Suriye Türkleri anlatıyor:Türkiye'nin gönderdiği füzeleri sattılar Hükümetin “Suriye Türkmeneli” politikası mı, yoksa Suriye’de yürütülen, İhvan politikasının aklayıcısı Türkmenler mi? Suriye Türkmenleri,1918 yılında, Anadolu coğrafyasından koptuktan sonra 1946 yılına kadar Fransız mandasında yaşadılar. Hafız Esat döneminde PKK’nın Suriye’ye yerleştirilmesi ile birlikte , bir Türk olarak Suriye’de yaşamanın sıkıntılarını göğüslemek zorunda kaldılar. Türkiye ise bölgeyle ilgili menfaatleri değişene kadar, onları korumak adına bir girişimde bulunmadı. Yıllar boyunca milli duygularla kendini Türkiye’ye ait hisseden Suriye Türkmenleri, kendilerine sahip çıkmasını bekledikleri Türk devleti ile 2011 yılında Suriye’deki iç savaş birlikte karşılaştı. Ama karşılarında “Türk” bir devletten ziyade, “Müslüman kardeşler” sempatizanı bambaşka bir devlet buldular. Suriye’deki iç savaşla birlikte, bazı Türkmenler, Türkiye’ye başvurarak, Türkmenler adına yardım talep etti. Türkiye bu kişileri kabul etti. Böylece Türkmenleri organize etmeye, askeri ve siyasi eğitimler vermeye yönelik bir çalışma başladı. Bu çalışmanın ilk adımı, askeri yardımları organize edecek insanları belirlemek olmuştu. Sonraki adım ise haddimiz olup-olmadığı konusu bir kenarda dursun, Suriye’deki Türkmenleri temsil edecek bir Türkmen Meclisi oluşturmak olacaktı. İlişkileri organize ederken, Türkiye’nin politikası ise Türk kimliğinden ziyade Müslüman Kardeşler kimliğiyle hareket edenlerle çalışmaktı. 'İHH, TÜRKMENELERE HİZMET ETTİĞİ İDDİA EDİYOR' Sürecin en başını Avukat Ali Öztürkmen ve Eski Fetih Tümeni komutanı Muntasır Çavuş ile konuştuk. Suriye Türkmenlerinden Avukat Ali Öztürkmen şunları söylüyor: “Türkmenler Esat yönetimine olan tepkilerini gösterirken onları en mağdur eden şuydu ki kendilerinin hiçbir organizasyonları hiçbir teşkilatlanmaları yoktu. Bu işe hazırlıksız ve plansız girdiler. Böyle olunca da 'milli kimliklerimizi' savunalım derken çıkarcı çetelerin oyunlarına düştüler. Türkmen kimliği pasifize edildi. Yok edildi. Bu yok edişe, Türkiye’nin Suriye üzerine baktığı konjonktür, sebep oldu. Bu konjonktür ve çizdiği strateji Müslüman kardeşler üzerinden yapıldı. Orada Türkmenler gerçek anlamda yok sayıldı. Ve Türkmenleri temsil eden yapay statükocu oluşumlar oluştu. Kimisini İHH üslendi kimisini diğer gruplar üstlendi. Türkmenlere hizmet ettiklerini iddia ettiler." ŞEHİT MAAŞLARINA EL KOYDULAR Türkiye bilerek ya da bilmeyerek kendi elleriyle bir "Kırk Haramiler Çetesi" oluşturdu. Türkiye’nin Türkmenlerin başına hami atadığı bu kişiler, Türkiye’den gelen silahları sattılar. İnsanları kaçırıp fidye istediler. Savaşan Türkmen gençlerinin maaşlarına el koydular. Asker sayılarını yüksek gösterip Türkiye’yi dolandırdılar. Şehitler için gönderilen maaşlara el koydular. Ele geçirdikleri sanayi bölgelerindeki eşyaları yağmaladılar. El kaide kökenli aşırı dinci gruplarla şahsi çıkarlarına uygun anlaşmalar yaptılar. Ve Türkmenleri Esat ve IŞİD arasında silahsız ve aç bıraktılar. 'SURİYE İLE SAVAŞTA TÜRKİYE'DEN SİLAH GELDİ' Eski Fetih Tümeni komutanı Muntasır Çavuş ise yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “Suriye'de ilk olaylar başladığında Türkmenler de devrime katıldı. Çeşitli Türkmen grupları kuruldu ve şehitler verdiler. Munbuç ve Cerablus'u kurtardılar. Diğer gruplarla beraber Türkmenler de aktif olarak çalıştı. Türkmenlerin bu şekilde kuvvetlenmesi Türkiye'nin ilgisini çekti. O dönem şahıslar üzerinden ilişkiler başladı. Türkiye ile Türkmenler arasında bu ikili ilişkileri ilk organize eden kişi olan Ali Beşir'e çok miktarda silah, mühimmat ve para geldi. Silah ve para girdikten sonra yolsuzluklar olmaya başladı. Bunu denetleyecek bir kurum bir teşkilat bir heyet yoktu. Serbest bir şekilde çalışıyorlardı. Onun için de yolsuzluklar denetlenemedi. Türkiye büyük destek vermeye başladı. Bu dönemde Ali Beşir ile Fatih Sultan Mehmet Tugayı arasında bazı sürtüşmeler başladı.” 'TÜRKİYE'NİN GÖNDERDİĞİ FÜZELERİ SATTILAR' Muntasır Çavuş’un bahsettiği Fatih Sultan Mehmet Tugayı, yolsuzluk konusunda adı duyulan tugay. Sadece silah satışlarında değil insan kaçırma, yağmalama gibi konularda da Fatih Sultan Mehmet Tugayının ve Tugay komutanı ( başkanı ) Ebu Kemal’in de ismi sık duyuluyor. Ebu Kemal aynı zamanda Türkiye ile ilk silah yardımlarını organize eden Ali Beşir’in amcasının oğlu... Muntas Çavuş anlatmaya devam ediyor: “Türkiye’den 50'ye yakın grad füzesi gelmişti. 2013 yılının Şubat ya da Mart ayında Ebu Tevfik 32 füzeyi Hama içindeki Tayyibe Al İmam bölgesinde Arap tugaylarına sattı. Her füze 3200 dolara satıldı. Tevfik bu füzeleri sattıktan sonra öldürüldü. Aynı dönem bir Türkmen Tugayı olan Fatih Sultan Mehmet Tugayı, Kapalı Çarşı’nın bir bölümünü ele geçirdi. Ebu Tevfik o dönemde Kapalı Çarşı’nın komutanı idi. Mehmet Fatih Tugayı’ndandı. Oradan büyük miktarda altın aldılar. Tevfik bir kısmını kendi aldı bir kısmını da Fatih Sultan Mehmet Tugayı’na verdi. Bu sırada beni Türkiye çağırdı ve Türkmen Tümeni’nin başına getirdiler. Ben parça bölük bütün teşkilatları birleştirdim. 7 tugaydan bir tümen oluşturdum.” Muntas Çavuş'un yağmaya yönelik tanıklık ettiği olayları anlattı: “Ben Halep’de çeşitli Türkmen mahallelerinde kalmaya başlayınca oradaki askerlerden çeşitli bilgiler gelmeye başladı. Halep de olduğum için olayları yakından takip ettim. Mesela bunların içinde Kapalı Çarşı’daki altınların alınıp satılması. Halep’de devlete ait su işleri ele geçirildikten sonra içinde bulunan bütün makine, alet araçlar satıldı. Penguen şirketine ait depoları ele geçirip 9000 adet buzdolabı, televizyon, çamaşır makinelerini sattılar. Bostan Paşa bölgesinde bir tekerlek şirketinin depolarını ele geçirip içindekileri sattılar. Bunları yapıp organize eden Sadullah yüzbaşı idi.” Burada adı geçen Sadullah Yüzbaşı’nın ismi daha sonraki süreçlerde Ali Beşir ile sık sık anılıyor. 'CAMİYİ HAVAYA UÇURDULAR' Ali Öztürkmen Selçuklu dönemine ait ünlü Zekeriya camisinin minaresinin patlatılmasının sebebinin, Caminin temeline yerleştirilen bakırlar olduğunu anlatıyor: “2013 Nisan ayı idi. Tevhid Tugayı Selçuklu dönemine ait Zekeriya caminin minaresini içine mühimmat koyularak patlatıp temelindeki 4 ton bakırı aldılar. Eskiden yapılara temeli kaymasın diye bakır koyulurdu. O dönem bakırın rafine edilmesi daha az hassas olduğu için bunun içerisinde birkaç kilo da altın vardı. Geçmişi sabıkalı olan bir kişiyi Türkiye kendine referans aldı. Ali Beşir’in Savaştan önce uyuşturucu kaçırmaktan 6 ay hapisliği var. Destek alınan, referans alınan, bu işi yönlendiren insanlar da, bu iş ile çok ilgisi olmayan insanlar. Geçmişi kötü olan insanlar seçildi. Onlar da bu işi kendi çıkarları için suistimal ettiler. Halep’de Ali Beşir muhatap alındı. Lazkiye de de Müslüman kardeşlerden ve İHH’ dan gruplar muhatap alındı. Halep de Ali Beşir’in dışında Nurcu gruplardan iki öğrenci daha muhatap alındı. Yolsuzluklar yapıldı. Gönderilen malzemeler yolda satıldı. Yandaşlara verildi. Gereken vakitte gereken yardımlar gitmedi. Herkes kişisel ganimet olarak değerlendirdi.” TÜRKİYE’NİN SORUMLULUĞU SADECE YARDIM ETMEK Mİ? Türkiye’nin sorumluluğu sadece yardım etmek mi? Yardımların ulaşılabilir olması için, doğru kişiler ve doğru lojistik planlaması da sorumluluğu dahilinde mi? Dört yıl boyunca yardımların ulaşmadığını bile bile –ki bilmemelerine imkan yok- neden yeni bir yapılandırmaya gidilmediği akla geliyor. Ali Öztürkmen anlatmaya devam ediyor: “Türkiye bu kişilerin geçmişini ve yaptığı kötülükleri bilmemekte aciz değil. Bu arada 4 yıl süreç var bu dört yıl süreç içerisinde bizim şu anda burada oturduğumuza kadar haberleri vardır, ama Ali Beşir'in bu malzemeyi nereye sattığını ve ne yaptığını bilmemek konusunda aciz değillerdir." Fidye için insan kaçırmak da, çetelerin geçim kaynaklarından birisi haline gelmiş. Bazen kaçırdıkları insanı için kurtarmak iddiası ile, aracı görüntüsünde fidye istenirken, bazen de kaçırdıkları insanı El Kaide kökenli gruplara satmışlar. 'ARAÇ İÇİN 300 BİN DOLAR ALDILAR' Muntasır Çavuş, sıcak bölgede yaşadıklarından bazı örnekler anlatıyor: “Bir gün Fatih Sultan Mehmet Tugayı’nın komutanı Ebu Kemal ile Halep’den geldik. Kilis’ten Türkiye’ye girerken Türk tarafından yüksek yetkili biri gelip Ebu Kemal'e 'Avukat bir iş adamı kaçırıldı. 10 milyon $ para istenmiş. Bunu da kaçıran sizsiniz. Sadullah yüzbaşının adamları almış. Bu şahsın serbest bırakılmasını istiyoruz' dedi. Sadullah yüzbaşı o sırada Fatih Sultan Mehmet Tugayı’nın istihbaratının başındaydı. Ertesi gün o şahıs serbest bırakıldı. Kaçırılan adamın hanımı Türkiye ile temasa geçmiş ve kendilerine bildirmiş. Kemal ve kardeşi Mehmet anladılar ki Sadullah yüzbaşı artık kendilerine tehlike teşkil ediyor. Sadullah yüzbaşının arabasını ve silahını alıp kovdular. Benim yanıma geldi 'Arabamı ve silahımı aldılar' dedi. Ben kendisini bildiğim için 'ne yapabilirim ki' dedim. Sonra Suriye'de kalması tehlikeli olduğu için Antep'e kaçtı. Bu sırada Ali Beşir’in de bir foyası meydana çıktı. O dönem Türkmen Meclisi başkanı olan Fayez Amro da, Ali Beşir'i Türkiye'ye çağırdı. Ali Beşir'den pick-up araba alması istenmişti. 300 bin dolar Türkiye'den para aldılar. Her pick-up için Türkiye 9 bin dolar verdi. . Halep'de pick-up’ın değeri ise 5 bin dolardı. İki pick-up da bana gelecekti. Ali Beşir ise hurda pick-up’lar aldı. Ebu Kemal de bana getireceği pick-up’lar için yolda PKK aldı dedi. Bu pick-up ve silah satımı meselesi de ortaya çıkınca yapacak bir şeyi kalmayan Ali Beşir ve Sadullah yüzbaşı Antep'de ortak büro açtılar, Türkmenleri çalıştıracağız diyerek. Ama şimdi orada dolandırıcılık yapıyorlar.” (Devam edecek) Lale Ertuş Odatv.com |
1595 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |