2006 yılında kuvayimilliye net sitesinde kaleme aldığımız bir yazımı paylaşıyorum. Burada yazılı olan birkaç husus hariç bugüne değin hiçbir şey ne yazık ki halen çözülememiştir. "Astsubayın Anayasal ve İnsani İstekleri"nde yer alan maddelerin bir araya getirilmesinde katkılarından dolayı Sayın Ersen Gürpınar ve Sayın Hakan Hezer'e teşekkürlerimle... Orhan Kaya ********* Astsubayın Anayasal ve İnsani İstekleri
Yaptıklarımızdan sorumlu olan kim!
Her hangi bir şeye karar verirken; binlerce seçenek arasından seçimimizi kim yapıyor? Yapılan bu seçimden kim istifade ediyor? Beyin mi, böbrek mi, dalak mı, ellerimiz mi, ayaklarımız mı, milyonlarca kilometrelik damarlarımız mı, şifremizin gizli olduğu DNA'mız mı, yoksa kalbimiz mi? İçinde yaşadığımız bedende ''biz neredeyiz ve kimiz'' bize yapılanlar kimi üzüyor ve sevindiriyor?
Yaşam bu suallerin cevabında saklı. Ancak gözlerindeki perdeyi kaldırabilenler insanı keşfedip, insani davranabiliyorlar. İnsani davranmanın ilk şartı adaletli davranmaktan geçmektedir. Vicdanlarımızı ancak va ancak adaletli davranışlar rahatlatır.
İnsan, maneviyatla beslenen, beden, ruh ve nefisten oluşan bir varlık. Nihayetinde ölümü de tadacak olan nefis esas olarak bizi yönlendirmektedir. Kalbe yakın olan nefis, terbiye edildiğinde insanın feraha ulaşacağı düşünülmektedir.
İnsanın olduğu her alanda adalet, adaletin olduğu yerde maneviyat, maneviyatın olduğu yerde duyarlılık ve insanca yaşam... ne kadar güzel sözler değil mi? Güzel olmasına güzel ancak gelin görün ki bunları gerçek yaşamda bulmak olanaksız. Eğer bir ülkede devlet idaresinde görev alanlar, adaletten şaşıp en temel konularda ayrımcılık yapıyorlarsa şayet, onlar ülkeye en çok zarar veriyorlar demektir. Çünkü ayrımcılık insani duygulara çok büyük zararlar vermektedir. İnsanlar vicdanları ile baş başa kaldığında ''hak etmediği bir muameleye tabi olduklarını idrak ederlerse'' kalben kırılırlar. Unutulmamalıdır ki kırılan kalbin tamiri zordur. Kalpleri kırılan insanların bir ve beraber olması şeklin ötesine geçemez. Üzülerek ifade ediyorum ki ülkemizde yaşayan insanlarımızın çok büyük bir bölümünde maneviyat bitmiştir.
Müzik bir toplumun aynasıdır. Şarkı sözlerine bakarak ne kadar yüzeysel bir toplum olduğumuzu anlayabiliriz. Sadece müzik mi. Elbette hayır. Her alana bakmak lazım. Gerek basından gerekse güncel yaşantımızdan işlerin iyi gitmediğini gözlemlemekteyiz.
Toplumu oluşturan sosyal sınıflara baktığımızda; öğretmenin sorunu var, hemşirenin sorunu var, esnafın sorunu var, ihracatçının sorunu var, işsiz gencin sorunu var, işverenin vasıflı eleman bulamama sorunu var, çitçinin sorunu var, emeklinin sorunu var... bunlara ek olarak bizde iki yıldır yazılarımızla biz assubayların da sorunları var diyoruz.
Derneğimiz, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) ise son dört yıldır görülmemiş derecede mesleki meselelerimizle ilgilenmektedir. Evlerinde oturmak varken, pek çok assubayımızın ‘’bana ne menfaati olacak’’ deyip yanından bile geçmediği derneğe sahip çıkan meslektaşlarımıza en içten saygılarımızı sunarım...
Assubayların, meslekten kaynaklanan sorunları vardır. Assubayların manevi sorunları olduğu gibi gözle görülen maddi sorunları da mevcuttur. Manevi sorunları yazmaya kalksak derlerki ''densizin birinin yaptığını genelleyemezsiniz, o işi o şahıs yapmıştır'' halbuki assubayın manevi sorunlarını bir araya getirdiğimizde, yapılan manevi muamelelerin belli bir sistem içerisinde olduğu, belli bir kaynağa dayandığı, benzer tutumlardan ortaya çıkmaktadır. Fakat biz manevi sorunlardan ziyade anayasa ve uluslar arası anlaşmalara aykırı olanlara öncelik veriyoruz.
Şimdi gelelim, biz assubayların gözle görünür, anayasa ve insan haklarına aykırı hususlarına.
1. Hastanelerde A,B ve Diğer poliklinik uygulamaları ile ırklara göre muayene (A polikliniğinde Generaller,B polikliniğinde Üst subaylar,Diğer polikliniklerde assubaylar muayene edilir,kısaltılmış hali ABD’dir) Hastanede ayrımcılık kaldırılmalıdır.
2. Mastır yapan subaya kıdem verilip assubaya kıdem verilmemesi. Mastır yapan assubaya kıdem verilmelidir.
3. Fakülte veya yüksek okul bitiren assubaya iki kademe eksik verilmesi,
Devlete hizmet eden iki kurum. Birisi Polis Teşkilatı diğeri Silahlı Kuvvetler.
Polis MYO mezunu bir polisimiz 9'uncu derecenin 2'nci kademesinden göreve başlıyor , Assubay Meslek Yüksek Okulu mezunu olan assubay ki O'da bu vatanın evladı, 9'uncu derecenin 1'inci kademesinden göreve başlıyor. Bir kademe eksik başlatılıyor.
Öğrenim seviyesini lise düzeyinden üniversite düzeyine çıkartan bir sivil devlet memuru vatandaşımız bir derece iki kademe alırken, üniversite bitiren assubay sadece bir derece ile geçiştiriliyor. Yine kendi imkanı ile yüksek okul bitiren sivil devlet memuru vatandaşımız bir derece alırken assubaya sadece bir kademe veriliyor. Assubaylara öğrenimleri karşılığı eksik verilen derece kademe işlemi durdurulmalı.
4. Kendi imkanı ile yüksek okul ve üniversite bitiren assubaya kıdem verilmeyerek 6 ay KOMKARSU kursuna kıdem verilmesi. Öğrenim gören assubaylara kıdem verilmelidir.
5. TSK nın % 60'ı assubay olmasına rağmen lojmanın %45'inin assubaylara % 50' sinin subaylara tahsisi edilmesi uygulaması. Lojmandaki adaletsiz dağıtım durdurulmalı.
6. On beş yıllık başçavuşa teğmen maaşı uygun görülmesi (ilkokul mezunu işçilerimizden bazıları yarbay düzeyinde maaş almaktadır). İnsan onuruna yaraşır maaş verilmelidir.
7. Zimmet ve idari sorumluluğu olan assubaya tazminat verilmelidir,
8. Birinci derecenin dördüncü kademesinin assubaylara da verilmesi. Birinci derecenin dördüncü kademesine yükseltilmeyen TEK TÜRK VATANDAŞI olmak istemiyoruz.
9. TSK'nın yükünü çekmiş, yönetenleri rahat ettirmiş olan emekli assubaylar aç ve sefil yaşatılmaktadır. Aç ve sefil yaşamak istemiyoruz.
10.Yirmibir yaşındaki gençlerimizin fakülte mezunu assubayların başına asteğmen olarak getirilmesi hiç bir yönetim ilkesine uymamaktadır. Yedeksubaylık kaldırılsın.
11.Yüksek okuldan mezun olan assubaylara dört yıllık fakülte mezunu kısa dönemlerin yönettirilmemesi. Assubaylar en az dört yıllık fakülte mezunu olmalıdır.
12.Hükümetimizce, her zaman ezildiği gündemde tutulan imam hatipli evlatlarımıza mesleği ile ilgili üniversite öğrenimi almada verilen puan avantajının assubaylara da verilmesi gerekmektedir. Assubaylar öğrenime teşvik edilmelidir.
13.Lise öğrenimi üzerine bir yıl öğrenim görülerek teğmen olunan Kara Harp Okulundaki öğrenim süreleri sırası ile 1971 yılında 3 yıla,1974 yılında 4 yıla çıkarılmasının ardından TBMM’den kanun çıkarılarak, emekli ve o yıllarda görevde olan subaylar, hiç öğrenim görmeden derece ve kademelerinde gerekli intibaklar yapılmıştır.
Assubayların öğrenin seviyeleri 2003 yılında 2 yıllık yüksek okul seviyesine çıkarılmıştır. Vakti ile d e f a l a r c a subaylara uygulanan öğrenimle ilgili uygulamanın, çalışan ve emekli assubaylara da uygulanmasını.
Eğer Hak Verilmeyecekse!
Kimseye verilmez, bizde emsal göstermeyiz. Ya verin ya da verdiklerinizden geri alın.
Ekonomi kötü diyorsanız, lise mezunu , 2 ve 3 yıllık harp okulu mezunu bir albay yüksek okul ve fakülte mezunu emekli bir assubayın 3 katı emekli maaşı almasın. Herkes fedakarlık etsin. Şimdiye kadar aldıkları da yanlarına kar kalsın.
14. Başta kendiniz tarafından, halk tarafından ve assubaylar tarafından benimsenmemiş rütbe adlarının ve görev adlarının düzeltilmesi. Assubay erbaş olmamasına rağmen, rütbe adları halen erbaş statüsü ile bitmektedir.
Görev adlarına gelince:
Müdürün yardımcısı olan assubaya ‘’müdür yardımcısı’’ denmez, ’’idari işler assubayı ‘’ denir. Müdür yardımcısı deseniz ne kaybedersiniz, ne kazanırsınız?
15. Ailelerinin rızıklarından yapılan kesintiler ile 1961 yılında kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK)'na assubayın yönetici olarak alınmaması. Yapılan iş çok yanlıştır. Konu yargıdadır. Dava sonucu beklenmeden, derhal yanlıştan dönülmelidir.
16. Kamp ve orduevlerindeki farklı hizmet ve kalite anlayışı. Sosyal haklarda eşitlik sağlanmalıdır.
17. Akıllı karttaki en renksiz rengin, gri rengin assubaylara verilmesinden daha da vahimi TSK personelinin yedi renge ayrılması, ayrılıkçı ve ırkçı bir zihniyetin en üst seviyelere ulaştığının açık delilleridir.
18. Rütbe işaretlerden maksat; statüyü, statüler arasındaki kıdemi belirtmektir. Sonuçta adı üstünde bir işarettir.
Assubaylar elbiselerini yıkatırken işaretlerini sökmekte, yıkamadan sonra tekrar dikmektedir. Eğer sökmeden yıkatırsa rütbe şekli ve rengi kötüleşmektedir. Veya tekstil fermuarı ile kola, sanki emanetmiş gibi tutturulmaktadır.. Assubay rütbeleri de apolete alınmalıdır. Eskiden Azeri assubayında olduğu gibi. Pantolondaki siyah şerit ya tamamen kaldırılmalı ya da başka bir renk olmalıdır.
Gelelim bando okulunda okuyan assubay hazırlama okulu öğrencilerine.
Bu çocuklarımız grinin kötülüklerinden kurtarılıp, hayata dair anlamları olan elbise renklerine kavuşturulmalıdır. Renk bilimi incelendiğinde sonuçlar ortaya çıkar.
Assubaylığın uzun süreli bir meslek olduğu dikkate alınarak, her şey çağa uygun hale getirilmelidir.
19. Askerler; hem savcı hem de hakim yetkisine haiz subaylarımız tarafından çok ağır ve çoğunlukla da çeşitli bahanelerle, hissiyatla cezalandırılmaktadır. Bu işte en fazla da erbaş ve erler ile uzman erbaş ve assubaylarımız zarar görmektedirler.
Savaş şartlarında uygulanabilecek yetkiler barış şartlarında şimdiye kadar uygulandı. Bir yarbayın tek başına verdiği ceza sonucu mağdur olan meslektaşımızın İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davası 2006 yılı başında sonuçlandı ve Ülkemiz yasal faizi hariç üç bin beş yüz avro tazminat ödemeye mahkum edildi. Dava sonucunun üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş olmasına rağmen subaylarımız halen tek başlarına ceza vermeye devam etmektedirler.
20. Sicil yolu ile 1'inci dereceye düşme uygulaması 657 sayılı kanuna tabi Devlet memurlarına 1984 yılında uygulanmaya başlanırken assubaylara yönelik kanun tam 14 yıl sonra ancak çıkarılmıştır. Burada yeri gelmişken şunu da arz etmeliyim: Assubayların yüksek okul seviyesine çıkarılma işi de aynı şekilde sivil Devlet memurlarından 10 yıl sonra ancak hayata geçirilmiştir. Onlar için assubayın okumamışı makbuldür çünkü.
Sivil devlet memurlarından 8 yıl sonra sicil yolu ile 1'inci dereceye düşebilme imkanı sağlanan kanun maddesi şöyle:
Kanun no: 3815
Kabul tarihi: 17.6.1992
EK MADDE 25.-Astsubaylardan EK-VIII sayılı aylık Gösterge tablosunda 2'nci derece için ön görülen üçüncü ve daha sonraki kademeleri kazanılmış hak aylığı olarak alanlar; üçüncü kademede en az bir yılını tamamlamak veya daha sonraki kademelerde bulunmak, son altı yıllık sicil notu ortalaması yüzde doksan ve daha yukarısı olmak ve kademe ilerlemesi yapma şartlarını taşımak kaydıyla, bulundukları aylık gösterge tablosonda 1'inci dereceye yükseltilirler.
Halbuki sivil devlet memurları 1984 yılında sicil yolu ile 1'inci dereceye almaktaydılar…
İş bu kanundan tam 6 yıl sonra işin farkına varan beyler, durumu düzeltmek adına şöyle bir yasa çıkartıyorlar:
Kanun no: 4376
Kabul tarihi: 29.7.1988
Ek geçici madde 73-Türk Silahlı Kuvvetlerinden 31.12.1984 tarihi ile 03.07.1992 tarihleri arasında emekli, adi malulluk veya vazife malulluğu aylığına mustahak olarak ayrılan astsubaylar ile bunlardan dolayıkendilerine dul ve yetim aylığı bağlananların emekli aylıkları, bu kanunun ek 25'inci maddesinde öngörülen şartları baz almak kaydıyla, aylık almakta oldukları gösterge rakamından az olmamak üzere 1'inci derecenin gösterge rakamlarına yükseltilir. Ancak bunlara geçmişe yönelik aylık ve ikramiye farkı ödenmez. Tarihe dikkat edersek 1984 yılının son gününe kadar geriye götürülmüş. Peki beyim, ağam, paşam 30.12.1984 tarihinde emekli olan assubay vatan haini mi, *****iz mi, vatanı mı sattı ? Ne yaptı ? Söyleyin, yazın da bilelim. Sicil yolu ile derece almak durumunda kalan assubaylara yapılanları yazmaya kalksak dağ-taş ağlar !
Assubaylar, bu ülkede iyisiyle kötüsüyle hizmet etmiştir, etmektedir ve assubaylar kimlerin ne olup olmadıklarını da çok iyi bilmektedirler... Sessizlikleri vatan sevgisindendir.
Assubaylara yapılanlar yanlıştır. Hiç kimse bu konuda daha ileri gitmemelidir. Kimselerin bizimle oynama hakkı yoktur! TBMM tiyatro sahnesi olmaktan çıkıp adam gibi çalışmaya başlamalıdır !
Assubay sayıları ile ilgili zaman zaman farklı rakamlar söylenmektdir. Şu an çalışan assubayların sayısı yüzbine yakındır. İki nesil de emekli dersek assubay mevcudu ortaya çıkar.
Yukarıda saydığım hususlar ailelerimiz hariç, çalışanı, emeklisi yaklaşık üçyüzbin assubayı ilgilendirenmektedir...
Bir subayımızın Sayın Umur Talu’ya dediği gibi, bizim sorunlarımız halkın yüzde doksan dokuzunu ilgilendirmemektedir (!)
Densizler assubaya saldırmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamaktadırlar.
Sabah Gazetesi köşe yazarı Kazım Kanat 25.11.2006 günkü yazısında ‘’..Paşa'yı başçavuş yaparsanız Beşiktaş'ın futbol kalitesi düşer. Zaten düştü de!...’’ diye yazmış (1). Nasıl olsa assubayı yerip paşayı yükseltip işi garantilemişsin, yaz kardeşim (!)…
Bize bizden başka dost yoktur.
Bakın, Danimarka’ya giden bakan Ali Babacan protokol kapısı dururken depo kapısından içeri giriyor (2), sebep üst araması. Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun, Beyaz Saray’da Milli Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dr.Jack D. Crouch ile görüşmeye girerken üstü aranmak isteniyor, O’da üstünü aratmayıp oteline dönüyor (3). Türkiye’yi temsilen yurtdışına giden üst düzey kişilere böyle davranılırsa, temsilen gitmeyenlere nasıl davranılıyordur acaba?
Sonuç olarak;
Ne içeriyi ne dışarıyı adam gibi yönetemediğinizin ortada…
Yukarıda yazılı olan hususlar AB’nin, ABD’nin veya İMF’nin istekleri değildir.
Bu hususlar; Türk halkının öz evladı olan Türk assubayının istekleridir.
Anayasanın, Hukukun ve İnsan Haklarının hiç kimseye iltimas geçilmeyecek şekilde uygulanması, bizlerin en büyük dileğidir… 26.11.2006
Saygılarımla...
Orhan Kaya
Kaynaklar:
(1) http://www.sabah.com.tr/kanat.html
(2): Danimarka, havaalanı krizi için Babacan'dan özür diledi*-* ZAMAN GAZETESİ [İnternetin İlk Türk Gazetesi]
(3): MİLLİYET İNTERNET - GÜNCEL
YAZARLAR @ KUVAYİ MİLLİYE