İzzettin Önder: Batıyla bütünleştikçe İslamlaşıyoruz Bu yıl 10 Kasım Atatürk’ün ölümünün 75'inci yılını bir farklı yaşadık. Atatürk ve Cumhuriyet’e nasıl bakarsak bakalım, değiştiremeyeceğimiz gerçek şu ki, bugün içinde yaşadığımız devlet bu başlangıçla hayat bulmuştur. O nedenle, hiç değilse aldığımız nefese ve üzerinde yaşadığımız, pasaportunu taşıdığımız ülke var oluşuna saygı ve ahlak gereği davranışımızı ayarlamak zorundayız. Hele de devlet ricalinde görevli isek, bu saygıyı göstermek durumundayız; çünkü o ricalde bulunmanız böyle bir başlangıca borçludur. Eğer bu başlangıcı beğenmiyorsanız, o zaman o makamlarda değil, o makamları yıkma eyleminde bulunur, kendi makamınızı inşa işine girişirdiniz. Bugünkü devlet anlayışı ve yönetimi Cumhuriyet’in ilk dönemdekinden çok farklıdır. 1940’ların ikinci yarısında CHP’nin son döneminde atılmış olumsuz adımlarla başlayan, 1950 yılındaki çatlama ve özellikle de 1980 savrulması zaten işi bitirmişti. Bu çöküntülerden 2000’lerin dâhiyane buluşu Osmanlılık özentisi de, Osmanlı’nın son döneminde ortaya atılan Türkçülük vb gibi çeşitli akımları hatırlatıyor. Ne gariptir ki, benzer şekilde Taksim Meydanı'nın tahribatı da Beyazıt meydanının yozlaştırılmasını anlatmaktadır. BU SOYTARILIĞA SIĞINIYORLAR Bir iktidar halk destekçisi olmadan böylesi pervasız ve saygısız davranabilir mi? Peki, şöyle veya böyle bu topraklarda yaşayan herkes mi Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı? Bunu bilmiyorum, ama şu iki acı hatıramı sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim. Bir eczacı dostumun eczanesinde Atatürk resmi vardı. Dediğine göre, bir gün eczaneye gelen bir fabrikatörün o resmi indirmesi karşılığında tüm emekçilerinin ihtiyacını kendisinden karşılayacağını söylemiş. İkinci örnek, daha bir ay evvel İstanbul’un göbeğinde ticaret işi ile uğraşan bir tanıdığımın Çanakkale savaşı ile ilgili olarak anlattığı ve kendisinin inandığını hissettiğim şu saçmalıktır. İngilizler bir tepeye hücum ederken, aniden gökyüzünü kalın bir bulut kaplamış, askerler tepenin arkasında kaybolmuşlar. Kimse bunlara ne olduğunu bilmiyormuş. Yıl 2012, anlatıldığı yer İstanbul’un göbeği, anlatan kişi eğitimli bir tacir. AKP bu soytarılık üzerinde emperyalizme hizmete soyunarak işi götürmeye çalışmaktadır. Bu halk da bunu yutar, zira parlamento fiilen baskı altına alınıp padişahlık sultası karşısında iradesine mi, yoksa ülke satılırken mülküne mi sahip çıktı? Bence, AKP’nin sürdürdüğü Kemalizm karşıtı mücadele samimiyetten uzaktır ve başka amaçların gizlenmesinde önemli araçsal işlev görmektedir. Cumhuriyet’in altı ilkesi olan, cumhuriyetçilik, halkın kuru oyu ama sermayenin başat yönetimi şeklinde uygulanırken; milliyetçilik, anayasa tartışmalarında ufalanırken; halkçılık, halkın bir bölümünü dışarı gönderip bir bölümünü de sadakaya muhtaç kula dönüştürerek sürdürülürken; devletçilik, ülke toprakları da dâhil her şey yerli ve yabancılara satılırken; laiklik imam hatiplilikle kutsanıp, geri kalanlar fiilen dışlanarak terbiye edilirken; devrimcilik ise cumhuriyetİ numaralandırıp, Osmanlılık hayal dünyasında yaşatılıyorken, gerisi can sağlığı! Birinci cumhuriyetçiler bugün öykünürken, AKP deyince akla belki laiklik gelebilir. İmam hatip kültürünün felsefeden yoksun olması, AKP’nin ne ile mücadele ederken ya da öyle gözükürken, aslında neye hizmet ettiğini anlayamamasına neden olmaktadır. Türkiye’ye sopa vurarak adam etmeye çalışan haysiyetli demokrat Batı’nın imam hatipleşmemize itiraz etmemesi de bundandır; aklı çalışmayan fakat atak kölelere sahip olmak! DİN İLE EKONOMİNİN AYRIŞTIRILMASI Din ve laiklik konuları tarihsel koşullara göre değişim gösterir. Bunun nedeni, toplumun düşünce sisteminin ve davranışlarının şekillenmesinde ekonominin din olgusundan daha güçlü etkiye sahip olmasıdır. Örneğin, Osmanlı döneminde komşusu siftah yapmamış esnaf gelen müşteriyi komşusuna yönlendirirken, bugün böyle bir davranışın görülmemesi dinsel yaklaşımla değil, iktisadi yaklaşımla açıklanabilir. Laiklik ilkesini, din ile ekonomi alanlarının birbirinden ayrıştırılması olarak anlamak daha doğrudur. Bu yaklaşım bizi ABD’nin dayattığı “ılımlı İslâm” ve Türkiye’nin Ortadoğu ülkelerine model oluşturma politikasının gerekçesine taşır. O PARAYI NEREDE TAŞIRIZ Dolar üzerindeki “Allah’a İnanırız” ifadesini Türkiye’de kâğıt paralara yazsak, insanımız para cüzdanlarını vücudunun hangi düzeyinde taşımaya gayret eder, Amerikalıların bugün böyle bir kaygısı var mı? Doğru ya da yanlış, eğer Batı bugün böyle düşünüyorsa ve davranıyorsa, nasıl oldu da buralara geldiler? Eğer Batı dörtyüz yılı aşkın süredir uyguladıkları kapitalizm sayesinde buralara gelmişse, bu durum ekonomi kurallarının dinsel kurallara başat olduğunu gösterir. Bu görüş doğru ise, Türkiye de Batı ile bütünleşerek kapitalizmde ilerledikçe, giderek daha yoğun şekilde insan sömürerek, faiz yiyerek, siyasette yalan söyleyerek, aile fertlerini abat ederek yaşamını sürdürürken, dindarlık söylemi altında halk kendini avutacak, politikacı ise emperyalizme hizmet edecektir. İşte Batı, halkın inancı olarak ve politikacının aracı olarak böyle bir İslâm, daha doğrusu din sömürüsü istemektedir. Bu süreçten AKP tek başına sorumlu değildir, ancak tüm geçmiş iktidarlarla mukayesede bu alanı en yoğun ve saygısızca sömüren partidir, çünkü günümüz koşullarında emperyalizm azmıştır ve dengeleyici sosyalizm, 1980 darbesi ile Türkiye’de çökertildiği gibi, tarih sahnesinde de etkili olarak yer almamaktadır. 11-11-2012 Prof.Dr.İzzettin Önder |
1491 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |