ANAYASANIN ONUNCU MADDESİ VE ASTSUBAY Anayasamızda ’’Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.’’ şeklinde tanımlı olan onuncu madde belki de 1982 Anayasası'nın en tartışmalı maddesidir. Tartışma, maddeye ilişkin iki farklı yorumdan kaynaklanmaktadır. İlk bakışta ne güzel herkes eşit dedirtecek kadar saf ve temiz görünen bu maddenin uygulamada muhtevasına yönelik olarak, Şekli ve Maddi Hukuki Eşitlik olmak üzere iki yorum mevcuttur ki, biz astsubaylar için asıl can alıcı ve güncel sorunlar da işte bu yorumlarda saklıdır. (Özellikle birinci derecenin dördüncü kademesine düşemememiz, yeşil pasaportun elimizden alınması vb. haksızlıklar) Onuncu maddeyi Şekli Hukuki Eşitlik yönünden ele alırsak: Temel insani işlemler olan sağlıkta, sosyal imkânlar da eşit işlem görmek, ayrım yapmamak bu yorum dâhilinde olan hususlardır. Maddenin bu yorumuna göre, asker hastanelerinde A-B polikliniği uygulaması anayasaya aykırıdır ve kesinlikle olmamalıdır. Yine lojmanlarda, kamplarda, ordu evlerinde personel oranına göre eşitlik sağlanmalıdır. Kısacası, şekli haklar için insan olmak ve kurumun üyesi, mensubu olmak yeterlidir. Onuncu maddeyi, diğer bir yorum şekliyle, Maddi Hukuki Eşitlik yönünden ele alırsak: Maddi Eşitlik yorumunda karşımıza ‘’aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranma zorunluluğu’’ yani her statü kendi içinde eşit olacaktır sonucu ortaya çıkmaktadır. Burada akla şu soru geliyor. Statü sahibi olmanın temel etkeni nedir? Bu temel etken elbette ki öğrenimdir. Diploma sahibi olmaktır. Konuyu biz astsubaylar açısından, Maddi Hukuki Şeklin esas unsuru olan, öğrenim yönünden ele alırsak: Lise düzeyinde mezun olup mesleğe başlayan astsubaylar, mesleğini icra ederken ailece gösterilen muhteşem bir özveriyle ve yine muhteşem bir çalışmayla 4 yıllık fakülte bitirerek, birey olarak,70 milyon Türk’ün bir halkası olarak kendini geliştirmekte, başta mensubu olduğu kurumunun ve ülkesinin öğrenim seviyesini yükseltmektedirler. Öğrenimleri nedeniyle kurumuna ve ülkesine daha faydalı da olmaktadırlar. Astsubaylara öğrenimleri nedeniyle özel izin verilmemektedir. Terfi verilmemektedir. Ancak buna karşılık, mastır yapan subayımıza özel mastır izini ve her mastır için 1 yıl erken terfi, 6 ay süreli KOMKARSU kursuna karşılık 1 yıl erken terfi verilirken, astsubayın bütün zorlukların üstesinden gelip öğrenimini yükseltmedeki bu muhteşem gelişmesi niçin göz ardı edilir, niçin devletimiz astsubayının öğrenimini subayda olduğu gibi teşvik etmez, ben de bu hukuksuzluğu anlamış değilim! Bizden yıllar sonra fakülte bitiren gençler orduya giriyor ve ailesiyle birlikte bizden daha iyi sosyal ve özlük haklarına sahip oluyorlar. Bu durum anayasanın onuncu maddesinin her iki yorumuna da ters düşmektedir. Herhangi bir şekilde kabullenilecek yönü de bulunmamaktadır. Bütün bunlar örgütlenmemiş olmamız yüzünden başımıza gelmektedir. Çünkü meydan boştur... Biz astsubaylar birey olarak bir araya gelip güçlü derneğimizi oluşturmak zorundayız. Güç, örgütlü gruplardadır. Bakınız, ilkokul mezunu işçi kardeşimiz bir yarbay düzeyinde maaş alıyor. Üstelik nöbeti yok. Bizler kıdemli başçavuş olarak nizamiye kulübelerinde, ani müdahalelerde sandalye üzerinde yirmi dört saat geçiriyoruz. Boyun ve bel fıtığı oluyoruz. İşimiz kolay değil. Nöbetten sonra iki gün kendimize gelemiyoruz. Ama işçi kardeşim örgütü sayesinde maaşta ve özlük haklarında, saygınlıkta bizden çok öndeler. Generallerimiz işçilerimize, bize getirdikleri standardı getiremiyorlar. İşçi teğmenden fazla maaş alamaz diyemiyorlar. Ama başçavuş teğmenden fazla maaş alamaz, diyorlar. İşte örgüt sahibi olmanın farkı bu. İnsanca yaşamak, çalışmak istiyorsak, derneğimize her zamankinden çok sahip çıkmamız gerek. Tabi ki derneğin de bunu istemesi, yoğun meselelere kendini hazır hissetmesi, astsubayın sorunlarını ülke sorunlarıyla bağdaştırması gerekiyor. Kısacası bütün her şey istemeye bağlı... Dernek isterse, siz isterseniz, biz istersek, hep beraber oluruz, sonuçta biz ve ülkemiz bu işten kazançlı çıkar… Meydanlar boş kalmaz… Diğer vatansever örgütlerle birlikte, meydanlardaki yerimizi almalıyız… Efendim astsubay sesini çıkarırsa vatan bölünür… Hayır efendim, esas olarak astsubay bugüne kadar hep susmuştur ve ne yazık ki vatan can çekişmektedir… Bunu yazarken bile içim ürpermektedir… Ancak gerçekler çok acıdır ve gerçek gerçektir… Zaman safları sıklaştırma zamanıdır…Önce öz sermayemizle kurulan ve ecnebiye, neyi-düğü belirsiz kişilere peşkeş çekilmekte olan sanayi kuruluşlarımızla ilgili olarak tepkimizi koyalım, işçilerimize destek olalım…Rengimizi daha net olarak Türk ve dünya kamuoyuna duyuralım…Özelleştirme mantığı bu mantık değildir…Her geçen dakika biz Türk halkının aleyhine işlemektedir… Saygılarımla… 17.06.2005 Orhan Kaya |
2212 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |