Kendi Samsun’unuza çıkma vaktidir! Bugün bayram... Telefonda bir milletvekili acı acı anlatıyor: Meclis çatısı altında bile Atatürk’ün adını andığımızda tepki görür hale geldik... Bugün bayram ve iktidarın “resmi tören” kısıtlamasına karşın caddelere, meydanlara gitmeye hazırlanıyorsunuz. Ya da gidip de döndünüz belki... “İzmir Marşı”nı söylediniz büyük bir coşkuyla, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” diye... Gözünüzden yaşlar süzüldü, heyecandan titrediniz... Onu ve mücadelesini tam kalbinizde hissettiniz... “Diktatör” diyorlarsa televizyon ekranlarından... “Padişahın emriyle gitti Kurtuluş Savaşı’nı başlatmaya” diye yalan söyleyebiliyorlarsa... Sırf ona açıkça hakaret edemedikleri için mücadele arkadaşlarını “Faşist” ilan edebiliyorlarsa... Manevi kızının adının, İstanbul’un Anadolu Yakası’ndaki havaalanından kazınmasını açık açık isteyebiliyor ve kendisini savunma olanağı bulunmayan tüm kahramanlara çamur atabiliyorlarsa... Büstlerini parçalayıp, resimlerini çöp kutusuna koyabiliyorlarsa... Söylemediği sözleri söylemiş gibi yutturmaya çalışıyor ve söylediklerini işlerine geldiği gibi çarpıtabiliyorlarsa... Özene bezene gerçekleştirdiği “devrim”i yozlaştırmaya, devrim yasalarını yok saymaya çalışabiliyorlarsa... Ve onun yetiştiği asker ocağının sosyal tesislerini, bir 19 Mayıs’tan sadece iki gün önce; sarığa, takkeye, cübbeye, türbana açabiliyorlarsa... “Kemalizm”le kafa bulup, Kemalistleri gerici ve diktatör olmakla suçlayabiliyorlarsa... Heykelleri yıkıp ya da içine tükürüp, tiyatroyu özelleştirip, çok sesli müzikle dalga geçebiliyorlarsa... Onun adını taşıyan Dil ve Tarih Kurumu’na alay eder gibi, onun düşmanlığıyla ün yapmış sözde bilim adamlarını atayabiliyorlarsa... Fotoğrafının bulunduğu rozetin “namazı bozduğunu” öne sürüp camilere almıyorlarsa... Kabrini ziyaret eden torunlarının sayısını açıklamaktan bile korkuyorlarsa artık... Huzuruna gidip saygı duruşunda bulunmayı, “Sap gibi beklemek” olarak nitelendirebiliyorlarsa... Evinin olduğu orman çiftliğini peşkeş çekebiliyorlarsa ellerini kollarını sallayarak... Ona Deccal... Ona veled-i zina... Ona iblis diyebiliyorlarsa... Bayramlarını yok edip, her türlü izini silmeye ya da kirletmeye soyunabiliyorlarsa göz göre göre... Tarihi çarpıtıp adını Çanakkale’den ve hatta Anafartalar’dan silmeye çalışacak kadar densizleşebiliyorlarsa... Canı kadar sevdiği anasına bile ağızlara alınmayacak sözler edebiliyorlarsa... Akıllarınca aşağılayıp, küçümseyip küçültebileceklerini sanabiliyorlarsa... Tamam; yine kutlayın 19 Mayıs’ı... Ama... Kutlarken, bir yandan da sorun kendinize: Yıllardır susarak, tepkisiz kalarak, hoş görerek, aldırmayarak, umursamayarak; bu cesareti siz vermediniz mi onlara? Karanlığın üzerine yürüyebildiniz mi onun gibi? Risk alabildiniz mi? Mücadele ettiniz mi yoksa hep başkalarından mı beklediniz mücadeleyi? Şimdi tüm kaleler düştüğünde ve el başta çırılçıplak kaldığınızda meydanlara gidiyor, caddelere akıyorsunuz son umut... Ve yüreğinizden koparcasına söylüyorsunuz, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” dizelerini... Ama üstlenin mücadeleyi artık... Evet; “şifre” budur: Mücadeleyi desteklemek değil, üstlenmek... Siz hep birilerini desteklediniz bugüne kadar; birilerinin arkasında oldunuz, bir şeyler yapmalarını beklediniz... Üç beş yazara ya da siyasetçiye e-posta atarak, Facebook’ta Atatürk resimlerini paylaşarak, kahramanlık tweet’leri göndererek korunmuyor Cumhuriyet! Oysa kendi mahallenizde, işinizde, arkadaş çevrenizde ne kadar güçlüsünüz kim bilir? Ne olur gücünüzün farkına varın ve kendi kişisel “Samsun’unuza” çıkın artık! Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından oradan oraya sürülen, sonunda da beyin tümörü ameliyatı olan ama aldığı raporlara rağmen kurulu ikna edemeyen ve istifa etmek zorunda kalan 21 yıllık yargıç Ayşegül Aksu, “Yargı çökmek üzere. Arkadaşlarımız ‘Hoşa gitmeyecek karar verirsem başıma ne gelir?’ endişesi taşıyor. HSYK kararnameleri ile temizlik operasyonu yapılıyor” demiş... Sorum HSYK Başkanı’na ve üyelerine: Söyleyecek sözünüz var mı? Üç yıl oldu seni toprağa vereli; 100 bin çocuklu kadın! Yine bir 19 Mayıs’tı ve seni bir gün önce kaybetmiştik... On binlerceydik Teşvikiye’den Zincirlikuyu’ya yürürken... Gözyaşlarımız, utancımızdandı biraz da... Çünkü sen son nefesini verdiğin ana kadar tırmalarken hayatı, biz çoktan salmıştık ipin ucunu... Sen “Ne darbe, ne şeriat” diye bağırırken meydanlarda, “Aman; başımız belaya girmesin” diye evlerine kapanmıştı birileri... Ve bu yüzden tek başına göğüs germiştin kör karanlıktan gelen kurşunlara... O amansız hastalığa yenik düşmek değil de okuyamayan kızları bırakıp gidiyor olmak koyuyordu sana... Rahat uyu güzel anne: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’n; sahip çıkıyor 100 binlerce çocuğuna... Adın bile; yüzünü görmeyen, sesini duymayan kızların gözlerini parlatıyor hâlâ... Merak etme; “Ne darbe, ne şeriat” ülkümüzdür artık, yolumuzdur... Oradaki tüm gerçek kahramanlara da... Selam söyle! VATAN Mustafa Mutlu http://haber.gazetevatan.com/Haber/451571/1/Gundem
|
1664 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |