Bilal YETKİN
bilalyetkin@hotmail.com
KORKUNUN TOHUMLARI
01/11/2012 Dün, içimize atılan korku kültürünün tohumları şimdi kök
salarak, kocaman bir ağaç olup tüm meslek yaşantımızla birlikte hayatımızı da
gölgesi altına aldı. İçimize bu korku kültürünün tohumlarını atanlar ise bizleri
koyun gibi güderek keyifle korku ağacının meyvelerini topladılar ve toplamaya
da devam ediyorlar. Bizlerin, bu vatana kurban oluruz şeklinde ki yeminlerinden
ötürü bizleri koyun zannetmiş olmalılar, ne var ki, doğumla başlayan bu korku
tüm hayatımız boyunca devam ediyor. Öğrenci öğretmenden, halk polisten, çocuk
babadan kadın kocadan, asker komutandan hep korkuyor. Neden? Çünkü tehditle yetişiyoruz şunu yaparsan şöyle olur bunu
yapmaz isen böyle olur, kocaman bir tuğla gibi ceza kanunu kitabı ile bir kaç
sayfadan ibaret ödül yönetmeliğimizde bunun bir göstergesi değil midir? Hal
böyle olunca da korku kültürü ile yetişen ve teslimiyetçi ruh haline sahip
bireyler oluyoruz. Meslek hayatımızda da hemen hepimizin korkuları vardır. Kimimiz ceza almaktan, kimimiz sicilinin bozulmasından, kimi
zor görevle birlikte tayin edilmekten, kimi rencide edilmekten hatta ve hatta
kimi şiddetten korkar. Velhasılı hepimizin çeşitli korkuları vardır. İşte bu
korkular da zaten bilerek, isteyerek, kasten özel olarak şırınga edilmiştir. Bizler rövanşı olmayan ve jübilesini yaptığımız hayatı kendi
istediğimiz şekilde yaşama kararlığını göstermedikçe ve içimizden gelerek,
insanlar inandıklarını yaşamazlar ise yaşadıklarına inanırlar demedikçe,
başkasının istediği gibi yaşamaktansa kendi istediğim gibi ölmeyi tercih ederim
demediği sürece bu korku kültürünü içimizden atmamız mümkün olmayacaktır. Doğan CÜCELOĞLU’nun da söylediği gibi “Her insanın bir gücü vardır. Kişiler güçlerini göz ardı ederler ise
koyun gibi güdülmeye mahkûm olurlar koyun olmayan köyde çoban olmaz.” Bizler koyun olduk mu, çoban olmak isteyen çok olur. Düşünmeyen, sorgulamayan, hiç düşünmeden uygulayan
robotlaştırılmış bir topluluğu yönetmek ne kadar zor olur sizce? Şimdi sizlerden kendinize bir soru sormanızı istiyorum. Meslek
hayatınız boyunca haksızlığa uğradığınızı düşündünüz zamanlarda kaç defa yazılı
dilekçe ile müracaat da bulundunuz? Kaç defa bu hakkınızı, içinizde o korku kültürü ağacın
yaprakları kımıldamadan aradınız? Uzun yıllar görev yapmış meslektaşlarımdan,
iki elin parmağını geçmez dediklerini, duyar gibiyim. Bilmek, gerek bilinçlenmek, gerek farkında olmamak adına bundan
15-20 yıl öncesinde bizlerin üniversite
okumaması için mümkün olan her türlü
zahmet ve engeli önümüze çıkarıyorlardı. Şimdi artık engel olamıyorlar, doğrusu
engel olmaya gerek de duymuyorlar sebebini hiç düşündünüz mü? Sebebi gayet
belirgin, açık öğretim okumanın
günümüzde hukuka dair başka kitaplar okumaktan daha zararsız olduğunun
farkındalar da ondan. Yeter ki hukuk bilmeyelim hak aramaktan yoksun olalım da
başka ne okursak okuyalım. Ne bilirsek bilelim beynimiz farklı konulara
yoğunlaşsın. Bilindiği üzere tarihte İngilizler Hint alt kıtasına logaritma
cetveli ezberleterek zihinsel soykırım uygulamışlardır. Şimdi bu bize yapılanın
İngilizlerin Hintlere yaptığından farkı var mı? Varsa eğer neden kıt’a larda
halen görev yapan meslektaşlarımız Türkçe sınavına tabi tutuluyor? Zihinleri
gereksiz yere meşgul ediliyor. Sizce de çok açık bir şekilde zihinsel soykırım
değil mi? Korkutma ve sindirmeye dayalı yapılan eylemlerin tamamının
altında yatan gerekçeler artık hepimiz tarafından bilinmektedir. Bilinmeli ki hepimiz kumsalda çakıl taşları toplayan
çocuklar gibiyizdir. Eğer benim topladığım taşlar arkadaşlarımınkinden biraz
daha farklı ve biraz daha renkli ise bunun nedeni diz kapaklarıma kadar suya
girebilme cesaretini gösterebilmemdedir. Haydi, hep birlikte daha renkli taşlar
için diz kapaklarımıza kadar suya girmeye. Unutmamak gerek ki sancısız doğum
olmaz. Şayet bir hak doğuracaksak sancı çekmemizden daha normal hiç bir şey yoktur.
Hak doğurmak isteyenlere, Bilal YETKİN |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BİR HAK ARAYIŞI BİR HAYKIRIŞ - 03/11/2012 |
Assubay bayramın bu acı hatırasını yaşarken onu yalnız kalmasını istemediğinden olsa gerek ki Albay mikrofona yaklaşıp bağırarak " hatta arabadan askerini de al o da seninle içtimaının sonuna geçsin" diye birde yardımcı aktör verir çavuş rütbesinde, |
VAZGEÇİLMEZLER - 01/11/2012 |
Astın hakkının olmadığı hukukunun her gün çiğnendiği bir ortamda disiplinden bahsederiz |