Yaşamak, Her Şeye Rağmen Yaşamak Dünyaya gelen her bebek ailenin en büyük mutluluk kaynağı, Bebek sahibi olan ailenin bütün gayesi, gayreti etrafa gülücük dağıtan neşe veren bebeğin sağlıklı büyütülmesi ve ona iyi bir gelecek oluşturulmasıdır. Gelişen bebeğin ilk söyleyeceği kelime anne mi, yoksa baba mı olacak? Bütün aile merakla bekler. Derken bebek çoktan büyümüştür. Okul yaşamı, sonra meslek/iş yaşamı, evliliği, çocuk sahibi oluşu göz açıp kapayıncaya dek gerçekleşir de kimse geçen zamanın farkına bile varamaz. Ama, anne ve baba için o halen bir bebektir. Bir anne ve baba için dünyanın en acı yaşanmışlığı bebeğinin onlardan önce yaşamdan ayrılmış olmasının yarattığı duygu olsa gerek. Anne ve babalar çocuklarını severken “Benim ömrüm de sizin olsun evladım” diye, boşuna demezler. Kim ister, evladının kendisinden önce ebediyete intikal etmesini. Fakat gelin görün ki kimi evlatlar ardında büyük acılar bırakma pahasına her şeyini bırakarak dünyayı terki diyar edebilmekte. Hem de kendi eliyle… İnsan, yaşamına son vermeye nasıl karar verir? Onu bu düşünceye iten sebepler gerçekten de çözümü olmayan hususlar mıdır? Bu, nasıl bir yalnızlıktır, nasıl bir içe kapanıştır, nasıl bir çıkışı olmayan yoldur? İnsanı buna iten belli, belirsiz sebepler nelerdir? Üzerinde düşünülmesi, bilim insanlarından yardım alınması gereken bir konu. Önceki yıllarda Batman ilinde meydana gelen bayan intiharları dikkatleri çekmiş; konunun altından, bayanlara yönelik olarak gelenekselleşmiş töre baskısı, feodal yaşam, berdel, zorla başkasıyla evlendirilme gibi sonuçların olduğu bilim insanlarınca açıklanmıştı. Son yıllarda ise Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)nde meydana gelen intiharlar, dikkatleri üzerine çekmekte. Gün geçmiyor ki bir askerin intihar haberini almayalım. Basında yer alan Genelkurmay Başkanlığı’nın 07 Aralık 2012 tarihli açıklamasına göre; intihar oranlarının son 10 yılda yarı yarıya azaldığı belirtiliyor (1). Demek ki eskiden şimdinin iki katı intihar vakası mevcutmuş. Son üç yılın intihar ve şehit sayısı şöyle:
Tabloya baktığımızda şehit cenazelerinde bir araya gelen toplumumuzun tepkileri akla geliyor. Esasında toplumun, şehitlerimize gösterdiği duyarlılığı, intihar vakalarına da gösterme durumunun gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkmakta. Genelkurmay Başkanlığı’nın basında yer alan açıklamasıyla devam edelim, Açıklamaya göre; TSK'da intiharların engellenmesine büyük önem verildiği, bu doğrultuda, TSK bünyesindeki 337 Rehberlik ve Danışma Merkezi (RDM) ile çeşitli çalışmalar yürütüldüğü ifade edilmiş. Bu anlamda, RDM’lerde görev yapan assubaylarımızın yüklenmiş olduğu toplumsal sorumluluk bir kere daha öne çıkıyor. Fakat gelin görün ki; 27 Kasım 2012’de İzmir/57'nci Topçu Tugayı'nda RDM görevlisi 31 yaşındaki Sağlık Başçavuş Tekin VARICILAR, girdiği bunalım sonrasında, RDM odasında intihar ediyor. Ne acıdır ki; bundan iki gün sonra 29 Kasım günü, Erzurum’da, Askeri Hastane ’de görevli Sağlık Assubay, 26 yaşındaki Murat SORKİN kalmış olduğu misafirhanede intihar etmiş olarak bulunuyor. Basına yansıdığı kadarıyla Kasım-Aralık 2012’de altı muvazzaf assubayımız intihar etmiş (2). Yeni yılın daha ikinci ayında olunmasına rağmen yine üzücü hadiseler meydana gelmekte. Gelmekte, çünkü hadiselerin kaynağında, bence, bir değişiklik olmadığı için bu hadiseler devam etmekte. Sorunların temeline inilip gerçekçi çözümler üretilmelidir. Son olarak, 2012 yılı atamalarıyla Tatvan’da bulunan Askeri Hastane’nin Hizmet Takım Komutanlığına atanmış olan P.Kd.Bşçvş. Naci DEMİR’in Bitlis/10’uncu Motorize Piyade Tugayı'nda göreve başlayacağı 30 Ocak 2013 günü beylik tabancasıyla kalp bölgesine ateş ederek intihar etmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Acı, tarif edilemeyecek derecede. Bir piyade assubayı olarak yıllarca terörle mücadele etmiş, yirmiye yakın arkadaşını şehit vermiş, belki de silah arkadaşları son nefesini onun kollarında vermiş, pek çok arkadaşı gazi; ikmal assubaylığı, bölük assubaylığı, personel assubaylığı gibi değişik görevlerde yirmi iki yıl bulunmuş; evli bir çocuk babası, maddi manevi hiçbir sorunu olmadığı yakınlarınca belirtilen, üstelik ağabeyi de bir Kıdemli Başçavuş olan P.Kd.Bşçvş. Naci DEMİR’e ve hayatta olmayan tüm askerlerimize Allah’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İntiharlar üzerinden yazmaya kalkınırsa yazacak çok şey vardır. Konuyu bir yere bağlamak ve bence, hususları ardı ardına sıralamak da değildir niyetim. Fakat assubaylarca, asker yakınlarınca, askerlerce, yazar ve bilim insanlarınca dile getirilenleri dikkate değer bulmak gereklidir. Çözüm makamları dikkate değer bulurlar mı? Artık hepimiz bu konuda tecrübeye sahibiz. Dikkate değer bulmazlar, diye düşünüyorum… Hadi bizi mahcup etsinler… Dile getirilenlerin, dikkate değer bulunmadığını da son olarak, 30 Ocak 2013’de TBMM’den geçen, astları daha da ast etmeye aday Disiplin Yasası’nda görmekteyiz. Son söz olarak diyoruz ki; yaşam, elbette ki bulunulan yerin güzelleştirilmesiyle daha anlamlıdır. Ancak buna güç yetmiyorsa en güzel yer; her koşulda ve şartta ailedir, ailenin yalnız bırakılmamasıdır. Hiçbir şey onları yalnız bırakmaya değmez! Orhan Kaya (1) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22099747.asp (2) http://www.metinozderin.av.tr/03-ocak-2013-persembe-gunlu-gazetelerden-basinda-yargi-haberleri.ozderin-avukatlik-burosu-ankara-turkiye | |||||||||||||||
1715 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |