Tarihten bir mahkeme! Osmanlı İmparatorluğu l.Dünya Savaşı’nda müttefikleriyle birlikte yenilmiş, sıra, emperyaliste hesap vermeye gelmiştir artık! “Sen tarafsız olmak yerine, neden savaşa girdin? Bizi onca masrafa soktun? Dünyanın en iyi savaş gemilerini Çanakkale sularına neden gömdün? Neden dünyanın dört bir yanından toplayıp gemilerle taşıdığımız binlerce askerimizin ölümüne sebep oldun? Rusya’ya yardımımızı engelleyerek savaşı uzattığın gibi Rusya’daki rejimin değişmesine niçin sebep oldun?...” gibi daha pek çok soru ve ödenmesi gereken hesap, savaş sonrası, Osmanlı idarecilerinin önüne, emperyalist işgalcilerce konur. Hesap ağır! Ödenmesi gereken hesaptan kurtarmak, “denize düşen yılana sarılır” misali dar alanda da olsa, hüküm sürmek isteyen Osmanlı İmparatorluğu, yurdunu işgal eden İngilizin, Fransızın, İtalyanın işgal masraflarını, işgalcilerden gelen bir notadan dolayı ödeyerek, Paris’teki görüşmelerden yumuşak bir sonuç bekler. İlk hesap olarak, 1918 yılı Aralık ayı işgal gideri ödenir; Fransız Deniz Kuvvetlerine 120 bin, Kara Kuvvetlerine ise 200 bin altın lira, Bunu takip eden İngiliz’de Ateşkes kararlarını denetlemek üzere Anadolu’ya giden ve işgal eden askerlerinin ev kirası, sigara parası ve tüm masrafları, Ve aynı şekilde İtalyanların da işgal masrafları, zamanın Sadrazamı Tevfik paşa tarafından ödenir. Görüldüğü üzere Kırım Savaşı ile başlayan diğer orduların masraflarının Osmanlı hazinesinden karşılanma alışkanlığı işgalle de devam etmekte. Buraya kadar olan ekonomik hadiseler. İşin bir de hukuksal boyutu var ki pek çok insanın asılmasıyla, zindanlara tıkılmasıyla sonuçlanmış, Hukuksal boyut da kısaca şöyle, On yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nu Batılılaşmaya yönelik olarak yönetmeye çalışmış, Mustafa Kemal’in “askerliğin siyasete karıştırmayın, savaşa girmede acele etmeyin” telkinlerine kulak tıkayan İttihat ve Terakki Partisi’nin idarecileri işgalcilerin hedefinde. Kullanılmak üzere, her iktidarın bir muhalifi hazırdır hesap sormak için. Çok geçmeden bu amaçla işgalcilerce desteklenen, İngiltere benzeri meşrutiyet ve Batılılaşmaya karşılık şeriat düzeni isteyen Hürriyet ve itilafçılar devreye sokulur. Hürriyet ve itilafçılar, partilerinin kurucusu Hoca Mustafa Sabri Efendi liderliğinde piyasada ne kadar İngilizci, Fransızcı, Amerikancısı varsa partisinde toplanmış. Makamlar mevkiler havada uçuşuyor. Pek çoğunun çocuğu İngiliz, Amerikan ve Fransız üniversitelerinde okuyor. İttihat ve Terakkiden sonraki yeni idarede hal böyleyken, İngilizler “Bizimle savaşanlar derhal cezalandırılmalıdır” demekte ve bu amaçla Amiral Calthorpe Hariciye Nazırı’na “İttihatçıları derhal yargılayın, yoksa 18 Ocakta başlayacak olan Paris Barış Görüşmelerinde Türklere yumuşak davranıp davranmayacağımız, hükümetin ittihatçıları cezalandırıp cezalandırmamasına bağlıdır. Bu size son ihtarımdır” ültimatomunu verir. Nazır telaştadır! Nazır müsteşarını, müsteşarı da diğer nazırların müsteşarlarını uyarır. Basın devreye girer İşgalcilerin elindeki basın yaygarayı koparır “Daha ne duruyorsunuz? İttihatçıları derhal cezalandırın yoksa Avrupalılar hakkımızda çok sert kararlar verecekler”, “İttihatçıları yargılayın. Paris’te bize önce onları mahkûm ettik mi sorusunu soracaklar. Tıkın şunları deliğe de kurtulalım”, “İttihatçılara eydam, yoksa milleti eydam edecekler”, “ittihatçıları cezalandırmadan Amerikan Cumhurbaşkanına bile başvuramayız” diye manşetler atar, yazılar yazarlar. İşler öylesine çığırından çıkar ki padişaha ulaşan isimsiz bir mektupta “İttihatçılar size suikast yapacaklar” diye yazıyordur. Artık ortam iyiden iyiye kızışmışken yedi düvelin Çanakkale’den tanıdığı, İngiliz hükümetini istifaya götüren Mustafa Kemal ise “Böyle bir zamanda, savaş yıllarında yaptıklarından dolayı ittihatçıları yargılamaya kalkışmak iş değildir. Bu yargılama, devlete ve millete bir şey kazandırmaz, aksine çok şey kaybettirir. Hele hele böyle bir yargılama, bir an önce ulaşmamız gereken milli birliği de baltalar” der. Hapishaneler boşaltılır. Hırsızlık, gasp, haydutluktan yatan ne kadar Ermeni ve Rum varsa hapishanelerden salıverilir. Polis teşkilatına el konur, İngiliz, Fransız ve İtalyanlarca, Osmanlı Polis teşkilatı Ermeni ve Rumlarla doldurulur. Ve tutuklanacakların isimler belirlenmeye başlar: İngiliz Yüksek Komiserliği tutuklanması gereken Türklerin listesini hazırlama görevini Ermeni-Rum şubesine verir. İngilizlerden sonra Fransız ve İtalyanlar da tutuklanması gereken Türklere ait birer kara liste hazırlarlar. Bunların kara listesini Patrikhanenin ve Hürriyet ve itilaf partisinin listesi izler. Bütün listeler Ermeni-Rum şubesinin başı, İngiliz Andrew Ryan’da birleşir. Kara liste görevden alınmış valiler, kaymakamlar, mutasarrıflar, nazırlar, askerler, gümrük müdürleri ve mebuslarla dolu. İlk tutuklama 5 Ocak 1919’da yapılır. Sonradan meydanda asılacak olan Boğazlayan kaymakamı Kamil Bey Ermeni tehcirinde görev aldığı için İstanbul’da 7 Ocak’ta tutuklanır. Tutuklamalarla birlikte Divan-ı Harpler işbaşı yapar, başkanı Nemrut Kürt İbrahim Paşa. Mahkemelerde hep aynı Ermeni ve Rum şahitler dinlenir. Şahitlere rağmen suçu ispatlanamayanlar için İngilizlerden yardım istenir. Kendileri firarda olan Enver, Cemal ve Topal İsmail hakkı Paşa için askerlikten men, birer yıl hapis ve kamu haklarından ömür boyu mahrumiyet cezaları verilir. Ve hükümet mahkemenin aldığı kararı yazılarla emperyalistlere bildirir. Fakat emperyalistler durumdan memnun değillerdir. Bunun üzerine işler daha da sıkılaştırılır. Yakalananlar önce hükümet tarafından bir nezarethane haline getirilen Sansaryan Hanına tıkıyor, daha sonra da Bekir Ağa Bölüğüne. Haklarında suç bulunamayınca, gazetelere ilan verilerek “hapisteki suçlulardan şikâyetçi olanlar varsa birer dilekçeyle hükümete müracaat etsinler” deniliyor. Yani önce yakala, hapset, sonra suç ara. Mahkeme sonucunda pek çok Türk idam edilir. İdamların protesto edildiği büyük mitingler düzenlenir. Mitingler bilinçlenmeye, bilinçlenme emperyalistlere karşı koymada halka güç kaynağı olur. İşte tarihten bir mahkeme öyküsü kısaca böyle… Yazıya kaynak olarak Mavi Kuş yayın evinden çıkan “Küçük Anılarda Büyük Sırlar” kitabının üçüncü cildini kullandım. Okumakta, tarihi bugüne ve yarına yorumlamakta yarar var. Orhan Kaya |
1939 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |