DEVLETTE ÇÜRÜME ANAYASAYA UYMAMA İLE BAŞLAR–9 Bir açıklama yapmak durumunda kalmamız nedeniyle yazı dizimizin yayınına ara vermiştim. Kaldığımız yerden devam ediyoruz… Devletteki çürümenin anayasaya uymama ile olduğuna dair yazı dizimize anayasamızın altıncı maddesi ile devam etmek itiyorum. Yazı dizimizin son bölümünde de “Dernekler Üzerine” başlıklı ikinci bir yazımızı sunuyorum… 1982 Anayasası, Madde 6: ‘’Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.’’ Öncelikle anayasanın altıncı maddenin ilk cümlesinde geçen ‘’Millet’’i inceleyelim. Egemenliğin sahibi olan Millet’i ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘’Millet, dil, kültür ve mefkure (ülkü, ideal) birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve içtimai heyettir.’’ diye tanımlamaktadır (1-2) Millet’e ait bu tanımda mevcut olan her bir hususa gerek içerde gerekse dışarıda çok büyük saldırılar olduğunu bilmekteyiz. Dil, Kültür, Ülkü ve İdeal Birliği’ne yapılan sinsi saldırılar başlı başına ele alınacak konulardır. IMF’nin, AB’nin, ABD’nin egemenliğimizi elimizden aldığını, yaşadığımız şu günlerde çok iyi bir şekilde görmekteyiz. Artık Millet egemen değildir. Egemenlik Milletten kapitalistlere geçmiştir. Altıncı maddenin ikinci cümlesi: ‘’Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.’’ diyerek, Yasama, Yargı ve Yürütme Organlarının Millet egemenliğindeki yerini ortaya konmaktadır. Millet egemenliğinde çok büyük yeri olan söz konusu bu organlar Mustafa Kemal ATATÜRK’ün vefatından sonra acaba ne kadar, Türk Milletinin emrinde oldu? Kimlere hizmet etti? Milli sanayi gelişimi İzmir İktisat Kongresi kararları doğrultusunda neden devam ettirilmedi? Kamu disiplininin temel aracı olan bütçe ve bütçede çağdaş sistem olan Plan Program Bütçe Sistemi (PPBS) yıllarca niçin uygulanmadı? Kamu yönetiminde en büyük disiplin olan Bütçe’de niçin karma sistem uygulandı? Yasama, Yürütme ve Yargı organlarının olumlu uygulamalarını neden hissetmiyoruz? Eğer bu organlar var ise ve ATATÜRK İlke ve İnkılâplarını takip ediyorlarsa şayet ülkemiz niçin bu hallere düştü? İnsanlar adaleti niçin AİHM’ de arıyor? Assubaylar neden insanlık dışı bir şekilde idare ediliyor? Neden ülkemde gelir adaletsizliği var? Neden her büyük şehirde 300 bin kişi yardım paketlerine muhtaç yaşıyor? Milletinin öz be öz evladı olan assubayların özlük hakları ile ilgili olarak 2005 yılı Şubat ayında CHP milletvekillerince TBMM‘ye sunulan yasa tasarısı daha da genişletilerek, niçin bu güne kadar hayata geçirilmedi? Acaba o yasa tasarısı mecliste beklerken kaç tane IMF yasası yürürlüğe girdi ve uygulamaya konuldu? Kaç tane vergi affı yasası çıktı? Kaç yasa ile kimler nelerden kurtuldu? Kişiye özel kaç yasa çıktı? Bunları burada yazmaya kalksam köşemiz yetmez. Mevcut haksızlıkların önlenerek hukukun üstünlüğünün, insan haklarının uygulanmasının sağlanması için assubayların ne yapması gerekiyor? Trilyonları mı kaybetmesi gerekiyor? İthalat işleri ile mi ilgilenmesi gerekiyor? Yabancılara toprak satması mı gerekiyor? ABD’ye kucak açması mı gerekiyor? ABD’li yetkililere mektup yazması mı gerekiyor? Ne yapmamız gerekiyor söyleyiniz onu yapalım! Madem kanun çıkartmada bu kadar ince eleyip sık dokuyorsunuz subay statüsü için neden bol kepçeden hareket ediyorsunuz? Fazla naz âşık usandırır. Meclis bu hali ile ne assubayları ne de halkımızı temsil edememektedir. Aynı şekilde genelkurmay ne yazık ki assubaylarından habersiz. Sanki böyle bir statü yokmuş, insanlar mağdur değilmiş gibi, statüler arası var olan ayrılıkları daha da derinleştirerek sessiz ve derinden yoluna devam ediyor. Biz şunu biliyoruz ki gelişmekte olan ülkelerin en önemli kurumu silahlı kuvvetleridir. Gelişmiş ülkelerde bunun böyle olduğunu görmekteyiz. Ve ne yazık ki bizim söz konusu bu kurumumuz ne ülkesinin teknolojik gelişimine ne de demokrasisine katkı sağlamamıştır. Bu gidişat nereye kadar sürecek bilinmez… Altıncı madde üçüncü cümle:’’Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.’’ Şu anda egemenliğin başta generallerimizin ve onların uyum içerisinde bulunduğu üst düzey siyasilerde ve bürokratlarda olduğunu, alt tabakanın onların uygun gördüğü bir şekilde yaşadığını ve dolayısı ile egemenliğin belli bir zümrede, sınıfta, Alman kültürü ile yetişen üstün ırkta olduğu herkesçe bilinen bir gerçeklerdir. Bu ırkın sömürgeciliği de Franzsız kültürü ile yetişmelerinden gelmektedir. Gelelim altıncı maddenin son cümlesine:’’Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.’’ Bu son cümleyi tekrar tekrar okuyoruz. Ve geliyoruz Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin güya Türk Milleti adına verdiği meşhur kararlarının temel dayanağı olan ’’Müracaatınız kanuni dayanağı olmadığı için reddedilmiştir’’ ibaresine. Adama demezler mi anayasa mı üstün kanun mu üstün. Ve yine ‘’çıkardığınız kanunlar anayasanın özüne aykırı, on birinci maddesine aykırı ve siz buna göre nasıl kararlar alıyorsunuz’’ diye sormazlar mı? AYİM gerçek adaleti ne zaman dağıtmaya başlayacak bilinmez. Ayrıca onca sivil mahkeme varken AYİM niye var? Artık bunu sormamız gerekiyor. Sayın idarecilerimiz, her insan bir fanidir adil, hakça ve şereflice yaşamak ister. Siz sizden başkalarının yaşama ve var olma arzusuna ne zaman saygı duyacaksınız. Yoksa ülke parçalara ayrıldıktan sonra mı? Sözün özü, şu anki uygulamalarınız için sizin malınız ve kuklanız olan TBMM’ ye kanunlar çıkarttırmış olabilirsiniz ama her kanun kanun değildir. Hele hele anayasanın özüne aykırı kanunlar hiç kanun değildir. Sizin şahsi kaprisleriniz nedeni ile çıkarttırdığınız adaletsiz kanunlarınızı mahkemelerinize temel dayanak olarak kullanıp, adeta AB ile iş birliği içerisindeymişçesine insanları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine sevk ettiren tutumlarınız utanç vericidir. Türkiye’yi aşağılatmaya, vatandaşın üzerine tazminat yükü yükletmeye hiç hakkınız yoktur. Bizler, Türk halkı olarak kendi ülkemizi korumak için yabancı silahlara, araçlara, yedek parçalara verdiğimiz paralardan ve IMF borcu ödemekten zaten kafamızı kaldıramamaktayız. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de ülke içindeki adalet merkezleri adalet dağıtmaması nedeni ile adalet başka yerde aranıyor. Ve de adalet bulunuyor. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin belirlediği tazminatı Türk halkı ödüyor. *** DERNEKLER ÜZERİNE, 2908 sayılı Dernekler Kanunu Madde 1 –‘’Bu Kanunun amacı, kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmeleri suretiyle oluşturdukları derneklerle ilgili esasları düzenlemektir.’’ 2908 sayılı Dernekler Kanunu Derneği bu şekilde tanımlamaktadır. Ancak halkımız adının bir yerde geçmesinden korktuğu için derneklerin yanından dahi geçmemektedir. Halkımız bu hususta haksız da değildir. Darbeler sonucunda, deneklerde adı geçtiği için işkencelere maruz kalmış olan bir halk pasif korunma yolunu seçerek hiçbir konuya katılmamakta, çözüm önerisi sunmamaktadır. Halk adeta bitkisel hayattadır. Öğrenim seviyesi ortalaması 3,7 gibi çok düşük bir düzeyde olan halkımızın derneklerden de korkması, bizi sonuçları vahim olan bir yola sürüklemektedir. Dış destekli darbecilerin, seri haldeki darbeleri sonucunda darbeciler bir ülkenin geleceğini kararttığı gibi biz assubayların haklarını da gasp etmişlerdir. Son darbenin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen haklarımızı halen alamamaktayız. Herhangi bir darbe sonucunda yerli malı uçak, helikopter veya savaş gemisi üretmiş olsak inanın bu kadar gam duymayacağım. İhtilal sonucunda en azından yerli malı uçak v.s ürettik diyemiyoruz ne yazık ki. Dernekçilik konusunda bizlerin üzerine düşen görevleri yerine getirip başta kendi haklarımızı almak ve halkımıza da örnek olmamız gerekiyor. Bu hususta geçen yıl ‘’Acil Destek’’ adı altında bir kampanya başlatmıştık. Bu yılda kampanyamızın ikincisini düzenlemekte fayda var. Çocuklarımıza sağlam bir gelecek bırakmanın yolu onların örgütlü olmalarını sağlamaktan geçiyor. Batı halklarını incelediğimizde durumun böyle olduğunu görmekteyiz. Çalışanların dergiye abone olmalarını sağlamak, emeklileri ise hem derneğe hem de dergiye abone olmalarını sağlamak için 20 Mart 2006 tarihine kadar gönüllülük esasına dayalı olarak çalışmalıyız. Çalışmanız esnasında ‘’TEMAD ne dir? Diye sorduğunuzda ne yazık ki ‘’-bilmiyorum’’. TEMAD’ın açılımını ve işlevini anlattığınızda ise ‘’-bana ne faydası olacak?” Veya buna benzer soru ve cevaplarla karşılaşacaksınız. Bunlar bizim gerçeklerimizdir. Sabırla çözmek ise bizlerin görevidir. Örgütlü insan onurlu insandır. Örgütlü insan, ekmeğini yediği, suyunu içtiği ve çocuklarının emaneti olan ülkesinin meselelerine sahip çıkan bilinçli insandır. Onurumuz için, güvenli yarınlar için, çocuklarımız için, vatanımız için örgütlenmeye önem vermek zorundayız(3). 27.10.2005 Saygılarımla… Orhan Kaya Kaynaklar: (1): http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/millet1.htm (2): http://www.harunyahya.org/kitap/vatanvemillet/vatanvemillet2.html (3): http://www.nethaber.com/?h=23025 (4): http://hisse.net/forum/printthread.php?t=6296
|
1636 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |