Kaybedecek bir şeyi kalmamış toplumların kaybedecek bir şeyi olur mu? Kurtuluş mücadelesini bir düşünün, Dünya devi Osmanlı İmparatorluğu her alanda kaybetmeye başlamış son iki yüz yılında, Kaybedişinin altında yatan pek çok nedenden en önemlisi ve anası; Arap yaşam tarzını benimseyip yaymaya çalışan tarikat ve mezheplerin eğitim sistemini ele geçirerek meydana getirmiş oldukları cehalet ve ilim yaratamama durumu sonrası toplumca içe kapanıklık, dünyadan uzaklaşma ve yok olmaya başlayış... Yeri gelmiş, dinsiz ilan edilme endişesi taşıyan Padişah dahi eğitim sistemine etki edemez olmuş... O dönemnden kalma sözde öğretim görevlilerinin 1924 yılında, bugün adı İstanbul Üniversitesi olan Darülfünun ’un bahçesinde fotoğraf çektiren öğrencileri cezalandırmaları eğitimi ele geçiren cahil, yobaz, gerici yapıyı anlatması bakımından son merhaledir... Ele geçirmek istedikleri toplumların cahil bırakılmasından hoşnut kalan Batı, Osmanlı’nın içine düştüğü cehalet durumdan elbette ki memnundu... Sonuç malum, üç kıtada toprakları olan Dünya devi Osmanlı İmparatorluğu dağılmış, hükmettiği bölgelerden günümüzde pek çoğu Amerika ve Avrupa’ya bağımlı kırk sekiz devlet çıkmış. Kaybedecek bir şeyi kalmayan Osmanlı tebaası; içinden çıkan, belki de bir daha eşi-benzeri dünya üzerine gelmeyecek olan lideriyle son toprak parçasında yaşam bulmuş, birey olmuş, kimi Batı ülkesinde bile olmayan medeni haklara kavuşmuş. *** Ölüm, kaybedecek bir şeyi kalmayanların seçtikleri varoluş yoludur. Türk milleti yedi düvele karşı mücadelesinde, liderinin öncülüğünde bir ve beraber olarak ölümü göze aldığı için muzaffer olmuştur. Mustafa Kemal’in ölüm emri kurtuluşun başlangıcıdır. Çanakkale Savaşı sırasında, cephaneleri bittiği için Conkbayırı’na kadar çekilen ve düşman tarafından kovalanan bir gözetleme bölüğüne rastlar. Bundan sonrasını Mustafa Kemal şöyle aktarmaktadır (1). - Niçin kaçıyorsunuz? dedim. - Efendim düşman… - Nerede düşman? - İşte… diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten de düşman bana, benim askerlerimden de yakın. Düşman bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek kötü duruma düşecek. O zaman bir mantıkla mıdır, yoksa bir iç güdü ile mi, bilmiyorum, kaçan erlere: - Düşmandan kaçılmaz, dedim. - Cephanemiz kalmadı, dediler. - Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedim ve bağırarak: - Süngü tak, dedim. Yere yatırdım. Erler yere yatınca düşman da yere yattı. Kazandığım an, bu andır. Düşman ne yapacağına karar verinceye kadar 57. Alay da Conkbayırı’ na yetişti. Daha sonra 19. Tümenin öteki alaylarını da emrine alan Mustafa Kemal, düşmana karşı daha etkili bir taarruz başlattı. Kocaçimen platosunun düşmanın eline geçmesi önlendi ve Çanakkale savunmasının temeli atıldı. Mustafa Kemal, o gün Arıburnu kuvvetleri komutanı olarak verdiği emirde şöyle diyordu: - Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir. *** Mustafa Kemal’in 23 Nisan 1920 Yemini’de ölümü göze almışlığın ifadesidir. Emperyalistlerin işgali altındayken 23 Nisan 1920‘de 115 temsilci ile Ankara’da İttihat ve Terakki‘nin binasında ilk Büyük Millet Meclisi toplanır ancak elde avuçta ne para, ne kalacak otel, ne ordu, hiçbir şey yoktur. Bunun üzerine bir grup yurtsever çaresizliğe düşerek memleketlerine geri dönmek ister. Bunu duyan Büyük Önder Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve şu konuşmayı yapar: - “İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu kutsal davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı müdafaa ederim. Kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim” diye konuşunca herkesi bir heyecan dalgası sardı. Hiçbiri gözyaşlarını zaptedemiyordu. (2) *** Şimdi gelelim Emekli As(T)subaylar Derneği Genel Merkezi (TEMAD) Yönetim Kurulunun 13 Şubat 2014 tarihinde “TEMAD'DAN TARİHİ EYLEM KARARI” başlığı altında kurumsal internet sayfasından Genel Başkan (E) Kd.Bçvş. Ahmet KESER’ce imzalı olarak kamuoyuna duyurduğu “Ölüm Orucu” genelgesine. Genelge şu şekilde: 1. Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu 13.02.2014 günü toplanmıştır. 2. Meslektaşlarımıza uygulanan ayrımcılık ve adaletsizliklere karşı durmak için TEMAD Yönetim Kurulu oy birliği ile ÖLÜM ORUCU eylemine başlama kararı almıştır. 3. Eylemin yer ve başlama zamanı bilahare paylaşılacaktır. 4. Kamuoyuna saygıyla sunulur. *** Genelgenin özü ve eylemin gerekçesi: “Meslektaşlarımıza uygulanan ayrımcılık ve adaletsizliklere karşı durmak.” Konu hakkında pek çok görüş mevcut. Alınan kararı destekleyen büyük çoğunluğun yanı sıra; illerde toplantılar yapılmalıydı, yürüyüşler düzenlenmeliydi, açlık grevi yapılmadan böyle bir eyleme geçilmemeliydi, ölüm orucu kanunen yasaktır, diye görüş bildirenleri okuyoruz. 2006 yılından bu yana Assubayların Düşünce Merkezi niteliği kazanmış olan ve bunu kararlılıkla sürdüren www.emekliassubaylar.org internet sitesinde yayınlanmış olan “TEMAD'IN ÖLÜM ORUCU KARARI...” haberinin altına eklenen 14.02.2014 tarihli, “EMEKLİ ASSUBAYLAR” başlığı altındaki şu mesaj oldukça dikkat çekici: “Saygıdeğer Meslektaşlarımız Eylemlerin en büyüğü AÇLIK GREVİ ve ÖLÜM ORUCUDUR, ikisinin arasındaki farkı yazımızda belirttik, muhtemelen eylemin en uç noktası olan Ölüm orucu yerine süreyi biraz daha uzatan Açlık grevi olabileceğini düşünerek tashih edilebileceğini belirtmiştik. Sitemiz sözcüsü Sn.Gürpınar TEMAD Gn.Bşk.Yrdc Sn.Yüksel BİNİCİ ile yaptığı görüşmede ÖLÜM ORUCU KARARININ SONUÇLARI DÜŞÜNÜLEREK ALINDIĞINI VE KARARLILIKLA GENEL MERKEZ'DEN BAŞLAYIP GELİŞMELERE GÖRE YURDA YAYILACAĞI BİLGİSİNİ ALMIŞTIR. ASSUBAY TOPLUMUNA HAYIRLI OLMASINI DİLİYORUZ.”(3) Konuya ilişkin olarak, 1965 yılında üniversite öğrenimi görmüş, okullarda ders vermiş, günümüzde pek çok konuda ve bir asra yakın süredir çözülmeyen assubay sorunları üzerine makaleleri bulunan (E) Kd.Bçvş. Mehmet KAYALI’nın “TEMAD'IN ÖLÜM ORUCU KARARI...” haberine eklemiş olduğu, insan onurunu bir cam ile ifade ettiği mesajı oldukça anlamlı, düşündürücü mesajlar içermekte. İşte o mesajdan bir bölüm: “ÇAĞDAŞ YAŞAMDA İNSANLARIN HAKLARI GEREK BİRLEŞMİŞ MİLLER İNSAN HAKLARI BİLGİRGESİNDE, GEREKSE AVRUPA HAKLARI SÖZLEŞMELERİNDE, YAZILI STATÜ HALİNE GETİRİLMİŞ. ÜLKEMİZ DE, BU OLGULARI KABULLENİP YASALAŞTIRMIŞ OLUP, MEVZUATI İÇİNE DÂHİL ETMİŞTİR. TÜM BU OLGULARIN, EŞİTLİK KAVRAMINDA UYGULAMA OLANAĞINI, BEKLEMEKTEDİR. CAM, ÇOK HASSAS BİR MADENDİR. İNSAN ONURU İLE CAM BENZERLİK KONUMUNDADIR. CAM NASIL, ELDEN VE İTİBARDAN DÜŞER DE KIRILIRSA... İNSAN ONURU DA. HAK ETTİĞİ İTİBARDAN, DÜŞERSE, HAK ETTİKLERİNİN, VERİLMEDİĞİNE KIRILIR VE KÜSKÜNLÜK BELİRTİLERİNİ SUNMA İÇİN YÖNTEM ARAR VE SONUÇTA MUTLAKA BULUR. ÇAĞDAŞ DÜŞÜNCENİN, TEMEL GAYESİ: CAM BENZELİĞİNDEKİ İNSAN ONURUNU KIRMAMAKTIR. BEKLENTİ BUDUR. ASTSUBAY HAKLARINI KAZANILMASI DOĞRULTUSUNDA GENEL MERKEZİMİZİN SAYIN YÖNETİCİLERİNİN ALMIŞ OLDUKLARI TÜM KARARLARINI DESTEKLEMEKTEYİZ. TÜM OLGULARIN EMEKLİ ARKADAŞLARIMIZIN SIKINTILARINDAN SOYUTLANMA İÇİN YAPILDIĞI GERÇEKTİR. ALINAN EYLEM KARARLARI, ETKİNLİK ETKİSİ BAKIMINDAN SIRALAMALI OLMASI, UYGULAMANIN TAKİP EDİLEREK ETKİ TEPKİ PRENSİPLERİ İÇERİĞNDE OLMASI İSTENEN SONUÇLARA ULAŞIM GAYELİDİR...” Sonuç; Bir toplumun veya topluluğun çağdaş, medeni değerlere kavuşmasını engelleyen kişiler en nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirenler gibidir. Toplum veya toplum içerisindeki bir statü adıyla anılan topluluklar, uğramış oldukları gözle görülür çağ dışı, üstelik yasama organınca kabul edilmiş insani değerlere aykırı hususları dillendirmelerine rağmen çözüme ulaşamıyorsa; insani değerlerin ve adaletin tecellisi için, kırılan onurunu, gururunu yeniden kazanması için canını ortaya koymuşsa şayet, bu durum toplum veya topluluğun kararlığını, ilerlemesini göstermesi açısından önemli bir adımdır. Türk toplumuna medeniyeti altın tepside sunan medeniyet aşığı, bilim aşığı ve uygulayıcısı Lider Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK gibi düşünenler artık idarede yok veya etkin konumda değiller. Türk toplumu ve belli statü adıyla anılan topluluklar kendisine yakışan medeniyetini kendisi takdir edecek düzeydedir. Toplumu, bireyleri çağdaş değerlerden uzak tutmak isteyenlerin başvurduğu bir yol; adaletten uzak kanunlarla kurallar meydana getirmek ve gerektiğinde elinde bulundurduğu devlet gücünü bu yolda kullanmaktır. Ancak her türlü engellemelere rağmen gelişen toplumlarda bununda bir sonu olduğu görülmektedir. Topluma yabancıların koymuş olduğu, toplum veya statüleri yükselme basamağı gören zihniyetlerin meydana getirdiği gözle görülür adaletsizlikleri ortadan kaldırıcı gelişmeleri hiçbir yasa, dini kural, dogmalar engelleyememiştir. Çağdaş değerleri içinde barındıran Avrupa medeniyet tarihi bunların örnekleriyle dolu... Kaynak: (1) ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, İstanbul, 1984, s.87-88 (2) TERZİOĞLU, Sait Arif, İnsancıl Atatürk, Ak Kitabevi, İstanbul 1964, s. 37. (3) http://www.emekliassubaylar.org/haberler/item/733-temadin-olum-orucu-karari#comment-3982 |
1987 kez okundu
YorumlarYaşamak, hakkı olanlara. 15/02/2014 20:20 Neredeyse ikibuçuk yıldır verdikleri sözlerin hiç birini yerine getiremeyenler ölümü seçerek ilk defa iyi bir karar almışlar, bunu hiç bekletmeden tüm yönetim kurulu birlikte intihar ederek gerçekleştirmelidirler. Misafir - |