Atatürk Neden Arap Alfabesini Kaldırdı? MEDENİYETE VE TARİHE SAHİPLENEN AVRUPA Evrensel uygarlıklara da büyük katkılarda bulunmuşlardır! Bunlara karşın geriye yani tarihlerine baktıklarında büyük bir boşluk ve aldatmalarla karşı karşıya gelmektedirler. Hep bir boşluğa kendilerini yamamaya çabalarlar! Mağara döneminden beri var olan Avrupa kendisini bir türlü ilkellikten kurtaramamış, tarih sayfasına ilk adımını çok geç atmıştır: Fransa ve İngiltere tarihi (+ 500) ‘de başlar, Evet, geçte olsa nihayet tarihe ayak basmışlardır ama yazıları, dilleri, dinleri dışarıdan gelmiştir, Avrupa’nın kendi icadı değildir bunlar. Evrensel uygarlıkta geç kalmış, 2700 yıllık tarihleri ile Medeniyet Tarihinin sahibi gibi kendilerini üstün görerek asıl medeniyetin sahibi Türk’leri hep dışlamışlardır. "Türkler uygarlıktan nasibini alamamış ilkel bir sürüdür… Bu büyük lafı David Lloyd George, ilk dünya savaşının bir numaralı Türk düşmanı, İngiliz başbakanı David Lloyd George söylemiştir, sonra da ilave eder… "Anadolu’dan sürülmelidirler, geldikleri yere, Orta Asya’ya dönmelidirler…" Der ama Orta Asya’da Türk ararsanız bulamazsınız, orası boş bırakılmıştır; tarihi, Avrupalının orada görünmesiyle başlatacaklardır… Bunun için uğraşılır, kafatasçılığı reddeden ondan nefret eder görünen Avrupalı, Orta Asya’ya yerleşmek için kafatasçı olmuştur. Adam yüzlerine, şekillere bakıp bakıp karar verir, kanı, DNA testiyle analiz eder fakat, boşuna uğraşır, Anadolu’da Grek ararlar ama karşılarına çıkan DNA‘lar hep Türk’ü işaret etmektedir. Yaşadıkları hayal kırıklıklarının, onları daha da derinliğe götüreceğinin henüz farkında değildirler. Ama değişmez gerçek tarih sabırla beklemektedir: Avrupa’nın YAZISI dışarıdan gelmiştir. Avrupalının, kullandıkları alfabe ’’Latin” alfabesidir. Bu alfabeyi, kendi alfabeleri sanırlar ki aslında Etrüsk alfabesidir. Etrüsk uygarlığını keşfettiklerinde, bu uygarlığın büyüklüğü karşısında gözleri kamaştığında IŞIK DOĞUDAN GELİR demişlerdi. Artık kökenimizi bulduk diye bayram ediyorlardı, fakat Etrüsklerin de kökenini aradıklarında çıkmazlarda dolaştılar. Sonunda, öğrenecekleri gerçeklerin onları yeni hayal kırıklıklarına götüreceklerinden henüz haberleri yoktur: Etrüskler Ön-Türk’tüler. Bu defa Avrupa yazısının kökenlerini Fenike ‘ler de arayacaktır. Fakat orada da çok derinlere inemez. Nedense Fenike’nin yazısının aniden nasıl ortaya çıktığını bir türlü açıklayamaz. Açıklayamadığı halde durumu idare edercesine, ‘’Fenikeliler yazıyı ilk kullananlardır’’ görüşünü savunur. Ama yazıyı kim bulmuştur cevap yok. Cevap veremez de, çünkü o yazıyı kendi istediği bir halkın bulmuş olmasını ister! Fenike’ye gelince, Yazı, Fenikelilerin değildir, Portekiz mağaralarındaki Ön-Türkçe yazılar, Portekizli sanılan gemicilerle Fenike ’ye götürülmüşlerdir… Avrupa’nın DİLİ ‘de dışarıdan gelmiştir. Hindistan’dan gelmiş olduğuna inanır, ona sıkı sıkıya sarılır ve bir ‘’Hint -Avrupa Uygarlığı” icat eder. Fakat, kısa sürede, uygarlık başlığı altında topladıkları ülkeler arasında birlik değil , dağınıklık olduğunu fark eder. Bu kez uygarlıktan vazgeçer sadece, Hint-Avrupa DİLLERİ der. Tarih araştırmalarında karşılarına çıkan her şeye hemen, ‘’Hint-Avrupa’’ damgasını basarlar. Ama gelin görün ki bu dilin kökenin bir türlü bulamamışlardır. Ama onlar için bir önemi yoktur. Onlar için , ‘’Uygar olan ülkeler Hint-Avrupa diliyle konuşanlardır’’. Avrupalılar her şeye sahip olma egoları hep ön plandadır. En doğusunu bilirler, onlar ne derlerse o dur, o doğrudur. Tam Evrensel uygarlıkların kökenlerinin kendilerin ait olduğunu iddia edecekleri sırada: Yıl 2000, Eylül ayı; CNRS, 386 numaralı bülteniyle bunu tüm dünyaya açıklar. Gerçeği kabullenemediklerinden bu bülten maalesef tüm dünyadan saklanır. Ama gerçekleri tüm Dünya er ya da geç öğrenecektir. Öğrendiği anda, büyük bilimsel deprem olacaktır. Acaba, Avrupalılar arasında dil birliğinin bozulmasını zamanı gelince Avrupalılar nasıl karşılayacaktır? Fransızca ve Türkçe “her ne kadar, birbirleriyle hiç ilgisi olmayan iki dil gibi görünüyorlarsa da AKRABA ’dırlar !” Daha da önemlisi; ilk dil “elimizdeki 600’ü aşan yazılı belgelere göre” : Ön-Türkçe ’dir. Üniversite Paris 1’den, Profesör Patrick Boucheron, Histoire dergisinin Eylül 2005 sayısında; “Başlangıçta, Fransızca nerede, hangi yörede, nasıl konuşulduğu konusundan kati bir bilgi yok, kralların, kendi yörelerinde konuştukları bazı Vernaculair diller, ‘’ağızlar’’ var.Fakat, zamanla bunların egemenliklerini gerçekleştirmeleriyle, bu ‘’ağızlar’’ Fransız dili olarak sivrilemeye, yayılmaya başlıyor. İlk kez, kuzey Fransa da 1230’da Fransızca resmi dil oluyor, Latince geri plana düşüyor “ diyor yazar. Biz tarihin derinliklerine inip, Latince öncesindeki ‘’ağızların’’ kökenlerini arayacağız; Fransa mağaralarında, en başta çok tanınmış Lascau mağarasındaki Ön-Türkçe yazılar, dolaylı olarak Ön-Türkçe, Bu mağaralarda oturan ve Ön-Türkçe konuşan EYZİ ’ler var, yani, ËSİ ’ler, Ësi-Ëm, var’ım, can’ım demek olan fiil ileriki bin yıllarda Fransızca ’da ET/re, fiili’ne dönüşecektir. Bizde karşılığı ET/ tim’dir, İM/ek, OL/mak fiili. Güney’de var olan, ‘’Lang d’ok’’ (langue d’OC), OQ dili diye bir dilin varlığı bilinmektedir. Bu, ‘’OQ dili’’nin, Ön-Türklerden OQ gurubunun dili olduğu görülecektir, güney doğuda, (-4) binlerde Ön-Türklerin kurdukları, yazıları ve dilleriyle ODUQ-ËL devleti vardır. Sonra, Aubrac yaylası…Obrak ?, Anadolu ’da Midas anıtının bulunduğu yörenin adı OBRUK. Her ikisinin UB-URUQ ’tan gelmiş olmalıdır, Ub-uruq, bayındır, kent, yöre, demek. Kısacası, Fransız dil ve kültürünün dibinde, yazıları ve dilleriyle Ön-Türkler bulunur. Fransızcanın, mağara döneminden başlayarak, Ön-Türkçenin, öteki ‘’yerel ağızlar’’la karışmasıyla oluşması son derecede doğaldır. CNRS’in 386 numaralı bülteninde Fransızca ile Türkçenin akraba olduğunu ifade etmeleri, bu düşüncemizin doğruluğunu ortaya koyar. Zaten, bu konuda Refrew- Cavalli ve Sforza’ya ilk bilgileri veren de biz olduğumuzdan son derce de mutluyuz. Avrupa’nın DİNİ ‘de dışarıdan gelmiştir. Avrupa’nın dini Mezopotamya ‘dan gelmiştir. Lut gölü yöresinde doğduğu bilinir. Ama , orada da karşılarına bir sorun çıkar. Araştırmacılar, Lut gölü yöresinde, İsa ’dan önce,oraya ESEN’ler adlı bir kabilenin gelmiş olduğunu fark ederler. Bu kabile kişileri, İsa’nın fikirlerine, İsa’dan önce sahiptirler! ESEN’ler, tarihte, Aral gölünün kuzey batısına isabet eden yeri kendilerine yurt edinmişlerdir. Ama, o tarihlerde Aral gölü, henüz, Karadeniz’in iki büyüklüğündeki bir iç denizin, OM-OĞ’un içinde kaybolmuş bir tektonik çukurdur, binlerce yıl sonra, Om-Oğ kuruduğunda bu çukurdan, Aral gölü doğacaktır. Din kavramına gelelim: Seksen bin yıl önce, Orta Asya’da, Qapığ-Qağan yani Samarkent’in güneyinde, Baysun dağlarındaki Teşiktaş mağarasında insanüstü kudret inancı doğmuş, bu inancı, Ön-Atalarımız pek çok sayıda bin yıl sonra kuramsallaştırmışlardır. İşte ESEN’ler bu kültürle yetişmiş olarak Lut gölü yöresine yerleşmişlerdir. Tek Tanrı kavramı Mezopotamya‘ya, daha önceleri Ön- Türkler tarafından taşınmıştır, tarihleri (- 9700 / 8300'ler) arasındadır. Bizim Ön-Atalarımız, mağara döneminde Avrupa ya ayak basmışlardır. Yaklaşık on binlerde. Kati tarih vermek gerekirse, İtalyan Alplerinde (-8000) de bulunmaktadırlar. 8000 + 2012 = Ön-Türkler 10.012 yıl önce atalarımız Avrupa’ya yerleşmişlerdir. Avrupa’nın 2700 yıllık atalarına, yazmayı, okumayı ve dini öğretmişler. |
4172 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |