Assubay Camiası... Zabite yardımcı gerekmiş, olmuş yardımcının adı Küçük Zabit... Sonra, askeri eğitimde, yapılanmada geçilince Amerikan sistemine, dünyanın ilk kurulan düzenli ordusunda, Adının yazılışı bile ülkenin diline, yazım kuralına aykırı olarak, Küçük Zabit’in adı olmuş, Astsubay. Daha adında başlıyor, ad verendeki kural tanımama... Mesela üsteğmene üstlüğünü belirtmek için üstteğmen, asteğmene astlığını belirtmek için astteğmen vurgusu yapılmamış, her nedense. Yazılarda, yazım kuralına uygun olarak “assubay” yazınca da, kimileri: -hayır, ben “astsubayım” der. Hâlbuki bir statüye ad verilirken, önce ülkenin diline, yazım kurallarına saygı göstermek gerek, ama nerde... Sonra bu adla başlayıp sonu “Hazırlama Okulu” diye devam eden okullar açmışlar. Okul! Ne okulu? Astsubay Hazırlama Okulu. Astsubayınki, Astsubay Hazırlama Okulu oluyor da kıtalara subay hazırlayan okulun adı neden “Subay Hazırlama Okulu” olmuyor? O da ayrı, bir soru. Neyse, sonra, Denizci, karacı, havacı, jandarma, sağlıkçı ve bandocu astsubay olmak üzere toplamışlar insanları sınavla, sağlık raporuyla, mülakatla, yurt genelinden, bu okullara. Hazırlama okullarından mezunların sayısı yetmeyince sınıf okulu eğitiminden sonra astsubay naspedilmek üzere askerlik hizmetini yapanlara ve lise mezunlarına da müracaat hakkı tanımış idare edenler, *** Nüfus artıyor ve çocuklara iş, aş gerek... Ülke halkı ağırlıklı olarak tarımla geçimini sağlarken, artan nüfustan dolayı tarım alanlarının bir aileye dahi yetmez olacağı görülünce ve bir de sanayileşmede istenilen gelişme gerçekleştirilmeyince yabancıya tavizler veren iktidarlarca, önce aileler çocuklarının iş telaşına düşmüş, ardından işsiz kalacağını düşünen geçler, tıpkı günümüzde olduğu üzere. Yeter ki işsiz kalmayayım, kıt-kanaat geçinen aileme yük olmayayım da ne olsa yaparım düşüncesiyle çocuklar, gençler tutmuşlar girebileceği okulların sınav yolunu. Bir okula yerleşemeyen, kalmış köyünde, kentinde... Kendince kurmuş bir düzen, geçinip gitmiş. Sınavları kazananların kimileri doktor, kimileri mühendis, kimileri mimar, kimileri öğretmen, kimileri subay, kimileri sağlık memuru, kimileri işçi, kimileri uzman jandarma, kimileri de olmuş astsubay... Kimileri de astsubaylığın kıyısından dönmüş... Astsubay Hazırlama Okulu sınavını kazanamayıp, liseden sonra Kara Harp Okulu sınavını kazanmış, sonra da TSK’nın zirvesine kadar çıkmış Genelkurmay Eski Başkanı Org. Yaşar BÜYÜKANIT, gibi. *** Elbette meslek sahibi olmak ve mesleği icra etmek kolay bir iş değildir... Her mesleğin kendince zorlukları da, güzellikleri de vardır. Ancak, bir ülkenin iç ve dış güvenliğini gerektiğinde canını ortaya koyarak sağlamakla görevli, yağmur, çamur, kar, tipi demeden çalışmak, uykusuz gecelerde, ağır iş koşulları altında sorumlulukları yerine getirmeyi gerektiren askerlik mesleği hiç de kolay bir iş olmasa gerek. Kolay olsaydı şayet, askerlerin çoğu üst düzey gelire sahip insanların çocuklarından olurdu. (Osmanlı Dönemi’nde de böyle olmuş. Askerlik işi yoksul Türk çocuklarının, ticaret, sanat işleri diğerlerinin.) Yukarıda bir cümleye sığdırmaya çalışsak da askerliğin zorluğunu, ağır şartlar altında çalışan askerlerden, astsubaylar; bir insana, ağır görev koşullarından da ağır gelebilecek tahakkümleri, yok sayılmaları, ötekileştirilmeleri yaşamış ve halen yaşamaktadır, diyebiliriz. Kanunlar yoluyla, kanunlardan, yönetmelikler yoluyla yönetmeliklerden alınan yetkilerle, verilen emirlerle ordusunun sorumluluk gerektiren her şeyi olmuş, ama aslında hiçbir şeyi olamamış, talihsiz astsubay... Yeri gelmiş öğrenim hakkı engellenmiş, lojmanda mevcudu oranında yer bulamamış, kadroları belli bir rütbeye göre hazırlanmadığı için, hazırlansa da riayet edilmediği için kendinden kıdemsizin yerine atanmış, bir kişi tarafından hem yargılanmış, hem de cezalandırılmış, geliri artacak yerde gün geçtikçe emsal subay statüsüne göre düşürülmüş, kaçak-göçek gördüğü öğreniminin hakkı verilmemiş, en nihayetinde önüne mesleki olarak anlamlı bir hedef de konulmamış, astsubayın... *** Öldürme sanatı öğretilen kişiden, adalet duygusu söküp atılabilir mi? Bu mümkün mü? Ülkeye yönelik bir tehdit halinde her an savaşa hazır bulunan ordu, adalet duygusunun en üst seviyede yüreklerde hissedildiği insanlardan müteşekkil ordudur. Bu ise, barış zamanında meydana getirilebilir. En kısa cümle olarak, bir orduda görevli insanlar arasında ayrımcılık yaparak adalet duygusunu yitirten ve onu sürdüren, ordunun birliğinden, gücünden rahatsız olandır, demek her halde yanlış olmaz. Bu anlamda, diyelim ki ordu içindeki adaletsizliğe orduyu yönetenler müsaade ediyorsa halkın meclisi ve hükümetler duruma müdahale etmelidir. Eğer, meclis veya hükümetler adaletsizliğe dur demiyorsa, sorun büyük demektir. *** 1982 Anayasa’nın 55’inci maddesi diyor ki: “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.” Ağır ve yoğun iş koşulları altında çalışırken, adaletsiz gelir dağılımı kaynaklı olarak ücret yoluyla yoksulluk sınırında, emekliliğinde ise açlık sınırında tutulan astsubay statüsünde bulunan/bulunmuş kişiler günümüzde yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor... Anayasanın ilgili maddesi ise yazıldığı yerde duruyor. Bu adaletsiz gelir dağılımından kaynaklı yaşam mücadelesini birilerinin ortaya koyması gerekiyor. Ortaya koyma işi, üzerinde bilimsel çalışılmış hesapla-kitapla verilerle olur. Çalışanın derdini, çalışanların seçtiği sendikası, emeklilerin derdini ise derneği ortaya koymalı. Ancak ülkemizde çalışanların örgütlü olması asla istenmez. Eğer bir örgüt varsa da onun bölünmesi için çalışılır. Ve halen, assubayların bir sendikası ne yazık ki yok. Bu görevi Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD), köşe yazarları ve internette yazan insanlar üstlenmiş durumda. Bu şekilde bir çözüme ulaşılamadığı da görülmekte! Hal böyleyken, subay statüsüne (Emekli binbaşı hariç) emekliliğinde asgari düzeyde geçinebileceği maaş verilirken, emekli astsubayın muhtaç durumda, ortada bırakılması orduyu yönetenlerin de, kanun çıkarıcı mecliste bulunan milletvekillerinin de, hükümetin de büyük bir ayıbıdır. *** Avrupalı, Amerikalı emekli olunca dünya turuna çıkarken, bizim emeklimiz evinden dışarı çıkarken bile kırk kere düşünür halde... Bakınız, geçen yıl ilki düzenlenen Dünya Astsubaylar Günü etkinlikleri kapsamında Anıtkabir’e giden emekli astsubay on bin civarında tahmin edilirken; bu yıl, sayının yarı yarıya düşmüş olduğu görünüyor. Avrupalı astsubayların Dünya Astsubaylar Günü gibi bir derdinin olmaması da ayrı bir konu. Neden derdi olsun ki, hakları, geliri, gelecek umudu, adalet duygusu gayet yerinde. Türkiye’de ise; Assubaylar, yetmişlerde başladığı hak arayışına halen devam ediyor... Bir devlet, kendi vatandaşından seçerek oluşturduğu bir statüye karşı ısrarla nasıl böyle katı bir tutum sergiler, inanılır gibi değil. |
2549 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |