Askar Yılmaz-PANOPTİKON ZEBANİLERİ İletişim olanaklarının hızla geliştiği ve yaygınlaştığı koşullarda, araştırma ve inceleme için gerekli olanbilgiye ulaşılması oldukça kolay hale geldi. Bu olanaklar sonucu, ortaya çıkan bilgi yığını arasından, güvenilir ve doğru bilgiye ulaşmak için, oldukça karmaşık bir ortam doğmuştur. Pek çok yazarın, bazı temel doğrular üzerinden sorunlara yaklaştığı biliniyor. Temel doğrular üzerinden yapılan her analiz, doğru sonuçlara yönelmeyebilir. Bu bağlamda, “Çarpıcı bir röpörtaj” başlıklı, gazeteci, yazar, araştırmacı ve belgeselci Banu Avar'ın, “Murdoch'dan Rockefeller ve Rothschild ile Türkiye'yi de içeren dünya gerçekleri..” cümlesi ile başlayan uzun röpörtaj oldukça ilginçti. “Çarpıcı bir röpörtaj” da, dünyadaki bütün sosyal, siyasal ve kültürel alt-üst oluşları Murdoch, Rockefeller ve Rothschild’den oluşan “üçlü çete” yaratmış. Bu röportaj’a göre, tarihin en büyük itici gücü, “üçlü çete”. Dünyadaki devrimler ve karşı-devrimler yine üçlü çetenin eseri. Bütün olan ve olabilecek tüm eylemleri yönetme becerisi, “küresel çetenin” elinde. “Küresel çete” sadece, kurtuluş savaşımızayön verememiş, fakat daha sonra, Türkiye üzerindeki hakimiyetini kurmuş. Bu yazıya inanbilmek için, her türlü akıl ve izandan yoksun olmak gerekir. Tanrılaştırılan “küresel çete” ve yaratılmak istenilen “küresel Panoptiko” ya, Bilim ve Gelecek dergisinin son sayısı esaslı yanıtlar sunuyor. Dergi, emperyalist sistemin göreceli üstün gücü karşısında, yaratılmak istenilen teslimiyete, genel doğrular üzerinden yayılan karamsarlığa dikkat çekmiş. Bilinen güçler tarafından, “her olayın gözetlendiği ve kontrol edildiğ” gibi bir yaklaşıma karşı, kapsamlı yanıtlar sunulmuş. Derginin yayın yönetmeni Ender Helvacıoğlu, “Sistemin hâkim güçlerinin, bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri kullanarak toplumu, hatta bütün dünyayı nasıl bir ‘Küresel Panoptikon’a” dönüştürmearzularını ve bu arzuların önündeki olgulara dikkat çekmesi, güncel duruma denk düşen önemli bir bakış. Panoptiko, İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham 'ın 1875 yılında tasarlamış olduğu hapishane inşa modelidir. Bu hapishanede insanların her davranışı sürekli gözetlenir. Sürekli gözetlendiğini düşünen mahkûm “bizzat kendi hareketlerini” kollamaya koşullanır. Bentham, Panoptikon'u "bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli" olarak ifade eder. Emperyalizm ve anti-emperyalizm ekseninde bölünen dünyamızda Panoptiko, küresel bir özellik kazanıyor. Aslında sınıflı topluma geçiş, bir bakıma, Panoptikon’a geçişle özdeştir. Ortaçağın büyük devletleri, İngilizler, Ruslar, Fransızlar ve Osmanlı, sistem olarak çökerken, ‘panoptiko’ uygulamalarına hız vermişlerdi. Fransa Kralları Bastille hapsanesinin baş gardiyanı gibiydi. Bütün feodal diktatörlükler, bir anlamda yarı-açık cezaevi durumundaydı. Çarlık Rusyası için “Milletler hapsanesi” denilirdi. Kapitalist sistem, bu uygulamaları dahada ileri götürdü. Kapitalizmin, emperyalizm aşaması, dünya’yı ‘Küresel Panoptikon’a dönüştürmenin yoğunlaştığı çöküş aşamasıdır. Emperyalizm, bilmin gelişimine koşut gelişen modern teknoloji aracılığıyla insanlığı ‘küresel panotikon’a içine almaya zorluyor. Hitler, Mussolini, Salazar ve Franko’nun faşist diktatörlüklerinde ve ABD’nin tüm uygulamalarında, şiddet ve yeni teknolojik cihazlarla gözetim ve denetleme yaygınlık kazandı. İnsanlığın düşünme ve düşündüğünü pratiğe dönüştürme isteği, tarih boyunca diktatörlüklerin baskısıyla karşılaştı. Tarihin doğal akışı, gerici hakim sınıfların Panoptikon yaratma isteklerine geçit vermedi. Yaratılmak istenilen korkunun, sınırlı bir dönemi kapsadığı, tarihsel bir derstir. Diktatörlerin tarihi zorlama çabaları, sadece “deliğe süpürülme” korkusunun yarattığı boş bir çabalardır. Diktatörlükler, panoptikon ülke yaratmak için, devletin çıplak zoruna baş vurmakla yetinmez. Panoptiko’nun yaratılması için, ideolojik baskı da gereklidir. Ortaçağın feodal zorbalığı, devlet zoru ile birlikte, dini de zorbalıklarına ortak ettiler. Batıda gerçekleşen büyük burjuva devrimleri, feodal devlet zorbalığına ve dine karşı mücadele içinde başarı kazandı. Ortaçağda tanrı, panoptikon’un bir silahıydı. Bu silahı Osmanlı padişahları döne döne uyguladı. Ülkemizde, 1950’lerden sonra kurulan bütün iktidarlar, çıplak devlet zorunu, dinsel baskıyla birlikte sürdürdüler. Devlet zorunun ve dinsel baskının yoğunluğu ve yaygınlığı, siyasal iktidarların faşist karekterini gösterir. 12 Eylül’ün “bizim oğlanları” işkence sistemini “din lazımdır” gerekçesine dayandırdı. 12 Eylül rejiminin takipçisi AKP iktidarının baş vurduğu tüm araçlar, faşist diktatörlüklerde görülen yöntemlerdir. Bilimsel düşünme ve laikliğin ortadan kaldırma isteği, “dindar nesilyaratma” ve “tek din rejimini” gerçekleştirme adına yapılıyor. Devletin çıplak zoru, dinin silah olarak kullanılmasıyla birlikte sürdürülüyor. Yaygınlaşan yasadışı ‘elektronik kulak’, toplumun ‘taraf ve bertaraf’ olması için yoğun bir biçimde kullanılıyor. Başta, iktidara muhalefet eden emekçi örgütleri, siyasi partiler, kitle örgütleri, aydınlar, medya, resmi kurumlar ve bazı işveren örgütleri, baskının hedefi olmaya devam ediyor. Tüm toplumu susturmaya yönelik, Panoptikon için, “korku toplumunun” yaratılması, öncelikli uygulamalar oldu. AKP iktidarının yaratmak istediği ‘Panoptikon’ modeli, ilk onuncu yılından sonra daha büyük bir direnişle karşılık buldu. Geçen 19 Mayıs Bayramı kutlamaları, yüzbinlerin ayağa kalkışına yol açtı. 29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları, AKP’nin kurmaya çalıştığı ‘panoptikon barikatları’ darma-dağın oldu. Tarih içinde ortaya çıkan bütün diktatörler panoptikon’un zebanileri olarak ortaya çıktılar. Halklar, panoptikon’a son vererek, zebanilere de gerekli dersi her zaman versini bildi. Askar Yılmaz, Londra, 03.11.12 |
2469 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |