Erdoğan'ın gizli bir ajandası olduğuna kimseyi inandıramadım 3 Kasım 2002 tarihinde ezici bir çoğunluk ile tek başına iktidar olan AKP 9 Mart 2003 tarihine kadar Abdullah Gül Başbakanlığında ülkeyi yönetti çünkü esas oğlan siyasi yasaklıydı. Sadece bu tarihte hülle AKP milletvekili Mervan Gül'ün, milletvekilliğini Erdoğan'a hibe etmesi ile ile yönetiminin başına geçti. Ve Türkiyenin 59. hükümetini kurdu. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar 10 adet seçimden muzaffer çıktı ve yüzde 51.79 oy ile Cumhurbaşkanı oldu. Peki AKP iktidarı bu süre zarfında Türkiye'yi nasıl bir hale getirdi. İlk iş olarak İsrail ile ilişkileri kopartmanın yollarını aradı ve buldu da. İlk gol'ü İsrail'in Hamas ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin'i imha ettiği gün attı ve o sırada yanında resmi bir ziyaret için bulunan devrin İsrailli Enerji Bakanı Joseph Partiski'yi hiç te diplomatik olmayan bir üslup ile resmen boyadı fırçaladı. İsrail'e "siz bir terör devletisiniz" demekten de geri kalmadı. İsrail diplomasisi buna prim vermedi ve ilişkileri zedelememek adına susmayı tercih etti. Halbuki İsrail Türkiyenin en önemli stratejik müttefiki idi. Keza Türkiye de İsrail için aynı anlam ve önemi taşımaktaydı. "ADAM BİZE KÜFÜR EDERKEN BİZİM ONA HEDİYE VERMEMİZ ABES KAÇAR" Bu ilişkilerin zedelenmeye başlama noktası bu olaydır ve tarihi 22 Mart 2004 tür. Bu tarihi bir yerlere not etmekte yarar var. Aynı gün ben İsrail Dışişleri Bakanlığı'nda KKTC ile ilişkilerin tesis edilmesi ve Sayın Serdar Denktaş'ın İsrail'e davetinin gerçekleştirilmesi için uğraşıyordum. Zamanlama çok talihsiz idi. Buna rağmen o zamanki Müsteşar Ran Kuriel KKTC ile ilişkilerin gerçekleştirilmesi için her şeyin hazır olduğunu hatta Türkiye talep ederse tanınabileceğini de hani laf arasında söylemişti ama "adam bize küfür ederken bizim ona hediye vermemiz abes kaçar" demişti. Erdoğan 1-2 Mayıs 2005 tarihlerinde İsrail ile adeta barışmak üzere getirilmesine ikna edildi ve iki günlük ziyareti esnasında Yad Vashem soykırım müzesini , Başbakan Şaron ve Devrin Cumhurbaşkanı Moshe Katsav'ın konuğu oldu. İlişkiler düzeldi denirken 29 0cak 2009 günü Davos ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e yine diplomatik olmayan bir lisan ile hakaret etmiş ve basın lisanı ile Peres'e one minute çekti. GİZLİ BİR AJANDASI OLDUĞUNU KİMSEYE İNANDIRAMADIM Erdoğan her fırsatta Filistin davasının tek koruyucusu ve İsrail'in en önemli karşıtı kurumuna gelirken kullandığı hakaretamiz lisan ve yalanlar ile süslenmiş iddiaları ile İsrail ile ilişkileri bozmaya niyetli olduğunu açıkça belli ediyordu. Ne İsrail'de ne de Dünyada hatta Türkiye'de bunun arkasında gizli bir ajanda ve plan olduğunu kimselere kabul ettiremedim. Varsa yoksa Erdoğan herkes için ILIMLI İSLAMIN en önemli modeli idi. Hatta saygıdeğer dostum Dr. Alon Liel de bu konuda adeta Erdoğanı izah eder ve DEMOİSLAM ( Demokratik İslam ) isimli bir de kitap yazmıştır. 31 Mayıs 2010 günü gelmemesi için defalarca ikaz edilen ve bu geminin kimler tarafından ve hangi sebeple gönderildiği gün gibi açık olan Provokasyon terörü olarak ta adlandırabileceğimiz sözü mona İnsani yardım kuruluşu İHH gemisi İsrail yasağını delmek üzere Gazze'ye giderken aramak ve tespit yapmak için İsrail Deniz Kuvvetlerince çevrildi. Ancak direnen gemi yolcuları ve/veya Provokasyon yapanlardan 9'u olay esnasında İsrail askerlerince öldürüldü. Yaralı olanlardan biri daha geçtiğimiz aylarda hayatını kaybetti. Bu olay İsrail ile diplomatik ilişkilerin ikinci katip seviyesine düşürülmesi ile sonuçlanmadı sadece , Erdoğan İsrail'den tazminat , ve Gazze ablukasının kaldırılması taleplerini durmaksızın yinelemesine yol açtı. ERDOĞAN İRAN'IN TALEBİ İLE HAREKET ETTİ İlk kez Uydu aracılığı ile konuk olduğum Rahmetli mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programında Erdoğan'ın bu olayları planladığını ve hiç gerek yokken sırf İran ve başka Müslüman ülkelerin talebi üzerine ve İsrail ile bozuşmak için yattığını söyledim ve programa katılanlar "ne Yani Türkiye İran 'dan emir mi alıyor" demişlerdi. Ne yazık ki zaman beni haklı çıkartıyor ve Erdoğanın hangi plan ve ideoloji ile neleri uygulamaya koymak üzere olduğunu ortaya koyuyor. Peki isterseniz AKP; Milli Görüş ideolojisi ve yolu nedir ona göz atalım. Milli Görüş sadece bir ideolojinin ismi ama bu sadece reklam ismidir çünkü bu ideolojide "Milli" kelimesi takiyye olarak kullanılmış olup esas sözcük "Ümmet"tir. Gerek Erbakan'nın gerekse en iyi öğrencisi Tayyip beyin aklında da zikrinde de "Millet" yoktur sadece "Ümmet" vardır ve üstelik onların anlayışında ümmetin sadece "Sünni" olanları vardır ki bu ideoloji için Ümmet te mezhebi Sünni olmayanları kapsamamaktadır. EN BÜYÜK DÜŞMANLARI ATATÜRK En büyük düşmanları Osmanlı'dan Hilafeti kaldıran Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak Memleketi "MİLLİ LAİK" bir cumhuriyet haline getiren Atatürktür. Bütün hedefleri Atatürk Cumhuriyetini silmek ve bunu yapmak içinde ellerinden gelen her şeyi bu ülkeyi milli hatta idari şekilde bölerek Atatürk hatırasını kazıyarak yok etmektir. Bu uğurda "VATAN" kelimesinin anlamını bile yozlaştırmak ve ülkenin yıllarca içinde bulunduğu Kürt meselesini de kullanmaktan kaçınmayarak bu ülkenin topraklarının da bölünmesinden yana oldukları anlamı gün gibi aşikardır. Olay başladığı gün hedefin bu olduğunu yazmış herkesi uyarmıştım. T.C. vatandaşlarına Türk değil de Türkiyeli denmesi gerektiğini beyan etmişti sayın Erdoğan. İşte domino taşları o zaman devrilmeye başlamıştı. Daha doğrusu "Kanlımı olacak kansız mı olacak" ifadesi ile Erbakan gelecek olanı belirtmişti ama kimse anlamak istememişti. Biz güçlüydük ve eksik olan demokrasi ve Güçlü Ordu ile dincileri istediğimiz zaman susturabiliyorduk denmişti. Ama Erbakan'da da Tayyip'te de acele yoktu. Zaman sadece lehlerine işleyebilir ve istedikleri kadar güçlenebilirlerdi. Acemi ve de beceriksiz muhalefet baş edebileceği bu düşman ile mücadele edecek yerde ha bire kendilerine malzeme olabiliyordu. AKP'nin iktidara gelmesinde saçma sapan gibi görünen bir türban krizi en önemli sebeptir. Türban konusu bu hale getirilmeseydi AKP asla iktidar olmazdı.Bu açığı bu kadar iyi kullanan AKP'ye siyaset tarihi madalya verse azdı. İyi de Muhalefete ne vermek lazım? ATATÜRK'ÜN SEMBOLÜ ÇANKAYA ÜMMETÇİ BİR OYUNUN TEZGAHINA GELDİ 1923-2014 Cumhuriyetin kuruluşunun 91. yılında en önemli sembolü, kalesi olan Çankaya siyaset haritasından AK-SARAY ile silinmiş Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı yaptığı bu sembolik konut ideolojik ümmetçi bir oyunun tezgahına gelmiştir. Hepimiz de çaresiz bakıyoruz. 9 sene sonra nerede olacağız ve acaba Cumhuriyet'i kutlayabilecek miyiz veya Cumhuriyet diye bir şey kalacak mı? Yazmak istediklerim o kadar çok ki bir makaleye sığmayacak kadar fazladır. Yakında genel seçim olacak bu Türkiye'nin Cumhuriyet ve Demokrasi trenindeki son durağıdır. İnmek isteyenler insin ve sandığa bile gitmesin. Bu son duraktır . Bu duraktan sonra muhalefeti bile suçlayamayacağız. Kaldı ki acımasız olmayalım AKP'nin 12 senedir iktidar olmasının tek sorumlusu Muhalefet değildir. Hepimiziz oy vermeye gitmeyen konuşmaya geldiğinde atıp tutan ama sandıkta oy kullanmayan bizleriz. 14 milyon seçmen sandıkta yoktu. Cumhurbaşkanı seçimlerinde. Sizce sandığa gitmeyenler Erdoğan seçmenleri miydi? Hayır Ekmeleddin bey'i protesto eden CHP seçmeniydi. Evet CHP hatalı bir aday seçmişti ama CHP seçmeni de daha az sorumlu değildi Partilerinin gösterdiği adayı seçmeyerek kendi kalemize gol attık. Evet son durakta ne yaparsak odur. Ondan sonrası yok. Kim bilir belki 2015 ten sonra seçin bile olmayabilir. Hamas da demokratik bir seçimle işbaşına geldi 2006'dan beri de başka seçim olmadı. Mübarek 30 sene sözüm ona yapılan seçimler ile başkan kaldı. Fidel Castro sözüm ona Sosyalist Komünist o da 50 sendedir diktatör. Hani dikkat diyorum... 29.10.2014 Rafael Sadi Odatv.com |
1529 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |