DEVLETTE ÇÜRÜME ANAYASAYA UYMAMA İLE BAŞLAR - 3 “Devlette Çürüme Anayasaya Uymama İle Başlar” başlıklı yazı dizimize Anayasamızın “sosyal” yönünü ele alarak devam ediyoruz... Ulusumuz tarafından kurulup bizlere emanet edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘’sosyal bir hukuk devleti’’ olduğu Anayasamızda, Cumhuriyetin Temel Nitelikleri içerisinde mevcuttur. Sosyal Devlet denildiğinde, halkın bütününü gözeten; hizmetlerinde tüm halkın ‘arzu ve ihtiyaçlarını karşılayan’ devlet anlaşılır. Sosyal devlet, refah ve gelir dağılımı bakımından da dengesizlikleri giderecek tedbirlere önem verir; bütün vatandaşların geçimini, sağlığını ve eğitimini güvenceye alır. Anayasanın 2. maddesinde devletin adalet ve insan haklarına dayalı olması öngörülüyor. Ancak, uygulamalarda insan haklarının çiğnendiği, baskıcı ve dayatmacı bir anlayışla karşı karşıya kalıyoruz. Sosyal Devlet denilmesine rağmen, geniş halk kesimlerinin arzu ve ihtiyaçları gözetilmiyor. Alınan kararlarda hep bir avuç üst düzey grubun çıkarları esas alınıyor. Hukuk Devleti diye uygulanan da, daha çok kanuncu bir toplum mühendisliğidir. Kanunlar anayasanın özüne aykırı çıkarılmakta ve bu yolla devletin altına adeta dinamit yerleştirilmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesi kendi altına bu kadar dinamit yerleştiremez! Allahtan ki insanlarımız sabırlı ve olgun. Ama unutulmamalı ki sabrın da bir sonu vardır. Sabırları fazla zorlamamak gerek. Şu an da biz, olan biten, haksız uygulamaları –ki halk tarafından bilinen hususlardır- halkımız ile paylaşıyoruz. Bir bakıma bilinçlendirme görevini yerine getiriyoruz. Devletteki kötü gidişatın durması için görüşlerimizi farklı bir pencereden duyuruyoruz. İsteyen istediği kadarını alır, isteyen hiç ilgilenmez. Fakat ortada bir gerçek var. O gerçek, devletin anayasaya göre yönetilmediğidir. Hiç ama hiç unutulmamalıdır ki bütün kötülüklerin, huzursuzlukların temelinde kural tanımamazlık yatar. Şimdi uygulamalara bakıyoruz, assubayların hak aramaya yönelik müracaatlarına verilen cevapların yüzde doksan dokuzunda ’’müracaatınızın kanuni dayanağı yoktur’’ ifadesi kullanılmaktadır. Bu cümle çıkar gruplarının menfaatine olan kanunların koruyucu cümlesidir. Evet, assubayların müracaatları ‘kanunlara’ aykırıdır. Ancak Anayasamıza aykırı değildir. Bu durumda, kanun koymaya yetkili olmayan ancak yürütmeyi durdurabilen Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)ne düşen görev ‘’kurumda adaletsizliğe, bölünmelere, huzursuzluğa sebep olan, moral ve motivasyonu bozan’’ uygulamaları, anayasanın özüne, ikinci, beşinci, onuncu ve on birinci maddesine aykırılıktan dolayı yürütmeyi durdurmaktır. Aksi ise, AYİM’in anayasayı tanımaması anlamına gelir ki hiç birimiz AYİM’in bu duruma düşmesini istemeyiz. TSK, Anayasal bir kurum olduğunu, Anayasayı tanıdığını ve uyguladığını uygulamaları ile göstererek herkese örnek olmalıdır… Hali hazırda, Anayasanın TSK’da uygulanmasında bazı eksiklikler mevcuttur. Eğer assubayın mastırına kıdem verilmiyorsa, çalışırken fakülte bitirmesine kıdem verilmiyorsa, fakülte mezunu birinci derecenin dördüncü kademesine düşürülmüyorsa, doktora yapanlara akademik unvanlarını kullanma izni verilmiyorsa, mevcudu çok olmasına rağmen lojman ve sosyal tesislerden istifade oranı mevcuduna göre ters oranda ise, yapılan işe göre düşük ücret veriliyorsa, insan sağlığı konusunda polikliniklerde farklı uygulamalar oluyorsa, asker askerden muayene ücreti alıyorsa, kimlik kartı uygulamaları ile insanlar renk gruplarına ayrılıyorsa, assubayların OYAK yönetiminde yer almasını engelleyen 16’ncı maddesi insanların hakkını gasp ediyorsa, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)in yapacağı onurlu davranış yazımda bahsettiğim konuları kapsayacak şekilde ‘’UYGULAMALAR AYAYASAYA UYGUN DEĞİLDİR, TÜRKİYE’NİN GARANTİSİ OLAN GÜÇLÜ KURUMUNDA AYRIMCILIĞA, AYRILIKLARA, HUZURSUZLUKLARA, NEDEN OLDUĞU, PERSONELİN MORAL VE MOTİVASYONUNDA OLUMSUZLUKLARA YOL AÇTIĞINDAN DOLAYI YENİ DÜZENLEMELERE ZAMAN TANIMAK MAKSADI İLE 01 OCAK 2006 TARİHİNDEN İTİBAREN HALİ HAZIRDAKİ YÜRÜTMELERİN DURDURULMASINA KARAR VERİLMİŞTİR’’ kararını ‘’Türk Milleti Adına’’ oy birliği ile almalı ve haksız uygulamalara biran evvel son vermelidir. Sosyal Devletin Hukuki Yöntemleri'nin en önemli unsuru olan ‘’Sosyal Haklar’’ gecikilmeksizin uygulamaya konulmalıdır. Türkiye’yi idare etmenin en iyi ve doğru yolu, İnsan Haklarına ve Anayasanın Özüne uygun hareket etmekten geçmektedir. Anayasaya uygun olmayan kanunlar adeta bir virüs gibi ülke insanının birlik beraberliğini her saniye bozmaktadır. Yöneticilerimizin bu gerçekleri görme zamanı çoktan geçmiştir. Yanlışın neresinden dönülürse de kardır. Asıl yanlış olan yanlışta ısrar etmektir. *** Yazımızı anayasanın ikinci maddesi ve tanımlarla bitirelim. 1982 Anayasası, Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Sosyal Devletin Hukuki Yöntemleri: 1. Herkese insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyi sağlamaya yönelik tedbirler. 2. Vergi adaleti. 3. Kamulaştırma ve devletleştirme. 4. Planlama. 5. Sosyal haklar. Sosyal: Toplumla ilgili, toplumsal, içtimaî: Sosyal insan: İlişkilerinde rahat ve aktif olan insan. Sosyal psikoloji: Toplumun insan davranışlarına etkisini konu edinen bilim dalı. Sosyal ilişki: Birbirlerinden haberi olan, en az iki insan arasında bir süre devam eden, anlamlı, belirli amaçları bulunan sosyal bağ. Sosyal bilim (sosyoloji):Toplum olaylarını, insanın sosyal ve kültürel faaliyetleri konusunda araştırma ve inceleme yapan bilim. Sosyal gelişme: Sosyolojik bakımdan gözlenen değişme ve gelişme. Sosyal adalet: Toplumun değişik kesimlerinde hayat standardı, gelir düzeyi gibi birtakım ölçülerin fırsat eşitliği çerçevesinde dikkate alınmasıyla sosyal alanda sağlanan denge durumu: Sosyal haklar: Toplum içinde ekonomik bakımdan zayıf olan sınıf ve grupları korumaya yönelik haklardır. Amacı sosyal adaleti sağlamak ve sosyal eşitsizlikleri azaltmaktır. Sosyal olay: İnsanlar arası ilişkilerden doğan ve bir defa olup biten sosyal oluşum, sosyal hadise. Sosyal değerler: Toplumun fertlerini birbirine yaklaştıran, bir arada tutan; toplumun devamını sağlayan temel yargılar, değerler. Sosyal statü: Bir sosyal pozisyonunun diğer sosyal pozisyona göre işgal ettiği duruma verilen ad. Sosyal hayat: İnsanın toplum içindeki yaşama biçimi. Sosyal tabaka: Bir toplumda yaşama biçimi, maddî imkânları, öğrenim durumu bakımlarından birbirine benzeyen kişilerin oluşturduğu sınıf. Sosyal düzen: Sosyal yapının düzenli bir biçimde oluşması. Sosyal devlet: Ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere sosyal güvenlik ve adalet sağlayıcı politikalar üreten devlet modeli. 19.09.2005 Saygılarımla… Orhan Kaya |
1496 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |