Recep Erdoğan, partisinin grup toplantısında Necip Fazıl’ın “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabını gösterdi, İskilipli Atıf Hocanın “düzmece bir mahkemeyle” idam edildiğini söyledi.
Erdoğan ve ekibi, “tarihimizle yüzleşelim, mağdurlardan özür dileyelim” diyerek, bölücülük ve cumhuriyet düşmanlığı yapanları savunuyor.
Madem öyle, gelin şu “mağdur, şehit” dediğiniz kişilerin gerçek yüzleriyle yüzleşelim, onları daha yakından tanıyalım.
İskilipli Atıf Hoca (1876-1926)
19.Ocak.1919’da Şeyh-ül İslâm Mustafa Sabri, Said-i Nursî gibi kişilerle “Cemiyet-i Müderrisin”i kurmuş, cemiyete ikinci başkan seçilmiştir. Sonra cemiyetin adı “İslâm Teali Cemiyeti” olarak değiştirilmiş, Mustafa Sabri’nin Şeyh-ül İslâm olması üzerine Atıf Hoca cemiyet başkanı olmuştur.
Aynı zamanda Mustafa Sabri 20.Mayıs.1920’de kurulan İngiliz “Muhipleri Cemiyeti”nin de üyesidir. İngiliz Muhipleri cemiyetinin kurucusu ve başkanı İngiliz casusu Rahip Robert Frew’dir. Mustafa Sarpi bu cemiyetin de üyesidir.
Atıf Hoca bir taraftan da Alemdar gazetesinin yazardır. Mustafa Sabri-Vahdettin ikilisinin “Atatürk ve Kuvay-ı milliyecilerin ölüm fermanı fetvası” 11.Nisan.1919 günü Alemdar’da yayınlanınca, Ankara Müftüsü Rifat Börekçi ve çevresindeki ulemanın karşı fetvasıyla İstanbul’un fetvası hükümsüz kalır. Bunun üzerine Mustafa Sabri, Mustafa Kemal ve Kuvay-ı milliyeciler aleyhine bir bildiri hazırlar ve bu bildiriyi Teali-i İslâm Cemiyeti’nin yönetim kurulu üyelerine imzalatır. Sonra bu bildiri Yunan uçaklarınca vilayet ve yerleşim birimlerimize dağıtılır. Atıf hoca ve Tahir-ül Mevlevi’nin bu beyannameyi imzalamadıkları anlaşılıyor.
O günlerde İngiliz Muhipleri Cemiyeti halkımızı “hilafet-din” adına kuvay-ı milliye aleyhine ayaklandırırken, İslâm Teali Cemiyeti, padişah ve İngiliz işbirlikçileri ile aynı safta olmuştur.
Teali-i İslâm Cemiyeti’nin bildirisi
Yunan uçakları tarafından dağıtılan o bildiri çok uzun olduğu için tamamını alamıyor, parçalar veriyorum. Bakınız neler yazılmış:
“Mustafa Kemal ve Kuvay-ı milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden namerdane bir surette kaçarken,… Bu yankesiciler, …
Mustafa kemal gibi beş on şâkinin vücudunu ortadan kaldırmak için,… İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olamaz.
Kuvay-ı milliye eşkıyası İstanbul’u elimizden çıkarmak için uğraşıyorlar.
Bu bağileri, bu asileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil etmek (terbiye ve yok etmek) cümlemiz için bir farizadır.
Elinize aldığınız feteva-i şerife ki, halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır.
Bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz.” (1)
***
Bu bildiride Atatürk için: “Selanik dönmesi, yankesici, fitne, hain, işgalci, haydut, eşkıya, alçak, melun, cani, zalim, hırsız, canavar” gibi çok çirkin ve ağır ifadeler kullanılmış. Halkımız işgalcilerle savaşırken, Atıf Hoca’nın başkanı olduğu cemiyet bu bildiriye imza atmış, Atıf Hoca da cemiyetin başkanlığına devam etmiştir. Atıf Hoca’nın devam ettiği bir şey daha var: “İslâm kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslâm âlemi için hiçbir tehlike yoktur” (14.Temmuz.1919 Alemdar) diye yazan gazetenin yazarlığı!
Necip Fazıl’ın bir yazısı ve Recep Erdoğan
Tayip Erdoğan’ın “üstadımız” dediği Necip Fazıl’dan da bir alıntı yapalım, biraz da Necip Fazıl ile yüzleşelim. 17.Temmuz.1959 günü, Büyük Doğu mecmuasında, “Amerika, Dünya ve Biz” başlıklı yazısında bakınız Necip Fazıl neler yazmış:
“Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak biricik doğru yol… Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz…” (2)
ABD’ye teslim olmak, ABD’ye “nazlı bir sevgili olmak” onur kırıcıdır, insanlık dışıdır. Erdoğan ve ekibi ABD’ye yönelmede Necip Fazıl’ı örnek almıştır. Zaten bunların, yazdıkları özel mektuplarla ABD yetkililerinden yardım dilenmeleri bundandır. (3)
Recep Erdoğan-Bülent Arınç ekibinin arkalarından gittikleri, savunup özür diledikleri Şeyhleri (Sait), hocaları (Atıf), “üstat”ları (Necip) işte böyle İngiliz casusu, Yunan destekçisi, din sömürücüsü, Amerikan aşığı kişilerdir.
İslâm’da düşmanlara kuryelik yapmak yoktur
Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar, Konyalı Zeynel Abidinler İslâm âlimi olarak düşmanlarla işbirliği yapmışlardır. Oysa böylesi bir durum gerçek İslâm’da yoktur. İslâm’da düşmana kuryelik yapmakta yoktur. İslâm tarihinden bir örnek alalım.
Hz Muhammed Mekke’yi geri almak için Medine’de hazırlık yapıyormuş. Eşi ve çocukları Mekke’de yaşayan Hatıp Bin Ebu Beltea adındaki sahabe ailesine yararı olur diye, Peygamber’in Mekke planını “gizli” bir mektupla Mekkeli müşriklere bildirmek istemiş. Mektup yolda iken Allah durumu Peygamber’e bildirmiş. Suçüstü yakalanan Hatip’i Hz Ömer öldürmek istemiş ama Peygamber’in engin hoşgörüsü buna engel olmuş. Bu arada: “Ey inananlar! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar edinmeyin… Onlar sizi yenerlerse hepinize düşman olurlar…” (Mümtehine:1,2) ayetlerini göndermiş. (*) Demek İslâm’da kâfirlerle dostluk, kâfirlerle işbirlikçilik yasak! Durum bu iken, bizdeki “Şeyh-ül İslâm/Hoca/üstat” kılıklılar Müslümanların düşmanlarıyla nasıl olur da işbirliği yaparlar? Demek din kisvelilere de çok dikkat edeceğiz. Allah bir daha peygamber göndermeyeceğine göre, kimin ne olduğunu aklımızı kullanarak öğreneceğiz.
***
Atıf Hoca’nın rüyası
Türkiye’nin dincileri tarihimizin lekeli insanlarını temizlemek, Müslüman halkımızı can evinden yakalayabilmek için uydurmalara da başvuruyorlar. Atıf Hoca için de böyle bir uydurmaları var. Diyorlar ki:
“Atıf Hoca mahkemede yapacağı savunmasını hazırlamak için çok uğraşınca, bir gece Hz Peygamber rüyasına girmiş. “Ümmetim Atıf! Bana kavuşmak istemiyor musun” demiş. Hoca uyanınca savunma yazmaktan/yapmaktan vazgeçmiş. Darağacında şahadet mertebesini içerek Peygamber’e kavuşmuş.”
Ankara İstiklâl Mahkemesi tutanaklarına bakarsak; Atıf hoca’nın mahkemede çok uzun bir savunma yaptığını öğreniriz. Aynı mahkemede yargılanan Tahir-ül Mevlevi’nin hatıralarında; “Atıf hoca savunmasını çok uzattı. Bitirse de sıra bana gelse” diye yazdığını görürüz. Zaten özü doğru olmayanın sözü de doğru olmaz.
Mustafa Sabri, Atıf Hoca, Necip Fazıl ve hayranları hakkında biraz bilgi verebildiysem, sizleri biraz düşünmeye zorladıysam yeter.
(1) Bu bilgiler ve Teali-i İslam’ın bildirisi için bakınız:
Turgut Özakman’ın Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele s. 368. Bilgi Yayınevi, 1997 İstanbul.
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler. C.2, s. 388-390. İletişim Yayınevi, 1. baskı 1999 İstanbul.
(2) Cengiz Özakıncı’nın Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni Osmanlı Tuzağı atlı kitabından naklen, s. 155. Otopsi Yayınları, 4. baskı 2005 İstanbul.
(3) Recep Erdoğan’ın ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz’e gönderdiği 4.Kasım.2011 tarihli mektubu 17.Ocak.2005 tarihli Star Gazetesi’nde Hayrullah Mahmut’un imzasıyla yayınlanmış, bugüne kadar yalanlanmamıştır.
(*) Bu önemli olay hakkında daha geniş bilgi edinmek için verilen ayetlerin tefsirine bakınız.
01 Aralık 2011/Konya İk Haber
Yusuf DÜLGER