Mehmet EROL
mehmeterol09@hotmail.com
Asker Hakları-1
23/05/2013
Saygıdeğer meslektaşlarım; Bir yılı aşan bir sürede Örgütlü çatımız TEMAD’ın
öncülüğünde yapılan etkinlikler neticesinde Astsubay toplumunun sesinin kamu
oyuna duyurulması sağlanmıştır. Ancak; yaşanan sıkıntılar göstermiştir ki; Askeri personelin
haklarını savunacak bir mekanizma mevcut değildir. Her ne kadar TEMAD bu işlevi
yapmaya kalkmışsa da; önceleri olumlu giden bu havanın TEMAD’ın inisiyatifi
dışında gelişen” PES DİYEN ASSUBAYLAR”
hareketinin yarattığı ŞOK etkisi,
Yetkili makamları beklemediği bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Bunun
neticesinde de bir sorumlu aramışlar ve meşhur 2 Mayıs 2012 günkü bildiri ile
de TEMAD’ı çalışan personeli kışkırtmakla suçlayarak kenara çekilmişlerdir.
Ancak; kamu oyundan gelen tepkiler neticesinde on gün sonra bildiriyi
değiştirmek zorunda kalmışlardır. O günden sonra da TEMAD ile olan ilişkilerini kesmişlerdir.
Bunlar bilinen ve yaşanan gerçeklerdir. Genelkurmay karargahının tahmin edemediği şey ise Astsubayların
ister emeklisi olsun, ister çalışanı olsun bir araya gelerek kendisine karşı
cephe almalarıydı. Buna karşılık Karargah hangi akla hizmet ettiği bilinmeyen
bir karşı saldırıya geçerek meşhur DİSİPLİN Kanununu çıkartarak, çalışanları susturabileceklerini
zannederek baskı ve tehdit mekanizmasını devreye soktular. Çeşitli tarihlerde kıtalarda herkesin gözü
önünde aleni tehditler, aşağılamalar, Meslekten atarım olguları furya gitmeye
başladı. Bu tehditler askeri ceza kanununa göre suç olmalarına rağmen, yapanlar
hakkında hiçbir işlem yapılmadı aksine sesini biraz yükseltmeye kalkanlar
hakkında işlem yapıldı. Örnek çok; Mesela ağrı da Twitter de “Keneral” kelimesi kullandı diye tiwit attığı iddia edilen Astsubay meslektaşımız,
olmayacak şekilde (cezası bir ay hapis olan bir olay) gözdağı vermek için tutuklama
yoluna gitmişlerdir. Zannedersiniz ki bu meslektaşımız vatana ihanet etmiş
gizli bilgileri ele geçirmiş ve düşman ajanlarına menfaat karşılığı satmış. Yani
düşman askerine yapılan muameleyi kendi personeline uygun görerek. Yeni bir
cephe açmıştır. Bütün bu olgular üst üste konulduğunda Çalışan personelin
hak ve hukukunu koruyacak bir mekanizmanın eksikliği karşımıza çıkmaktadır. Genelkurmay başkanlığı da bu eksikliğin farkına vardığından,
astları ile irtibat sağlayacak mekanizma olarak etkisiz ve yetkisiz de olsa KUVVET
ASTSUBAYLIĞI’nı ihdas ederek hayata geçirmiştir. Ancak; bu yapılanmanın da Astsubaylar nezdinde GÜZİN ablalıktan
öteye gitmeyeceği hissiyatı hakim olmuştur. İktidarın açılım politikasında
uyguladığı AKİL ADAMLAR pozisyonundan öteye gidememişlerdir. Ortada büyük bir GÜVEN bunalımı
bulunmaktadır. Geldiğimiz aşamada TSK içerisinde her tarafın haklarını
koruyacak yeni bir mekanizmanın oluşturulması kaçınılmaz görünüyor. Değişen Türkiye de değişimin dışında kalanların sistemin
altında kalması kaçınılmazdır. TSK leride bu değişimin dışında kalmayacaktır.
Kalması da mümkün değildir. Şimdi yaşanan budur ve Genelkurmay bu değişimi en
az zararla atlatmanın hesaplarını yapmaktadır. Yeni hazırlanan Personel kanunu taslağını kamuoyuna açarak
verdiği mesajla Astsubaylara “sizin durumunuzu biliyorum ve iyileştirmeye
çalışıyorum. Sesinizi kesin ve bekleyin” denilmektedir. Bugünkü komuta
kademesinin bu noktaya gelmesi iyi bir işaret olmasına rağmen yetersizdir. 1960 lı yıllarda komuta kademesinde bulunanlar da iyi
komutanlardı ve astlarının haklarını da sonuna kadar koruyan komutanlardı.
Ondan sonra gelenler önce 1967 yılında 926 sayılı kanunun kabul edilmesiyle
birlikte mali yönleri istedikleri yönde kanalize etmenin yöntemini geliştirerek
kendilerine emanet edilen halkın bütçesini kendi çıkarları yönünde kullanmaya
kalktılar. 1975 yılındaki olaylar bu nedenle meydana geldi. Daha sonraları 1980
den sonra da yavaş yavaş makası açmaya başladılar. 90 lı yılların ikinci
yarısından itibaren de tek taraflı olarak sadece kendilerini düşünmeye
başladılar. Bunun neticesinde de bugünkü Personel kanunundaki açık ve net
olarak sizlere sunulan adaletsiz durum yaratıldı. Kendilerine gelince isim ve
makam uydurularak esas maaşa ek olarak bir sürü tazminatlar yaratıldı. Bunlar
sadece çalışanlara verilenler. Emeklilere gelince onların durumu içler acısı
açlık sınırında gezinip duruyorlar. Yeni Taslakta da verilecek gibi görünen
iyileştirmeler incelendiğinde çalışırken aldıkları ile emekli oldukları zaman
alacakları emekli aylıkları arasında ki fark şimdi %45 iken Kanun yasalaştığında
oran %40 a düşecektir. Kabul edilmemesi gereken durum budur. (Ben 1992 yılı
Mart ayında emekli olduğumda maaşım 3.300.000 Lira idi. Emekli maaşım ise
2.400.000 lira olarak bağlanmıştı. Yani %72 şimdi ki durum ile kıyaslayın
bakalım zararda olan kim..) Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı yetkili makamlarda
bulunanların inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemli olan mali konuları
Genelkurmayın işleri arasından çıkarmak gerekmektedir. Ordunun mali konularla
uğraşmasının anlamı yoktur. Mali konular doğrudan Milli Savunma Bakanlığına bırakılmalıdır. Gelelim esas konumuza: Personelin hak ve hukukunu koruyacak bir mekanizmanın
kurulması; Mevcut yasalar çerçevesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinin cefakar personelleri, çalışma
hayatının içinde olmalarına rağmen, kolektif çalışma ilişkilerinin dışında
tutulduğu görülmüştür. Askeri personel, sendika, toplu pazarlık ve grev haklarından
şu veya bu ölçüde mahrum olan kesimlerle birlikte gündeme gelmektedir. Şüphesiz ki, bu algılama, askerlik kurumunun ayırt edici
niteliği (yasal silah tekeli), işlevi (ulusal güvenlik), örgütsel tarzı
(hiyerarşi, disiplin) ve yüklendiği değerlerle (cesaret, fedakarlık) yakından ilgilidir.
Oysa, askeri personelin sendikal
örgütlenmesi konusu bir vakıadır, Bu vakıanın uluslararası hukukta yeri
olduğu gibi askeri personelin örgütlü olduğu sendikalarla birlikte yaşayan
azımsanmayacak sayıda ülke de söz konusudur. Ülkemizde olduğu gibi, bu hakların
tanınmadığı ülkeler de mevcuttur. T.C Anayasasının 51. maddesinin ikinci fıkrasında, sendikal
hakların bazı sebeplerden dolayı sınırlanabileceği belirtilmiştir. Bu hüküm uyarınca kanunlarla, bazı emekçi
gruplar sendika hakkının kapsamı dışında bırakılmışlardır. Bunun sonucunda da
bu sınırlı ya da yasaklı grupların hak ve menfaatlerini nasıl savunacakları sorunu
ortaya çıkmıştır. “C. Sendika kurma hakkı MADDE 51- (Değişik: 3/10/2001-4709/20 md.) Çalışanlar ve işverenler,
üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst
kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme
haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten
ayrılmaya zorlanamaz. Sendika
kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir. Sendika kurma hakkının
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. (Mülga: 12/9/2010-5982/5 md.) İşçi niteliği taşımayan kamu
görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin
niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir. Sendika ve üst kuruluşlarının
tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.(1)” Ülkemizde; çalışanların
kaderlerinin siyasi iktidarların hoşgörüsüne bırakıldığı bilinmektedir. Örneğin; askeri personel, (çalışma hayatının içinde
olmalarına rağmen, kolektif çalışma ilişkilerinin dışında tutulmaktadır.) Çalışma
şartları, çalışma süreleri, sosyal hak ve menfaatlerinin nasıl sağlanacağı gibi
hususlar, çeşitli kanunlar yoluyla belirlenmişse de, siyasi iktidarların
dönemsel farklılıklar arz eden yaklaşımları bu konularda belirleyici olmaktadır. Ülkemizde; askeri personel, zor çalışma koşullarına, düşük ücret
gelirlerine ve gerektiğinde ölümü bile göze almalarına karşın, hak ve menfaatlerini savunmak için bırakın
örgütlenmeyi, sorunlarını dile getirme
hakkına bile sahip değildir. Son 30 yıla damgasını vuran neo-liberal politikaların çok yönlü
olumsuzluklarından
askeri personel de payını
fazlasıyla
almıştır.
Askeri personel,
geniş halk yığınlarının mülksüzleşmesi
ve
yoksullaşması eğiliminin dışında
kalmış değildir.
Maddi yaşam
koşullarının kötüleşmesi
bakımından bağımlı
çalışanlarla ortak kaderi paylaşan askeri personel, bağımlı çalışan
emekçilerden farklı olarak haklarını savunacak örgütlenmelerden
yoksundurlar.
4688 sayılı kanunla
kamu da çalışan memurlara sendika kurma hakkı verilirken Asker emekçileri
sendika kuracak iş kolları arasında gösterilmeyerek sendika kurmak isteyenlerin
önü kesilmek istenmiştir. DEVAM EDECEK. Görüş ve öneriler
için: Kaynaklar : (1)
T.C Anayasası. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |