• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/index.php?stype=lo&lh=Ac8dWUoq1V36L4Hy
  • https://twitter.com/
Ö/K Facebook

Ö/K Twitter


Ö/K You Tube
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Saat
Takvim
GAZETE
Önce Kültür/Yazarlar
Gazeteler
Türkçe Müzik
Yabancı Müzik
Sinema
TV YAYINLARI
A24 Gayrimenkul

Tarih/Belgesel
İstanbul: Fatih Aldı, Vahdettin Kaybetti, Atatürk Kurtardı  


Bennett'in Mustafa Kemal'e Suikastle Görevlendirdiği İngiliz Ajanı Mustafa Sagir'in 1921'de Ankara'da Yakalanışı


Türk Devrimi'ne Karşı İngiliz Palavralarına Özgün Belge ve Bilgilerle Yanıtlar


II. Abdülhamid Dönemi'nin Bilinmeyenleri - 1. Bölüm


II. Abdülhamid Döneminin Bilinmeyenleri - 2. Bölüm


Harf Devrimi'nin Yerli ve Milli Kökleri, 1. Bölüm


Harf Devrimi'nin Yerli ve Milli Kökler-2


1945'ten Günümüze, Ulus-Devlet'e yönelik Etnik Bölücülüğe Meşruiyet Sağlayan İç ve Dış Odaklar


Küreselci Emperyalizmin Ulus Devlet Düşmanlığı, Etnik bölücülük ve Tek Dünya Devleti Düşleri


"Hilafet İngilizlerin İsteğiyle Kaldırıldı" Yalanını Çürüten Belgeler-1


"Hilafet İngilizlerin İsteğiyle Kaldırıldı" Yalanını Çürüten Belgeler-2


Atatürk'e ve Türk Tarih Tezine Kafatasçı Irkçılık Suçlaması Yapanlara Yanıt


Belgelerle 1925 Şeyh Said İsyanı
Musul Sorunuyla İlgisi | 1924 Ağustos Nasturi Ayaklanması l Şeyh Said İsyanı ve Hilafet |Türk Ordusu İçinde Örgütlenmiş Ayrılıkçı Kürt Kökenli Subaylar ve Gizli Azadi Örgütü | Seyit Abdülkadir ve Suçortaklarının İngiliz Ajan Mr. Templeton Olarak Tanıdıkları İstihbaratçıyla İlişkileri | Bastırılmasında Ordumuzun Yanında Yer Alan Bölge Aşiretlerinin Çabaları | Şeyh Said'in Hilafet Propagandasına Karşı, Adalet Bakanı Seyid Bey'in Onbinlerce Bastırılan Hilafetin Kaldırılması Konulu Kitapçığının İsyan Bölgesinde Dağıtılması | İsyancılardan Biri Bağırıyor: "Yaşasın Kürtlük!" İdamı İzleyen Diyarbakır Halkı Topluca Haykırarak Ona Yanıt Veriyor: "Yaşasın Cumhuriyet!" | Rauf Orbay: "Şeyh Said,.. 1914'te de Devlete Karşı İsyan Etmiş, Rus Konsoloshanesine Sığınmış, 1. Dünya Savaşı Arifesinde Rusya Hesabına Çalıştığı Sabit Olmuş, Müseccel (Sabıkalı) Bir Mahluktu.


Barzani aşiretinin emperyalizm ve siyonizm ile ilişkileri; Atatürk'e ve Türkiye'ye ve Türklüğe Düşmanlığı-1


Barzani aşiretinin emperyalizm ve siyonizm ile ilişkileri; Atatürk'e ve Türkiye'ye ve Türklüğe Düşmanlığı-2


"Ilımlı İslam" ve "Siyasal İslam" projesinin; belgeleriyle tarihsel kökenleri

- Türkiye'nin NATO'ya üyelik başvurusuyla ilgili gizli görüşme tutanakları
- Kimler neden ve nasıl Atatürk İlkeleri'ni hedef aldı?



31 Mart 1909 Asker Ayaklanması


Türkiye'ye yönelik psikolojik savaş yöntemleri



Milli Mücadele'ye Karaçalanlar 7. Bölüm:
Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu dergisinde C.R.Atilhan, Nihal Atsız, Rıza Nur makaleleri.


Milli Mücadele'ye Karaçalanlar 8.Bölüm: 
"N.F.Kısakürek ve C.R.Atilhan'ın M.Kemal'e Suriye Cephesinde İngiliz Ajanlığı ve İhanet İftirası.

Amerikan Kültür Emperyalizmi ve 1949 Fulbright Antlaşması...
-Türk Eğitim Sistemi ABD ve CIA güdümüne nasıl sokuldu?
-İkili antlaşmanın 13.03.1950 tarihinde yapılan Meclis görüşmesinde hangi vekiller evet oyu verdi, hangi vekiller oturuma katılmadı ?
-TBMM'de kabul edilen antlaşmanın gerekçesi neydi ?
-Fulbright burs programında CIA'nın örtülü operasyonlarına ilişkin itiraflar ve belgeler.



Suriye'de yaşananlar BOP'un bir sonucu mu?


Tunceli harekatına yönelik iftiralara yanıtlar


Türkiye'ye yönelik "Dersim İftirasına" yanıtlar


Türkiye,1990 sonrası hangi odaklarca, niçin ve nasıl hedef alındı?


1945-1990 arası ABD-Rusya Soğuk Savaş Dönemi; Küreselci Emperyalizmin SSCB’yi Yıkma Çalışmaları


12 Eylül’den günümüze ABD’nin Türkiye’ye biçtiği yeni rol


"Atatürk'ü Ankara'da 2 tabur işgalci İngiliz askeri selamladı" iddiasına; belgelerle son nokta


"Atatürk'ü Ankara'da İngiliz askeri selamladı" iddiasına yanıt


Cumhuriyetin yerli ve milli kökleri-Laiklik


Vahdettin'in kaleminden Milli Mücadele'ye, Atatürk'e ve Türklüğe iftiralar


Milli Mücadele'ye Karaçalanlar: Rıza Nur


Rıza Nur; Nihal Atsız; Kadir Mısıroğlu İlişkileri

Milli Mücadele'ye Karaçalanlar, 11. Bölüm
Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü'ye yönelik iftiralar, kimlerce ne zaman başlatılmış; nasıl yayılmıştır



Kazım Karabekir'den Fevzi Çakmak ve Atatürk'e iftiralar


Kazım Karabekir'in Suçlamalarına Atatürk'ün Verdiği Yanıtlar


Karabekir - Atatürk Düellosu - 1933 - Özgün belgelerle


Karabekir - Atatürk Düellosu-2


Karabekir - Atatürk Düellosu-3


Kazım Karabekir'in Atatürk'ün ölümünden sonra yönlettiği suçlamalar ve yanıtları


Karabekir'den Atatürk ve Yakın Çevresine Müslüman Türkleri Hristiyanlaştırma suçlaması


K.Karabekir'in Atatürk'e: Türkiye'yi Bolşevik yapacaktı, Amerikan Mandası yapacaktı, Halife olacaktı vs. iftiraları ve Birincil Kaynaklardan Özgün Belgelerle Çürütücü Yanıtlar.


Atatürk'e yönelik "İngiliz ajanı" iftirasına belgelerle yanıtlar


Vahdettin neden kaçtı ? Çoğunu ilk kez göreceğiniz belgelerle...


Vahideddin'in ABD, İngiltere, Fransa devlet başkanlarına gönderdiği mektuplarda, bildirilerinde ve anılarında Türklüğe yönelttiği iftiralar ve "Vahideddin dünyanın en dürüst adamıydı, hazinesini götürmeyip millete bıraktı" yalanını çürüten gerçekler

1-TBMM Gizli Oturum Tutanaklarında Vahideddin.
2- G. Jeaschke'nin "Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri" ve "Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi"ndeki yalan, yanlış vs. uydurmalarıyla Vahideddin'in kaçışına ilişkin gerçeğe aykırı iddialar



Rıza Nur ve K.Karabekir'in, Atatürk'e karşı söylem ve eylem birliği


27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi - Amerika


19 Mayıs

"Üçler Misakı" nedir?
Milli mücadele tarihimizde nasıl bir yere sahiptir?
Kimler tarafından imzalanmıştır?
Kimler tarafından; ne zaman ve nasıl çarpıtılmıştır?



Üçler Misakı - Milli Mücadele Kararı - Fevzi Paşa, Cevat Paşa, Mustafa Kemal Paşa
19 Mayıs Devlet Operasyonu , "Erenköy Konseyi" uydurmaları ve karartılan "üçler misakı" gerçeği...



Osmanlı Devleti l. Dünya Savaşı'na niçin ve nasıl girdi?


l. Dünya Savaşı'nda, gizli anlaşmalar ışığında; İttihat-Terakkiı, Atatürk ve Almanya arasındaki ilişkiler, çelişkiler, çatışmalar


Müttefik sanılan Alman İmparatorluğu'nun Osmanlı İmparatorluğu'nu sömürgeleştirme ve parçalama planları


Atatürk'ün "Türk Tarih Tezi"
Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa'da varolmuş Türk medeniyetleri



30 Ağustos Zaferi


Lozan Antlaşması'na yönelik iftiralara, çoğunu ilk kez göreceğiniz, özgün belge ve bilgilerle yanıtlar



İngiliz meclisi Lozan'ı onaylamak için niçin yaklaşık 1 yıl bekledi?

Düşünce Paylaşım Noktası
dusuncepaylasim@oncekultur.com
Hasip Sarıgöz: Kaynayan Kazan! SURİYE…
12/03/2017


Tarihteki ilk yazılı anlaşmanın yapıldığı kadim topraklar… (Kadeş Anlaşması)
Taa 7’nci yüzyıla dayanan Oğuz akınları…
Henüz 878 yılında bölgeye hâkim olan Müslüman bir Türk devleti, Ahmet Bin Tolun ve Tolunoğulları
10 ve 11’inci yüzyıllarda devam eden yoğun Türk göçleri…
Türk mezarlıkları ile Türk tapusu tescillenen bir coğrafya…
Süleyman Şah ile Suriye’nin bağrına vurulan bir Türk mührü…
1078 yılından itibaren kurulan Suriye Selçuklu Devleti ile devam ettirilen Türk hâkimiyeti…
Daha sonra başka bir Türk devleti olan Memlûklüler yolu ile korunan Türk tapusu
Ve 1260’tan itibaren bir Türk devletinin başkenti olan kadim Şam şehri…
Son sınırları, Gertrude Bell ve Lawrence gibi İngiliz casusları tarafından cetvelle çizilen yapay bir devlet!
Şimdi ise, şeytan üçgeninin tam ortasındaki bahtsız bir ülke!
Evet, işte bu kadim topraklar, bugünün kaynayan kazanı Suriye!
 
Suriye’deki son Türk hâkimiyeti; Yavuz Sultan Selim Han komutasındaki Türk ordusunun, 24 Ağustos 1516 tarihinde Mercidabık'ta Memluklular'ı yenmesi ile başladı ve Suriye 1918 yılına kadar kesintisiz olarak tam 402 yıl boyunca Türk hâkimiyeti altında kaldı.
Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün, son bir çırpınış olarak, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na Mustafa Kemal Paşa atanmış ama artık Suriye için maalesef ki iş işten geçmişti.
Peki, Mustafa Kemal ne mi yaptı?
 
Mustafa Kemal; Filistin harekâtını icra eden bu son ordu kalıntılarını bir araya topladı ve Toros Dağlarının kuzeyine sağ salim çekilmelerini sağladı. İşte Mustafa Kemal Paşa’nın kuzeye çekmeyi başardığı bu kuvvetler, bir yıl sonra başlayacak olan Türk İstiklal Mücadelesi’nin Güney Cephesi’ndeki çekirdek kadrosunu oluşturacak olan birliklerdi. Daha sonra ise Mustafa Kemal; Yarbay Şefik (Özdemir) Bey komutasında teşkilatlandırdığı milis birlikleri ile Ankara Anlaşması yapılana kadar, Fransızlara Suriye’yi dar etmeyi başarmıştı.
Önce İngilizlerin eline geçen Suriye, daha sonra Sykes-Picot Anlaşması gereği İngilizler tarafından Fransa’ya bırakıldı. Bu dönemde Türkiye ile Fransa arasında meşhur Ankara Anlaşması imzalandı. Suriye’deki Fransız idaresi 1946’ya kadar devam etmiştir.
Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması’nın 7'nci maddesi ile Suriye Türkmenleri konusunda Türkiye’ye garantörlük verilmiştir. Yine aynı anlaşmanın 13’üncü maddesine göre Suriye üzerinde (Halep ve Şam Vilayetleri) bazı haklarımız bulunduğu da öne sürülmektedir. Daha sonra 20 Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan Konferansı’nda Suriye sınırı neredeyse hiç konu edilmeden aynen Ankara Anlaşmasında olduğu gibi kabul edilmiştir.
1958'de yapılan toprak reformu ile Suriye Devleti tarafından; Türkmenlere ait birçok tarla, bağ ve bahçeye kamulaştırma yoluyla haksızca el konulmuştur. Bu ve benzeri uygulamalar yüzünden, 1950'ler boyunca Türk asıllı aileler, Halep’ten Türkiye’ye kaçmaya devam etmişlerdir.
Suriye'nin kuzeyi dağlık ve yer yer ormanlık, iç kısımlarında ise çöl şartları etkilidir. Suriye'nin güneydoğusunda Suriye Çölü yer alır. Suriye topraklarının üçte ikisi çöllerle kaplıdır. Akdeniz kıyısında Akdeniz iklimi egemendir. Tarım ve hayvancılık halkın temel uğraşıdır. Suriye'nin yeraltı kaynakları arasında petrol ve fosfat en önemli yeri tutmaktadır.
 
21. Yüzyıl Enstitüsü ve diğer kuruluşların yaptıkları araştırmalara göre, Suriye etnik yapısı ortalama olarak;
% 77-83 Arap,
% 7-9 Kürt/Ermeni,
% 5-6 Türk,
% 1 Çerkez,
% 1 diğer, ayrıca Filistinli ve Iraklı mültecilerden oluşmaktadır.
 
Dini inanç olarak bunların;
%74’ü Sünni Müslüman,
%12’si Şii Müslüman,
%10’u Hıristiyan
%3’ü de Dürzi’dir.
Suriye nüfusunun en az %18’i Nusayri, yani Arap Alevisi’dir. Suriye’de yönetime egemen olan Baas Partisi de bunların elindedir.
Suriye’de azınlık olarak yaşamakta olan Türkler, günümüzde ağırlıklı olarak; Şam, Lazkiye, Hama, Humus, Halep ve Rakka kentlerinde ve köylerinde bulunmaktadırlar. Şam bölgesinde yaşayanlara Şam Türkmen’i denirken, Halep ve Rakka bölgesindekilere Halep veya Culap Türkmen’i, Lazkiye Türkmenlerine Bayır-Bucak Türkmen’i (Türkmen Dağı) denmektedir. Nüfus sayımlarında milliyetleri ile sayılmadıklarından sayıları hakkında kesin bilgi yoktur. Çeşitli kaynaklarda 200.000 ilâ 3.500.000 arasında farklı tahminler verilmektedir. ORSAM’ın 2011 tarihli araştırmasında; Suriye’de Türkçe konuşan Türkmen sayısı yaklaşık bir buçuk milyon, Türkçeyi unutmuş Türkmenlerle beraber sayılarının 3,5 milyon civarında olduğu belirtilmektedir.
 
Peki, Suriye’deki bugünkü sorunlar yumağına nasıl gelindi?
 
Aslında her şey, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi olan “BOP”u uygulamaya koymasıyla başladı. İlk önce Saddam’ın Kuveyt’i işgalini (önce organize, sonra da) bahane eden ABD, Irak’ı işgal ve istila etti. Bu yolla Irak yeraltı kaynaklarının da üzerine oturmuş oldu, ayrıca Ortadoğu’da yeni ve büyük askeri üsler elde etti.
Daha sonra belki de kendisinin kurguladığı 11 Eylül Saldırısını sebep gösteren Amerika; Afganistan’a asker gönderdi ve orayı da denetimi/hegemonyası altına aldı. Neden Afganistan? Çünkü Afganistan Rusya’nın büyük ideali olan sıcak denizlere inme ve genişleme politikasının ulaştığı son noktaydı. ABD bu hareketiyle zaten eski gücünde olmayan Rusya’nın önünü de kesmiş oldu.
Hemen ardından başlattığı Arap Baharı harekâtıyla da Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Yemen ve Mısır’ı kolayca yeni hegemonyalarına ekledi, buraları da usulünce sömürmeye başladı. Mısır’dan doğuya doğru harita üzerinde ilerlediğimizde gördüğümüz İsrail zaten kendi çocuğuydu, Ürdün ve Suudi Arabistan ise asla bağımsız olamamış ve daima Amerika ile birlikte hareket eden modern sömürgeleriydi. Arabistan denilen sözde devlet ABD’nin Ortadoğu’daki bütün harekâtlarına hem askeri yönden hem de maddi yönden en üst düzeyde katılmamış mıydı? Başka bir Arap ülkesi olan Irak’ı beraber bombalamamışlar mıydı? Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de aynı kategorideki devletler olarak, her zaman ABD’ye hizmet etmeye devam etmişlerdir.
Durum böyle iken, ABD açısından Ortadoğu’yu tamamen kontrol edebilmek için, hizaya getirilip terbiye edilmesi gereken iki devlet daha vardı. Bunlardan biri Suriye diğeri de İran’dı. Fakat ABD’nin BOP kapsamında sürdürdüğü müdahale ve harekâtlara baktığımızda, bu müdahalelerin rasgele olmadığını görmekteyiz. Evet, bu ülkelerin her biri ABD için ayrı birer hedef ve ayrı ayrı kazanımlar… Ama bu manzaraya baktığımızda, asıl hedefin bütün bu ülkelerden başka bir ülke olduğu hemen ortaya çıkmaktadır. Kuzeyi Karadeniz ve Rusya, batısı Ege denizi ve Yunanistan, Doğusu ABD’nin kontrol ettiği Afganistan, güneyi Irak, İsrail, Suudi Arabistan, güney doğusu İsrail, Mısır, Libya ve Tunus gibi ülkelerle kuşatılan bu hedef ülke maalesef ki, Türkiye’dir! Sakın unutmayalım, Suriye ve İran’dan sonraki nihai hedef Türkiye’dir. Hatta ABD için şartlar uygun gelişirse, belki Suriye’den sonraki ilk hedef Türkiye olacaktır!
Bölgede ABD açısından çetin ceviz olarak görülen üç ülke vardır. Haydut veya şeytan devletler olarak dillendirilen bu devletler; İran, Suriye ve (gizli haydut) Türkiye’dir. Türkiye ve İran’a müdahale için henüz çok erkendi. Onun için bu iki ülke şimdilik kaydıyla kontrollü olarak yıpratılıp zayıflatılmalı ve günü geldiğinde yapılacak nihai müdahaleye hazır hale getirilmeliydi. Takvimler 15 Mart 2011’i gösterdiğinde, müdahale için en uygun ülke, yani sıradaki av Suriye idi. Üstelik Suriye’ye yapılacak müdahale ile bir taşla birkaç kuşun aynı anda vurulması fırsatı da vardı.
O yüzden vekâlet savaşları yöntemi ile harekete geçildi, ilk vekâlet ise başındaki yönetici BOB’un Eş Başkanlarından biri olan Türkiye’ye verildi. Gerekli para, Arabistan ve Katar tarafından karşılanacaktı. İşte o yüzden kardeşim Esad, bir günde düşmanım Esed’e dönüştü!



Peki, Suriye harekâtıyla ve Türkiye’yi kullanarak ABD’nin Suriye’de vurmayı planladığı o birkaç kuş neydi?

1. Bölgedeki İran hariç bütün ülkeler ABD’nin kontrol ve hegemonyası altında olduğu halde, Suriye Rusya’nın kontrolü altında olan tek ülkedir. Bu harekât başarı ile tamamlanırsa, Suriye de ABD hegemonyasına sokulacak ve Rusya’nın bölgedeki etkinliği kırılarak, Akdeniz havzasının tamamında ABD borusu öter hale getirilecektir.
2. Suriye’deki üsler Rusya’ya değil ABD’ye hizmet eder hale gelecektir.
3. Suriye’nin yeraltı kaynakları ABD’nin lehine kullanılacaktır.
4. Bölgede İsrail’in güvenliği ve bekası garanti altına alınacaktır.
5. Bu harekât kapsamında Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kürdistan kurdurulmak suretiyle, İsrail’e kardeş ve ABD’nin her istediğini yapmak zorunda olan kukla bir devlet daha yaratılarak İsrail’in yalnızlığına son verilecek.
6. Türkiye’nin bölgedeki etkinliği azaltılarak yıpratılmasına katkı sağlanacak.
7. Her şeyden önemlisi de nihai hedef ülke olan Türkiye güneyinden tam 911 kilometrelik çok uzun bir şeritten kuşatılmış olacaktır.
Bu kuşatmaya, Rusya açısından baktığımızda ise; aslında Rusya’nın, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kürt Devleti kurulmasına bir itirazı yoktur, hatta işine gelen bir durumdur. Fakat Rusya’nın Suriye’de bulunan deniz, hava ve kara askeri üsleri, Rusya’nın sıcak denizlere inme idealinin ete kemiğe bürünerek gerçekleştirilebilmiş tek tarafıdır. Rusya’nın Ortadoğu’yu ve Akdeniz’i dinleyebildiği, izleyebildiği, gözetleyebildiği, istihbaratını alabildiği, icap ettiğinde Akdeniz’de ben de varım diyebildiği ve ABD’ye karşı gövde gösterisi yapabildiği tek yer Suriye’dir ve buradaki üsleridir. O yüzden Rusya ne olursa olsun Suriye’den vazgeçmeyecektir.

Rusya’yı Suriye’den ve oradaki çıkarlarından vaz geçirebilecek tek şey, büyük bir askeri yenilgidir ki, bu da öyle kolay bir şey değildir. Zaten Rusya, Suriye’den vazgeçmeyeceğini çok kararlı bir şekilde, daha krizin ilk günlerinden itibaren göstermiş ve ABD’ye karşı bölgede askeri, siyasi ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmiştir.
Mesele Suriye’yi kimin ve nasıl yönettiği / yöneteceği meselesi değildir. Mesele Suriye’nin kimin kontrolünde kalacağı meselesidir. Dolayısı ile Esad değişse bile bu politika değişmeyecektir. Rusya Suriye’de hali hazırda sürdürdüğü harekâtına devam ederken, fırsat buldukça da Türkiye’yi, sopa & havuç yöntemi ile kendi tarafında konumlanmaya zorlamaktadır. Kendi tarafında kaldığı sürece Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtına destek vermekte veya en azından sessiz kalarak zımnen destek olmakta, PYD’yi desteklemekten biraz uzak durmakta ve Suriye’deki Türkmenlere de pek dokunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin ABD tarafına kaymaya başladığını gördüğü anda, hemen Kürt kartını çıkarıp PYD’yi desteklemeye başlamakta, Fırat Kalkanı Harekâtı’nı engellemekte, Türkmenlere ve diğer muhalif gruplara karşı çok acımasız saldırılar gerçekleştirmektedir. Görünen odur ki, Rusya’nın oluru olmadan Türkiye’nin Suriye’deki harekâtı, bundan sonra da çok zorlu olacaktır.
Fakat burada gözden kaçırılmaması ve üzerinde dikkatle durulması gereken bir nokta vardır ki, batının da doğunun da Türkiye’ye karşı mutabık olduğu ve müşterek hareket ettiği proje, Kürt projesidir. Çünkü Doğu (Rusya, İran, Çin) Türkiye’nin doğusunda toprakları Karadeniz’e kadar ulaşan bir Kürt devleti kurdurmak suretiyle, o kukla Kürt devletini Türkiye ile Türk dünyasının arasına adeta bir kama gibi sokmak suretiyle, Türkiye ile Türk dünyasının bağlarını koparmaya ve Turan’ı (Türk Birliğini) engellemeye çalışmaktadır. Türkiye ve Türk dünyasının küresel bir güç olmasını önlemenin en etkili yolu da işte budur. Karadeniz bölgesinde, PKK terör örgütüne destek olacak bir halk ve destek alt yapısı olmadığı halde, PKK’nın fırsat buldukça Karadeniz taraflarına yayılma ve açılma hamlelerine bu gözle bakılmalıdır. Kuzeyde Karadeniz’den Irak’a kadar uzanan bir kama…
Diğer yandan Batı’nın (ABD ve saz arkadaşları ve aynı zamanda Doğu’nun) aramıza sokmak istediği başka bir Kürt kaması daha vardır. Bu kama da Irak’tan başlayıp Suriye üzerinden devam edip Akdeniz’e kadar uzanacak olan kamadır. Süleyman Şah Türbesi’nin Türkiye’ye tahliye ettirilmesinin sebebi de, aslında bu kamaya yer açmak idi. Bu olaya da bu gözle bakılmalıdır. Buradaki amaç ise, kurulacak Kürt devleti (İlerde İsrail’e devredilecektir) ile; Türk dünyası ile Müslüman dünyasının maddi ve manevi bağlarını tamamen kopartmaktır!
Eğer bu iki kama, doğuda güneyden kuzeye, güneyde ise doğudan batıya sokulabilirse, Türkiye’nin etrafının kuşatılması da tamamlanmış olacaktır. İşte Türkiye’nin biraz gecikmeli de olsa başlatmış olduğu Fırat Kalkanı Harekâtı, güneyimizde doğudan batıya yani Akdeniz’e kadar sokulmak isten bu kamayı tam da ortasından kırma girişimidir. Özcesi, emperyalist kuşatmayı yarma girişimidir. Bu yüzden Türkiye, bu harekâtta başarılı olmak zorundadır. Bu Türkiye’nin hem kendi bekası açısından, hem de Müslüman ülkelerin uyandırılması ve emperyalizme karşı mücadele etmelerinin sağlanması, yani onların bağımsızlıkları ve bekaları açısından da çok önemlidir.
Bu tezgâhın farkına varan devlet aklı ile harekete geçen Türkiye; 24 Ağustos 2016 tarihinde başlattığı harekâtla, önce Cerablus’u ve sonra Dabık’ı ele geçirdikten sonra El Bab’a doğru yürümüştür. Bu yazının kaleme alındığı tarihte, El Bab’da Türk ordusu tarafından büyük oranda hâkimiyet sağlanmış olmakla birlikte, çatışmalar hala sürmekteydi. Türk Hükümeti tarafından bir sonraki hedefin Menbiç ve Rakka olduğu açıklanmıştır. Menbiç hedefi Türk devlet aklına uygun bir hamle olmakla birlikte, Rakka konusunda tekrar tekrar düşünülmelidir.

Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’nın amacı; tabi ki, sadece araya sokulan Kürt kamasını kırmak değildir. Türkiye’nin bu harekâttan beklentilerini kısaca şu başlıklar altında özetlemek mümkündür:

1. Türkiye’nin güneyinden kuşatılmasını önlemek.
2. Türkiye’nin güneyinde yeni bir kukla Kürt Devleti kurulmasını önlemek.
3. Kurulması planlanan Kürt Devleti yolu ile Türkiye’nin İslam dünyası ile olan bağının koparılmasını önlemek.
4. Güneyde kurulacak olan ikinci bir Kürt Devleti yolu ile Türkiye’nin bölünmesini tetikleyebilecek şer olayların önüne geçmek.
5. İsrail’in güçlenip genişlemesinin ve Türkiye sınırlarına kadar yayılmasının önüne geçmek. Zira Türk devlet aklı Arz-ı Mevud’u ve Yahudi emellerini unutmamaktadır.
6. Suriye’deki Türk varlığını yok olmaktan kurtarmak ve Suriye Türkmenlerinin güçlenmesini sağlamak.
7. Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak.
8. Bölgede tehlike olarak görülen IŞİD, PYD gibi terör örgütlerini bölgeden temizlemek ve bölgeyi güvenli bir bölge haline getirmek.
9. Türkiye’nin başına uzun zamandır sıkıntı oluşturan mülteci problemini çözmek, mültecileri Türkiye’den çıkararak burada tesis edilecek güvenli bölgelere yerleştirmek.
10. Mümkün olduğu kadar ele geçirilen bölgelerde kalmak.
11. İmkânı olursa, ele geçirilen yerlerden çıkmamak.
12. Çıkılmak zorunda kalınırsa da orada özerk bir yapı / yönetim oluşturmak ve o yapının garantörlüğünü alarak çıkmak.
Lakin yeri gelmişken, Suriye’nin de diğer bağımsız ülkeler gibi, kendi devlet sınırları içinde hükümran bir ülke olduğu düşünülürse, Türkiye’nin ve ABD’nin Suriye topraklarında yürütmekte oldukları bu harekâtın uluslararası hukuka uygun olmadığını da söylemek zorundayız. Burada Rusya’nın durumu, Türkiye ve ABD’den farklıdır. Çünkü Rusya, hükümran ülke olan Suriye’nin daveti üzerine ve anlaşmalı olarak bu ülkede bulunmaktadır. Bu noktada, Türk ordusunun Suriye’de bulunmasının meşru olmadığını belirtmekle birlikte; 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması’nın 7. maddesi ile Suriye Türkmenleri konusunda Türkiye’ye garantörlük verilmiş ve yine aynı anlaşmanın 13’üncü maddesine göre de bazı haklar tanınmıştır. Tarihçiler ve uluslararası devletler hukuku konusunda uzman olan devlet görevlilerince bu anlaşma tekrar masaya yatırılmalı, üzerinde titizlikle çalışılmalı devletimizi yönetenler ona göre yönlendirilmelidir. Türkiye Suriye’de bulunmasını meşrulaştırmak adına, bu maddeleri ön plana çıkarmalı ve bu anlaşmadan doğan haklarını korumak üzere orada bulunduğunu uluslararası kamuoyuna sık sık deklare etmelidir.
Eğri oturup doğru konuşacak olursak: Türkiye’nin, Suriye tarafından terörist olarak görülen muhalif unsurlara arka çıkması, eğitmesi, donatması ve hatta birlikte harekât yapması; Baba Hafız Esad döneminde Suriye’nin, bizim terörist olarak gördüğümüz PKK’ya sahip çıkması, eğitim kampları kurdurması, silah ve malzeme vermesi, koruyup kollaması arasında bir fark yoktur. Yani bir anlamda, Suriye’nin yıllar önce komşusuna yaptığının aynısı, şimdi komşusu tarafından kendisine yapılmaktadır. Ne diyelim? Arapçası “Men dakka dukka”, Türkçesi de “Etme bulma dünyası…” Fakat ne olursa olsun; Türkiye kendisini saran emperyalist kuşatmayı yarmak, Türk ve İslam âlemi ile arasına sokulmaya çalışılan kamaları kırmak zorundadır. Çünkü mevzubahis olan vatandır.
Bu arada Dabık ve El Bab yerleşim birimlerinin Türk tarihi ve İslam inanışı yönünden çok özel yönleri de bulunmaktadır.
Türkiye sınırına sadece 20 km mesafedeki Dabık; Türk tarihindeki ünlü Mercıdabık Zaferi’nin kazanıldığı yerdir.

Yavuz Sultan Selim komutasındaki Türk ordusu ile Kansu Gavri komutasındaki başka bir Türk ordusu (Memluk) 24 Ağustos 1516 günü Dabık Ovası’nda karşı karşıya gelmiştir. Yapılan savaşta, Arap coğrafyasını Osmanlı Türklerine açan Mercıdabık zaferinin kazanılmasıyla, bölgede tam 402 yıl sürecek Türk hâkimiyeti Dabık’ta başlamıştır. Bu nedenle, Türkiye tarafından Suriye’de başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı da, bu sembolizme uygun bir şekilde, Mercıdabık Zaferi’nin kazanıldığı gün olan 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılmıştır.

Diğer yandan, hadislere göre Mehdi komutasındaki İslam ordularıyla Deccal komutasındaki "Romalı" yani batıdan (Amikiye, Hatay tarafından) gelecek gayrımüslim orduları Dabık'ta çarpışacaklardır. Yani Dabık, üç büyük dinde de yer alan “Kıyamet savaşı”nın mekânı olarak görülmektedir. Hıristiyanlar buna “Armageddon” ismini verirken, İslam dünyasında ise bu savaş, “Melhame-i Kübra” (Büyük Kıyım) olarak geçmektedir. Rivayete göre bu büyük savaşta, Müslüman orduları galip gelecek, savaşın sonunda ise İsa Mesih yeryüzüne inecek ve yönetimi devralacaktır.
Arapça’da “kapı” manasına gelen el-Bâb ise; IŞİD’in Suriye’nin kuzeyindeki en önemli direniş noktası olup, Halep’e 40 km mesafede bulunmaktadır. Daha da önemlisi, IŞİD’in en çok vurgu yaptığı, dünyanın sonunu getireceği rivayet edilen Kıyamet Savaşı’nın yapılacağı Dâbık’a da yaklaşık 40 km uzaklıktadır. Şayet IŞİD burada tutunamazsa, Kuzey Suriye’yi kaybedecek ve yaklaşık 100 km güneydoğudaki başkenti Rakka’ya çekilmek zorunda kalacaktır. Böyle olunca da IŞİD; kendi mitolojisi ve propagandasının önemli bir unsuru olan Dâbık’ı kaybetmiş olacaktır. Böylece, önemli bir propaganda üstünlüğünü ve psikolojik savaşı da kaybedecektir. Onun için El Bab’a canları pahasına sarılmaya ve direnmeye devam etmektedirler.
Örgütün İngilizce olarak yayımladığı dergisinin adı “Dâbık”, Arapça olarak neşrettiği derginin ismi ise “Konstantiniyye” yani İstanbul’dur. Bu yayınlarına göre, IŞİD’in yakın hedefi İstanbul; uzun vadeli hedefi ise Roma (Vatikan)’dır. Dikkat edilirse onlara göre İstanbul hala kurtarılmış bir şehir değildir. Bu nedenle de IŞİD’in en büyük düşmanlarından biri de Türkiye’dir! Türk ordusu mensuplarını da “Dinden Çıkmış”, “Dönmüş”, “Dönek”, “Hain” (Ridde, Mürted) olarak görmektedirler. Bu yüzden de acımaları yoktur.
Hem Doğu’daki hem de Batı’daki bütün Türk düşmanlarının eskiden beri kullanageldikleri bu Kürt kartı, şimdi olduğu gibi bundan sonra da kullanılmaya devam edilecektir. Bu kartı ve diğer kartları boşa çıkarmanın yolu ise; Türkiye’nin askeri ve ekonomik yönden çok güçlü olmasına ve Turan ülküsünü gerçekleştirebilmesine bağlıdır.
Kart olarak kullanılan bu Irak ve Suriye Kürtlerine gelince; Yahudilerin deyimi ile Pesah oğlu Mesut Barzani’nin yönetimindeki Kürtlerin Yahudi bağlantıları dikkatlerden kaçırılmamalı, Suriye Kürtleri denilince ise çok daha temkinli olunmalıdır. Zira 1915 Ermeni Tehciri Kanunu ile Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesinden göç ettirilen Ermenilerin çoğu bu bölgede iskan edilmiş ve yaşamlarını rahat devam ettirebilmek için biz Ermeni’yiz demektense Kürt’üz demeyi tercih etmişlerdir. Bu nedenle bölgedeki “Kripto Ermeni”ler konusu daima akılda bulundurulmalıdır. Sadece şu anda harekâtın devam ettiği El Bab ve civarındaki köylere dahi yerleştirilen ermeni nüfus, ABD arşiv belgelerine göre 8000 civarındadır. Diğer yandan, basına yansıyan haberlerin aksine olmak üzere El Bab’da ve Rakka’da IŞİD’e önemli bir halk desteği vardır. Üstelik Rakka’daki IŞİD mensuplarının bir bölümü, maalesef ki Türkmen’dir.
Suriye kazanı kaynamaya devam ediyor…

IŞİD konusunda daha fazla bilgi için bkz.:
Hasip Sarıgöz, makale,
“Şeytan’ın Şövalyeleri”(https://www.academia.edu/…/%C5%9Eeytan%C4%B1n_%C5%9E%C3%B6v…)

Barzani için Bkz.:

TÜRK DOSTU SANILAN BARZANİ ASLINDA KİMDİR?

http://www.dorukturk.tv/…/turk-dostu-sanilan-barza…/186.html

Barzani Ailesi'nin Yahudi olduğu ortaya çıktı
http://www.hurriyet.com.tr/barzani-ailesinin-yahudi-oldugu-


Barzaniler ve İsrail


1670 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BAHRİ KILIÇEL: TÜRK ORDUSUNUN TEMEL TAŞI KAHRAMANLARIMIZ - 28/12/2019
Hepinizi saygıyla selamlıyorum . Son TEMAD Temsilciler kurulu toplantısı ile ilgili yazdıklarım ve orada yapmış olduğum konuşma nedeniyle Yüzlerce meslektaşlarımdan Teşekkür, Beğeni, Destek aldım.
Bahri KILIÇEL, TEMAD Temsilciler Kurulu Toplantısı’ndaki izlenimlerini yazdı - 28/12/2019
O arkadaşlar daha dün sizlerin arkadaşları değil miydi? Onlar hemen; hain, tehlikeli, bölücü ve nerdeyse ermeni ilan ediyorsunuz biraz insaflı olun.
Hamdi ÖYKE: ASSUBAY MESLEĞİNİ İLKE EDİNENLER - 16/12/2017
Assubaylar ve emeklileri olarak haklarımızı alırken çatışmacı, ayrıştırıcı söz, yazı ve eylemlerle değil, taktiksel hatalara düşmeden, birleştirici, hukukun üstünlüğüne saygılı, muhataplarla diyalog halinde, geniş katılımlı, bütünleyici stratejiler..
Selçuk İçer: CUMHURİYET’İN FAZİLETLİ ASSUBAYLARI... ! - 29/10/2017
Büyük ATATÜRK ,Cumhuriyet Fazilettir .. Cumhuriyeti biz kurduk siz yaşatacaksınız 94 ncü yılında Cumhuriyet ve Assubaylar Cumhuriyeti“Kanlarıyla” yaşatan Asb.lar
Hasip Sarıgöz: DEDİNİZ… - 04/04/2017
“Öcalan’ın gerçekten bir ‘Rehber’, ‘Lider’ rolü var” dediniz.
Hasip SARIGÖZ: AMERİKA… - 09/01/2017
Yıl 1786 idi. İlk defa, ABD bandıralı bir gemi Osmanlı limanlarından birine yanaştı. Adı “Grand Türk” idi…
Hasip SARIGÖZ: PARTİLİ!! - 18/12/2016
Partili olmak taraf olmaktır! İcabında, partisinden olmayanlara karşı olmaktır!
Müyesser YILDIZ: Bir Komutan Milleti Bırakıp Kaçar mı? - 11/11/2016
“Ata'nın Huzurunda Ordu-Millet El Ele” başlıklı “balon uçurma” etkinliğini yazacağım.
Özdemir İNCE: ’Şeriat Türkiye’de ancak darbeyle iktidara gelebilir’ - 06/11/2016
Kemal Karpat "Şeriat Türkiye’de ancak darbeyle gelebilir" (Radikal, 4.12.06) diyor.
 Devamı
Site Haritası
KİTAP ÖNERİLERİ
Prof.Dr. Cihan Dura, Sömürgeleşen Türkiye


Prof.Dr. Cihan Dura, Ataname


Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında
(AB-D Tarafından Yerli İşbirlikçileri ile Kuşatılan Türkiye) 


M.Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye


Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Sızıntı


Barış Pehlivan, Barış Teroğlu, Metastaz


Alev Coşkun, Tarihi Unutmamak


Prof.Dr.Emre Kongar, 21. Yüzyılda Türkiye


Prof.Dr.Emre Kongar, Yakın Tarihimizle Yüzleşmek


Rıza Zelyut, Osmanlı'da Oğlancılık


Merdan Yanardağ, Türkiye Nasıl Kuşatıldı?


Prof.Dr. Sina Akşin, Yakın Tarihimizi Sorgulamak


Nurten Arslan. Küçük Anılarda Büyük Sırlar, 5 cilt
Biyografik Roman Tarzında Atatürk ve Yakın Tarih


Soner Yalçın, Samizdat


Soner Yalçın, Saklı Seçilmişler


Erol Toy, O'na Katılmak, Dünden Yarına Türkiye Cumhuriyeti


Prof.Dr. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün El Yazıları


Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu


Laik, Demokratik, Hukuk Sevleti Türkiye Cumhuriyeti'ni Ortadan Kaldırmaya Yönelik İç ve Dış İrticai Örgütler


Prof.Dr. İlber Ortaylı, Zaman Kaybolmaz


Prof.Dr. İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk


Süleyman Duman, Kütahya-Eskişehir


Anılarla Mayıs 1970 - Ocak 1975 Astsubay ve Eşlerinin Hak ve Adalet Arama Mücadeleleri
Yazar: Abdullah İnaler


Cengiz Özakıncı, İblisin Kıblesi
(Türkiye'nin Üniter ve Laik Yapısını Hedef Alan AB-D
Bunun için neler yaptı?
Belgeleriyle Tarihe Tanıklık Edeceksiniz)


Cengiz Özakıncı, Türkiye'nin Siyasi intiharı Yeni - Osmanlı Tuzağı
(Bugün Olanları, Yarın Olabilecekleri, Tarihi Benzerlikleri, Belgeleri ile Anlatmakta Olan Bir Eser)


Cengiz Özakıncı, Kalemin Namusu, Türk Savun Kendini


Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı


Ali Tayyar Önder - Türkiye'nin Etnik Yapısı ve Açılım


Cengiz Özakıncı - İblisin Kıblesi Kitabına Ait Program


Prof.Dr. Necati Demir ile Türk Tarihi Üzerine 19 Mayıs Programı-1


Prof.Dr. Necati Demir ile Türk Tarihi Üzerine 19 Mayıs Programı-2


Cengiz Özakıncı:Türkiye Cumhuriyeti'nin Yerli ve Milli Kökleri


Cengiz Özakıncı:1989 Sonrası Türkiye’de Küreselci Emperyalist Operasyonlar.
Dersim iftiraları-Kanal İstanbul, Monrö Bağlantısı-Atatürk ve Laikli İlkesine Yönelik Psikolojik Harekat Nasıl ve Neden Başladı

Cengiz Özakıncı: ABD’de Ulusal Demokratik Cumhuriyet’in Temelleri
Amerika'da okullarda öğrencilere okutulan Ulusal Ant
- Atatürk'ün Eğitim Sistemi


Amerikan Ulusal Andı

"Pledge of Allegiance - Brody Middle School"



Türkiye'de "Öğrenci Andı" Pkk ile Açılım Döneminde Kaldırıldı.13.10.2013
Prof.Dr. Erol Manisalı: Amerika'nın yürüttüğü karşı devrim


GENÇLİĞE HİTABE
Analiz

AKP-BDP çatısı altında Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmeye çalışanlar, 18 yıl önce (1993-1994) Kürt-İslam çizgisindeki Yeni Zemin’de örgütlenmiş... 3.6.2011-Yeniçağ 
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/-51438h.htm
Yeni Zemin Dergisi Konu Başlıkları:
https://katalog.idp.org.tr/dergiler/610/yeni-zemin



Yıl 1993; Sayın Recep Tayyip Erdoğan (Refah Partisi İstanbul İl Başkanı, MKYK Üyesi) Sayın Bülent Arınç (Refah Partisi MKYK Üyesi) ve Sayın Mehmet Metiner (Yeni Zemin Dergisi Genel Yayın Yönetmeni).


Yıl 1993; Sayın R.Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Mehmet Metiner birlikte bir açık oturumda


Türkiye'nin siyasi yapısının islami yönde değiştirilmesini temel hedef edinmiş Yeni Zemin Dergi Yazarları, TSK yapısının değiştirilmesini de misyon edinmiş.

Aynı zamanda eyalet, hilafet gibi söylemlere sahip Em.Tuğg. Adnan Tanrıverdi 15 Temmuz 2016 sonrası TSK'da yaptırdığı değişiklikleri sıralıyor:


İçişleri Eski Bakanı Sadettin Tantan'ın HÜDA PAR ve Hizbullah Tespitleri