DEVLETTE ÇÜRÜME ANAYASAYA UYMAMA İLE BAŞLAR-10 12 Eylül darbesinden sonra, Türk halkının oylarına sunup adeta ‘’Ey Halkım! Devletimizin çağdaş kuralları budur, bu kurallara riayet ederek kamu düzenini sağlayacağım ‘’ diyerek halktan alınan uygulama yetkisi ne yazık ki bu güne kadar şahsi menfaatler doğrultusunda kullanıla gelmiştir. Neredeyse halkın tamamının evet oyları ile kabul edilen, ancak kapitalistlerin maşalarınca adeta ayaklar altına alınmış olan, yerlerde bir leş gibi süründürülen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, 16’ncı devletimizin Anayasasını incelemeye, günümüz ile ve assubayların sorunlarıyla bağdaştırmaya devam ediyoruz. Bu yazımda meclisimizin elinden alınmış, adeta TBMM‘nin nostalji maddelerinden birini, anayasanın yedinci maddesi olan ‘’yasama yetkisi’’ni ele alacağım. 1982 Anayasası, Madde 7: ’’Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.’’ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından 23 Nisan 1920 tarihinde açılışı yapılan TBMM, üyeleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne önemli hizmetler vermiştir. İçimizden seçip gönderdiğimiz kimimizin arkadaşı, akrabası, kısacası bu vatanın evlatları olan, her biri halkın emrinde olması gereken insanlarımızın temel ve tek görevleri insanların huzurlu yaşaması için yasalar çıkartmak ve ülkenin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmasını sağlamaktır. *** Halkçılık ilkesi doğrultusunda, her birimiz farklı işler yapıyor olabiliriz. Bu gayet normaldir. İş-meslek kutsaldır diyoruz. İşin şerefsizi olmaz insanın şerefsizi olur diyoruz ve çalışmaya devam ediyoruz. Çünkü rızkımızı ondan temin ediyoruz. Fakat biz çalışırken ülkemiz sayın milletvekillerimizin oyları ile elimizden, avucumuzdan kayıp gidiyor. IMF, AB, ABD ve bir de, başta generallerimiz olmak üzere subaylarımız lehine olan kanunların çıkması için hiçbir şeyi sorgulamayan korkak eller havaya kalkıyor. 2005 yılı Şubat ayından bu güne kadar genelkurmay başkanlığının engellemesi ile yasalaşmayan assubayların özlük haklarının bazılarını iyileştiren yasa tasarısının bağımsız bir meclisi beklemekten başka şansı yok gibi. Assubayın aleyhine olan her hususun TBMM tarafından subay statüsünün lehine nasıl düzenlendiğini, kanunlaştırıldığını artık bilmeyen kalmadı. Milletvekillerinin bu sorgulamayan davranışlarını araştırdığınızda aslında kimi milletvekillerinin adeta basiretlerinin bağlı olduğunu, acz içerisinde olduklarını, kendilerine verilen emirleri yaptıklarını, neyi niçin yaptıklarını sorgulayamadıklarını, sorgusuz itaat ettiklerini, boyun eğdiklerini görüyoruz. Bütün bunların sonucunda iş başa düşüyor ve aynı geçmişe sahip olan her birimiz ne yapabilirizi elimizden geldiğince her yerde konuşmaya ve geleceğe dair endişelerimizi ve çözümlerimizi birbirimizle paylaşmaya çalışıyoruz. Bizlerin burada bir arada oluş nedenimiz de memleketimizin ve camiamızın uğradığı hukuksuzluklar değil midir? *** Bir sivil toplum örgütü olan Emekli Subaylar Derneği (TESUD) son günlerde kendini göstermeye başladı. TESUD’un 21.10.2005 tarihli ‘’Hukuk Devleti ve Terörizm’’ konulu sempozyumu ve devamında 25 Ekim 2005 tarihinde Anıtkabir Defterine yazdığı: ‘’Aziz Atam, anayasamız ile vicdanlarımıza emanet ettiğin; laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak son şeklini verdiğin Türkiye Cumhuriyetini tüm varlığı ile sahiplenen asker dernekler ailesi ve ulusçu sivil toplum kuruluşları olarak huzurunda olmanın mutluluğunu ve onurunu yaşıyoruz. Seni, ilkelerini ve eserlerini biliyor, tanıyor ve yaşamımız pahasına korumak ve yaşatmak kararlılığı ile yolunda ilerliyoruz…’’ yazısından kendilerine çizmiş oldukları yolun hukukun üstünlüğü yönünde olduğunu görmekteyiz. (1–2) TESUD Başkanı Sayın E.Tümgeneral Rıza KÜÇÜKOĞLU’nun çağdaş bir devlet olmanın olmazsa olmazı olan hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıyı rehber edinmeleri bizim için, ülkemiz için önemli bir kazanımdır. Umarım söylemleri eyleme, uygulamaya geçer. Eğer uygulamaya geçmez ise bundan öncekilerin söylemiş olduğu söylemlerden farkı kalmaz. Kendilerinin çalışmalarına yer vermeye devam edeceğim. Bakalım biz assubayların hukuk dışı hallerimizi de dile getirecekler mi? ** Hep beraber ciğerlerimizi havası ile doldurduğumuz, suyunu içtiğimiz atalarımızın bizlere bıraktığı ve çocuklarımıza yurt olarak bırakacağımız memleketimiz hakça davranıldığı müddetçe hepimize yeter de artar bile.
Önemli görevleri üstlenen insanlar ülke menfaatine olduğuna inandığı her hususu cesaretli bir şekilde halk ile paylaşmalı ve düşüncelerini hayata geçirmelidirler. Burada talihsiz bir kaza sonucu hakkın rahmetine kavuşan değerli valimiz, örnek devlet adamımız Sayın Recep YAZICIOĞLU’nu saygı ile anmak istiyorum. *** Haksız uygulamaların ne bilimde ne de anayasa da yeri yok. Sayın idareciler: ‘’şimdi zamanı değil’’ veya ‘’daha zaman istiyor’’ gibi sıradan bahaneler ile çözümleri ertelemeyin. Hayat kısa ve zaman çok hızlı ilerliyor. ATATÜRK, Batı ülkelerinin pek çoğunda olmayan kadınlara seçme ve seçilme hakkını sonraya ertelemeden nasıl verdi ise siz de aynı şekilde hareket ediniz (3). Ülkemizin çağdaşlaşması için yapılması gerekenleri yarına bırakmayınız. Ülkemizin kurtuluşu buradadır. Haksız uygulamaların ne bilimde ne de anayasa da yeri yok. Tamamen keyfi, şahsi çıkar sağlama yönünde olduğu gün gibi ortadadır. Türk halkı sizlerin ayakları altında inim inim inlemekte, ezilmektedir. Assubaylar da onca as elemanlıklarına rağmen bu ezilmeyi maddi ve manevi oyunlarla en acı bir şekilde yaşamaktadırlar. Bize bunları yaşatanlar ne yazık ki Alman ve Fransız kültürü ile yetişen, Türk’ü aşağılayan zihniyetlerdir. ABD maşası olan Fethullah Gülen bizlerin adını kullanarak, Türk Cumhuriyetlerinde okullar açarak ABD’nin öncü kuvvetliğini nasıl yapıyor ise geçmişte de bizim ülkemizde yabancılar, özellikle askeri okullar açarak kendilerine bağlı nesiller yetiştirmişlerdir. Söz konusu okullarda yetiştirilenlerin Alman ve Fransızlara bağlılığı görmemek için Allah’ın verdiği gözlerin kör olması gerekiyor. Fazla araştırmaya gerek yok. Sadece OYAK’a baksanız dahi orada bahse konu olan hususları görebilirsiniz (4–5–6–7) *** Fethullah Gülen ve darbecilerin ilişkileri ile ilgili olarak : ’’…12 Eylül 1980 darbesinin ilk günlerinde İslamcı çevreler büyük bir korku yaşadı… Evren, yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda ayetler, hadisler okuyor, İslamı övüyordu. Darbeciler, cemaatlerin desteği karşılığında okullarda dini eğitimi zorunlu hale getirdiler. Buna karşı Felsefe zorunlu ders olmaktan çıkarılıp seçmeli hale getirildi. Evren'in bu tutumu dini cemaat ve tarikatları rahatlattı…12 Eylül darbecileri de, özellikle Anayasa oylamasına taban bulmak amacıyla, İslamcı çevrelere hoşgörülü davrandılar. Hatta kimi cemaatlerle de doğrudan ilişkiye geçtiler… Fethullah Gülen hakkında aranıyor afişleri asılı olmasına rağmen darbecilere tam destek veriyordu… Gülen’e göre, asker tam zamanında yetişmeseydi, "Bütün millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı." Bu satırlara ait geniş bilgiye kaynaktan ulaşabilirsiniz (8). *** Milli bayramlara assubaylarca bakımı yapılan yüksek teknoloji ürünü ABD malı uçakların, Fransız-İtalyan-Alman helikopterlerin, uçakların Türk pilotlarınca nasıl ustaca kullanıldığını görmenin yanı sıra Devlet büyüklerinin altlarındaki Türk malı (!) muhteşem Mercedeslerin, ihtişamlı duruşlarını görmekteyiz. Devlet adamı dediğin yerli malı kullanır, bir Alman, bir Fransız, bir İtalyan…gibi. Söz yerli malından ve uçaklardan açılmışken ilk Türk uçağını imal eden kahraman tayyareci Vecihi HÜRKUŞ’u saygı ve rahmetle anmadan geçmek olmaz. Mekânı cennet olsun. Vecihi Bey’in hayatı, mücadelesi bir assubayın hayatına çok fazlası ile benziyor. Kendisini milletine bir şeyler vermeye adamış değerli bir insanımız. (Vecihi Bey’in bir assubay olduğunu bu yazıdan sonra öğrendim.) Teknoloji üzerinde oynanan oyunları, yüzde elli biri bizim olan Almanlarla Kayseri’de kurulan uçak fabrikasındaki uçak mühendisi olmayan yöneticilerimizi, bizim idarecilerin uçak üretiminde kendisine çıkarttıkları haince tutumları Vecihi Bey kitabında çok net bir şekilde anlatıyor. Kitap sanki bu günü anlatıyor. Dün ile bu gün arasında değişen hiçbir şeyin olmadığını görmek bizlere çok büyük sorumluluklar yüklüyor. Umarım bir yapımcı konuyu ekranlara taşır. Senaryo hazır, hem de en yaşanmışından. Yapı kredi yayımı olan Vecihi HÜRKUŞ’un kitabını okumanızı tavsiye ederim (9).29.10.2005 *** Saygıdeğer okuyucularım, Yukarıda 29 Ekim 2005 tarihli yazımı sundum. Yazımı sizlerce de malum olan konulara ait kaynaklar ile destekledim. Sizlere sunmuş olduğum kaynakları kendim muhakkak okumaktayım. Sizin de okuduğunuzdan eminim. Ülkemizi bölmeye, insanlarımızı birbirinden koparmaya yönelik çalışmalar ne yazık ki halen devam etmektedir. Kimi zaman bizleri kurtardığını söyleyenlerinde bu gruplarla temasta bulunmaları çok ilginçtir. Bütün iyilikler de kötülükler de örgütleşme ile yapılmaktadır. Örgütlenmeden, birleşmeden hiçbir şey olamamaktadır. Gelin biz iyilikler yapmak, Atatürk’ün izinden gitmek, vatanımızı güçlü bir şekilde çocuklarımıza bırakmak için örgütlenmemize devam edelim… Gerek mesleki derneklerimize gerekse bağlı olduğumuz il ve ilçelerin derneklerine muhakkak ilgi gösterelim, destek olalım... Yoksa illegal olarak örgütlenenler başımıza türlü türlü işler açarlar... Ve diyoruz ki, örgütlü olmaktan değil örgütsüz olmaktan korkalım... 08.03.2006 Saygılarımla… Orhan Kaya Kaynaklar: (1): http://www.zaman.com.tr/?bl=butun&trh=20051007&hn=217248 (2): http://tesud.org.tr/default.asp?sayfa=basin/25ekim2005.htm (3): http://www.mustafakemal.net/kadin.htm (4): http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=22699 (5): http://www.milliyet.com/2005/10/22/ekonomi/eko03.html (6): http://www.egitim.aku.edu.tr/tet03.htm (7): www.milliyet.com/2005/10/26/guncel/gun08.html (8):http://www.haberbilgi.com/haber/tarikat/ntm-0010/fethullahgulen.html (9): www.tayyareci.com/hvtarihi/vecihihurkus |
2276 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |