Sami Türk ve Hikmet Uluğbay, eski Anayasa Mahkemesi Başkanları Yekta Güngör Özden ve Mustafa Bumin, Nihat Erim’in kızı Işıl Özalp ve torunu Mustafa Özalp, Nuri Özsan’ın kızı Perran Özsan ve damadı Akın Aysay, Avukat Güneş Gürseler, öğretim üyeleri Sina Akşin ve Bilsay Kuruç ile İnönü Vakfı’nın vefalı dostları ve konuklar katıldılar. Pembe Köşk’te “Çok Partili Hayata Geçiş ve Uzlaşma Kültürü” konulu sergi 30 Kasım’a kadar hergün saat 10.00-12.00 ve 13.00-17.00 saatleri arasında ücretsiz olarak gezilebilecek. 29.10.2014 Sabriye Aşır Odatv.com |
2178 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |