Bilal Yetkin-KORKUNUN TOHUMLARI Dün, içimize atılan korku kültürünün tohumları şimdi kök salarak, kocaman bir ağaç olup tüm meslek yaşantımızla birlikte hayatımızı da gölgesi altına aldı. İçimize bu korku kültürünün tohumlarını atanlar ise bizleri koyun gibi güderek keyifle korku ağacının meyvelerini topladılar ve toplamaya da devam ediyorlar. Bizlerin, bu vatana kurban oluruz şeklinde ki yeminlerinden ötürü bizleri koyun zannetmiş olmalılar, ne var ki, doğumla başlayan bu korku tüm hayatımız boyunca devam ediyor. Öğrenci öğretmenden, halk polisten, çocuk babadan kadın kocadan, asker komutandan hep korkuyor. Neden? Çünkü tehditle yetişiyoruz şunu yaparsan şöyle olur bunu yapmaz isen böyle olur, kocaman bir tuğla gibi ceza kanunu kitabı ile bir kaç sayfadan ibaret ödül yönetmeliğimizde bunun bir göstergesi değil midir? Hal böyle olunca da korku kültürü ile yetişen ve teslimiyetçi ruh haline sahip bireyler oluyoruz. Meslek hayatımızda da hemen hepimizin korkuları vardır. Kimimiz ceza almaktan, kimimiz sicilinin bozulmasından, kimi zor görevle birlikte tayin edilmekten, kimi rencide edilmekten hatta ve hatta kimi şiddetten korkar. Velhasılı hepimizin çeşitli korkuları vardır. İşte bu korkular da zaten bilerek, isteyerek, kasten özel olarak şırınga edilmiştir. Bizler rövanşı olmayan ve jübilesini yaptığımız hayatı kendi istediğimiz şekilde yaşama kararlığını göstermedikçe ve içimizden gelerek, insanlar inandıklarını yaşamazlar ise yaşadıklarına inanırlar demedikçe, başkasının istediği gibi yaşamaktansa kendi istediğim gibi ölmeyi tercih ederim demediği sürece bu korku kültürünü içimizden atmamız mümkün olmayacaktır. Doğan CÜCELOĞLU’nun da söylediği gibi “Her insanın bir gücü vardır. Kişiler güçlerini göz ardı ederler ise koyun gibi güdülmeye mahkûm olurlar koyun olmayan köyde çoban olmaz.” Bizler koyun olduk mu, çoban olmak isteyen çok olur. Düşünmeyen, sorgulamayan, hiç düşünmeden uygulayan robotlaştırılmış bir topluluğu yönetmek ne kadar zor olur sizce? Şimdi sizlerden kendinize bir soru sormanızı istiyorum. Meslek hayatınız boyunca haksızlığa uğradığınızı düşündünüz zamanlarda kaç defa yazılı dilekçe ile müracaat da bulundunuz? Kaç defa bu hakkınızı, içinizde o korku kültürü ağacın yaprakları kımıldamadan aradınız? Uzun yıllar görev yapmış meslektaşlarımdan, iki elin parmağını geçmez dediklerini, duyar gibiyim. Bilmek, gerek bilinçlenmek, gerek farkında olmamak adına bundan 15-20 yıl öncesinde bizlerin üniversite okumaması için mümkün olan her türlü zahmet ve engeli önümüze çıkarıyorlardı. Şimdi artık engel olamıyorlar, doğrusu engel olmaya gerek de duymuyorlar sebebini hiç düşündünüz mü? Sebebi gayet belirgin, açık öğretim okumanın günümüzde hukuka dair başka kitaplar okumaktan daha zararsız olduğunun farkındalar da ondan. Yeter ki hukuk bilmeyelim hak aramaktan yoksun olalım da başka ne okursak okuyalım. Ne bilirsek bilelim beynimiz farklı konulara yoğunlaşsın. Bilindiği üzere tarihte İngilizler Hint alt kıtasına logaritma cetveli ezberleterek zihinsel soykırım uygulamışlardır. Şimdi bu bize yapılanın İngilizlerin Hintlere yaptığından farkı var mı? Varsa eğer neden kıt’a larda halen görev yapan meslektaşlarımız Türkçe sınavına tabi tutuluyor? Zihinleri gereksiz yere meşgul ediliyor. Sizce de çok açık bir şekilde zihinsel soykırım değil mi? Korkutma ve sindirmeye dayalı yapılan eylemlerin tamamının altında yatan gerekçeler artık hepimiz tarafından bilinmektedir. Bilinmeli ki hepimiz kumsalda çakıl taşları toplayan çocuklar gibiyizdir. Eğer benim topladığım taşlar arkadaşlarımınkinden biraz daha farklı ve biraz daha renkli ise bunun nedeni diz kapaklarıma kadar suya girebilme cesaretini gösterebilmemdedir. Haydi, hep birlikte daha renkli taşlar için diz kapaklarımıza kadar suya girmeye. Unutmamak gerek ki sancısız doğum olmaz. Şayet bir hak doğuracaksak sancı çekmemizden daha normal hiç bir şey yoktur. Hak doğurmak isteyenlere, Bilal YETKİN |
1682 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |