Amerikan Donanması, Karadeniz, Boğazlar Sözleşmesi Montrö ve Kanal İstanbul ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın, Bulgaristan'daki NATO bakanlar toplantısına katılmadan önce Atina ve Ankara'ya 26.4.2006 tarihinde gerçekleştirdiği ziyarete ilişkin Aytunç Altındal’ın görüşleri ile konuyu incelemeye başlayalım: Aytunç Altındal: Amerikan Deniz Kuvvetlerinin Donanmasının Karadeniz’e çıkma isteği var. Ve bu bizim Montrö Anlaşmamızın 11 ve 12’nci maddeleri ihlal edildiği takdirde çıkabilir. Demek ki Montrö gündemde! Diyor ki Amerika “benim Ak Deniz’deki donanmamı Karadeniz’e çıkartacağım, bana izin vereceksin diyor Türkiye. Bunu Condeleenza Rice Türkiye’ye bildirmiştir. Ama açıklamasını Bulgaristan’a gidecek ya şimdi, Bulgaristan’da Sofya’da yapacak açıklamayı. Montrö’ye göre Boğazlar üzerinde Türkiye’nin egemenlik hakları vardır. Lozan Antlaşmasıyla Türkiye bir millet olduğunu ispat etti. Ama Türkiye’nin bir devlet olduğunu ispat etmesi 29 Ekim’de yapılan Cumhuriyet’in ilanıyla oldu. Lozan olmasaydı bundan 2,5 ay sonra Türkiye Cumhuriyeti olmazdı. Demek ki Lozan ve Cumhuriyetin kuruluşu bağlantılı. Ama devlet olursunuz meşruiyetiniz olmaz. Çünkü o sırada boğazlar bizim kontrolümüzde değildi. Uluslar arası bir konsorsiyum boğazları yönetiyordu. Ve Mustafa Kemal’in girişimiyle Boğazların üstündeki hakları ilga edildi, oraya Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolü getirildi Boğazlara. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Bakın, millet oldunuz, Devlet oldunuz, Egemen devlet oldunuz. Yani uluslararası deniz trafiğini senden izin almadan hiç kimse yönetemez. Buradan, boğazlardan, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçecek olan bütün gemiler sizin izninize tabidir. Ticari gemiler geçebilir, Askeri gemilere geldiğinde; 30 bin tonluk askeri gemiler 21 gün süre için ve 30 bin ton üstüne çıkmadan geçiş yapabilirler. 21 günde gelecek geri gidecek yani. Geri gitmediği takdirde giremez boğazlardan ve buna Türkiye Cumhuriyeti Devleti karar verir. Şimdi Amerika diyor ki; Bu maddeleri değiştirin, diyor. Bu 11 ve 12’nci maddeleri Montrö’nün. Bunları değiştirip benim donanmam orada kalsın, diyor. Ve Bulgaristan’da, yarın orada Amerika’ya 3 tane üs veriyor. Bunlardan bir tanesi Deniz Üssü. Donanma girecek, Amerikan Donanması çıkmayacak mesela. Şimdi bu ne olacak, ne getirecek? (Donanma)Bütün Karadeniz’i dolaşacak. Bakın öyle bir dönemdeyiz ki çok enteresan, bu, dünyada 2 ülkenin işine gelmiyor. Bir Türkiye’nin bir de Rusya’nın. Şimdi Türkiye ve Rusya birlikte hareket ediyorlar. Diyorlar ki “Biz bu Montrö’yü değiştirmeyiz.” Ve Rusya’da diyor ki “Montrö’nün virgülüne bile dokundurtmayız” diyorlar. Amerikalılar da diyor ki; buradaki bazı maddeler değişecek. Ve Condeleenza Rice’ın ziyaretinin sebeplerinden biri de bu. Bütün Kafkaslar, oradan Rusya, Belarus, bütün Beyaz Rusya, Romanya; Bütün Kafkaslar ve Kafkas ötesi dediğimiz bölgelerin kontrolü için gerekli. Akdeniz’de nasıl kontrolü temin ediyorsa; Karadeniz’de hiçbir kontrolü yok ve oraya şimdi bunu sokmak istiyor. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, hepsi bütün bunlarla donanmayı da çıkarttığı zaman Karadeniz’e, Büyük Ortadoğu Projesi’nin üst çatısı da kapatılmış olacak. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) 22 tane Müslüman ülke var. Bunların arasında Cezayir’den başlayarak bunlardan sonra Kafkaslar var. Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan; yukarıda Apazya, tüm Kafkaslardaki Kafkas halkları; bu tarafa geliyorsunuz Rusya'dan teğet geçin oradan Beyaz Rusya var. Romanya, Moldovya, Bulgaristan, Yunanistan, hepsi dahil, bu projenin. Bi de Afrika ülkelerinin bazıları var. Burası, hepsi Osmanlı toprakları ve Dünya Hakimiyetini sağlamak istiyorsanız, Dünyada Egemenliği sağlamak istiyorsanız bu anlattığım 22 ülkeyi kontrol altında tutacaksınız. Bu 22 ülkeyi kontrol altında tutamıyorsanız Dünya hakimiyetiniz olamaz. Osmanlı’da bu 22 ülkeyi kontrol altında tutmuş onun için bir dünya devi olmuş. Kontrolü kaybettiğimiz andan itibaren işte bugün geldiğimiz noktada durum ortada. Dolayısıyla Amerika’nın bu 22 stratejik ülkeyi kontrol altında tutması gerekiyor. Kontrol altında tutuyorum ne demek? Ben sana şu malzemeyi satıyorum demektir. Sen başkasından almayacaksın demektir o. Diyorsun ki “ben senin malını alacağım ama param yok; ben sana parayı vereyim” diyor. Yeter ki sen benim malımı al diyor. Ben sana kredi vercem diyor, kredi veriyor. Mesela; ben sana 2 milyar dolar kredi verdim, diyor “ama şu makineleri alasın diye verdim” diyor hatta firma gösteriyor. Krediyi de öyle veriyor. O para gelmiyor, sen sadece o makineyi alıyorsun, borcuna yazılıyor. (Güncel bir not: Yerli denilen otomobilin İtalya’da yapılıp Türkiye’ye getirilmesi. Önce Kültür) Ortak Vizyon Belgesi… Ortada bir Ortak Vizyon yok zaten. Ortak Vizyon Belgesi hazırlayalım diyorsunuz. Yani bir evlilik akdi yapalım der gibi. Evlenelim ama önceden bir tespit edelim neyin ne olduğunu. Demek ki bugünkü hükümetle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile değil; bugünkü Hükümetle mevcut Amerikan Yönetimi arasında ortak vizyon olmadığı için bir ortak vizyona ihtiyaç doğmuş. İsrail… Hamas ile Amerika, Rusya Çin’de görüşüyor. Ortadoğu’da Amerikan siyaseti İsrail’in güvenliği içindir. İsrail’in varlığı ve güvenliği içindir. Bunun dışında hiçbir olay için Amerika’nın öyle birinci dereceden ilgilendiği mesele yok. İsrail’in varlığı ve güvenliği, esas olan bu. Amerika’nın Ortadoğu plitikasının önünde İsrail’in varlığı ve güvenliği yatar. Stratejik Müttefiklik ile Stratejik Ortaklık farkı ne? Şimdi bakın ortaya gelen durumda bir “stratejik müttefiklik” var bir de “stratejik ortaklık” var. Bunları iyi anlamak lazım. Stratejik Müttefik Olmak; biz NATO’da beraberiz, değil mi? İşte o Stratejik Müttefiklik. Ama Amerika ile İsrail Stratejik Ortak. Anlatabiliyor muyum? Onlar ortak. Belli bir ülkü birliği de var; Belli bir ideal birliği de var. Türkiye ile stratejik ortaklık belgesi veya vizyon veya ortaklığı giderecek bir belge imzalanırsa Amerika o zaman diyecek ki; ben sizinle stratejik ortak mıyım, aç bakalım bu Boğazları. Bizim gemiler geçsin bakalım, deyiverecek o zaman. Çünkü Türkiye’nin, bugünkü hükümetin istediği “stratejik ortağı” olmak. Amerika’nın ortağı olamazsın, olması için yapman gerekenler var! Bunların başında eğer biz stratejik ortak isek Amerika’da sana diyecek ki haklı olarak; - Biz ortak mıyız kardeşim? - Evet ortağız. - Güzel, aç şunları güvenliğimiz için. Senin ve benim güvenliğim için bu Donanmanın Karadeniz’de durması gerekiyor. Boğazlar Amerikan Donanmasına açılınca Türkiye nelerini kaybediyor? Başta egemenlik haklarının kısmi devri söz konusudur. Yani, Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarınızı kaybettiğiniz anda devlet olma özelliğinizi kaybedersiniz! Bu bir. En önemlisi öyle bir açmaza getirdiler ki bu hükümetin beceriksizliği, bilgisizliği ve tabiri caizse dış politikadaki cehaletinden dolayı; bakın, İran’da rejimin getirdiği Ahmed-i Necat’ın görüşleri egemen olur da kazanır da İran bu işten zaferle çıkarsa, Türkiye gene zararda. Amerika kazanırsa Türkiye gene zararda. İşte bakın, yani, Amerika’nın kazanması da; İran’ın kazanması da Türkiye için tehlike! İran kazanırsa Türkiye’ye rejim ihraç eder. İran nükleer silah yaptığı takdirde ve buna da Amerika müdahale edemedi, diyelim. İran nükleer silahını yaptı, bundan zararlı çıkacak olan kim? Türkiye. Çünkü neden? Bu defa rejim ihraç edecek sana. Ben, diyecek, süper gücüm İran olarak, dolayısıyla rejim ihraç edecek. Tersi olursa? Amerika İran’daki nükleer tesisi vurur da, -310 siyasi, sosyal, teknik tesisi- bunları bombaladığı takdirde, nokta bomba attığı takdirde 310 yeriyle, ondan sonra Amerika kazandı bu işi İran nükleer silah yapamadı. Ama gene Türkiye zararlı çıkacak! Çünkü birincisi; Türkiye, İran üzerinden bütün Avrasya’ya açılıyor Gürbulak kapısı dolayısıyla. Her sene 1 milyon turisti var, her sene gelen ve büyük ticaret var Türkiye ile İran arasında. İran’ı kim vurur? (İran’ı) Amerika vurmaz. İsrail vurur. Amerika İsrail ile birlikte İran’ı vurur. Vurur da ne olur? Sonrası Amerika’nın çok aleyhine olur. İngiltere (İran’ı vurma işi) bu işe girer mi? İngiltere bu işe girmez. Mümkün değil. İngiltere çok uyanıktır. Bu pis işi Amerika ile İsrail’in üstüne atar. Peki, İngiltere Irak’ta neden vardı? Irak eski bir İngiliz kolonisi, Irak devletini kuran İngilizler. Suriye’yi kuran da Fransızlar. Bakın Fransızlar gitmedi Irak’a, İngilizler gitti oraya. * Stratejik Müttefiklikten Stratejik Ortaklığa… Aytunç Altındal, yukarıdaki açıklamasında “Stratejik Müttefiklik ile Stratejik Ortaklık farkı ne? Şimdi bakın ortaya gelen durumda bir “stratejik müttefiklik” var bir de “stratejik ortaklık” var. Bunları iyi anlamak lazım… …bugünkü hükümetin istediği “stratejik ortağı” olmak. Amerika’nın ortağı olamazsın, olması için yapman gerekenler var! Bunların başında eğer biz stratejik ortak isek Amerika’da sana diyecek ki haklı olarak; - Biz ortak mıyız kardeşim? - Evet ortağız. - Güzel, aç şunları güvenliğimiz için. Senin ve benim güvenliğim için bu Donanmanın Karadeniz’de durması gerekiyor.”
Müttefiklikten Ortaklığa Şimdi, zaman içinde neler olmuş haberlerden bakalım: Erdoğan: Güya ABD ile stratejik müttefikiz Başbakan Erdoğan'dan ABD'ye çok sert çıkış: Sayın Bush sıkıntılarımızı paylaştığını söylüyor ama kuru kuruya paylaşmak yetmiyor. ABD'nin canı yanınca seferber oluyoruz bizimki yanınca olmuyoruz ABD için 'Güya stratejik müttefikimiz' nitelendirmesinde bulunan Erdoğan, "Sayın Başkan (Bush) sıkıntılarımızı paylaştığını söylüyor, ama kuru kuruya paylaşmak yetmiyor. ABD'nin canı yandığı zaman hep beraber seferber olacağız, peki bizim canımız yandığı zaman niçin hep beraber seferber olmuyoruz" dedi. AKP'nin dün yapılan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad'ın "Kerkük Irak'ın içişleri. Yabancı güçler karışmasın" açıklamasını değerlendirdi. Erdoğan özetle şunları söyledi: HALİLZAD ATIFTA BULUNUYOR: Irak'la tarihten gelen bağlarımız var ve bu bağlar öyle laf olsun diye söylenen bağlar değil. Sayın büyükelçi Irak vatandaşı olmadığı halde, kalkıp ülke adı vermeden 'Kerkük Irak'ın iç meselesidir' derken, bir gün önce benim TBMM'de yaptığım konuşmaya herhalde atıfta bulunuyor. ABD GÜYA STRATEJİK MÜTTEFİKİMİZ: Ben sınır komşum olan, soydaşlarımın yaşadığı Kerkük'e yönelik düşünce beyanında bulunmayacağım, ama kendileri, güya stratejik müttefikiz, her türlü alışverişimizin olduğu ABD, orada terör örgütü konuşlanacak, bu konularla ilgili Türkiye olarak herhangi bir açıklama yapmayacağız. Böyle bir şey olmaz. ABD'NİNKİ CAN, YA BİZİMKİ...: ABD'nin 11 Eylül'de canı yanmıştır, ikiz kuleler vurulmuştur, sonra Afganistan'da bir operasyonel harekete başlamıştır. Burada NATO güçleri görev almıştır ve biz Türkiye olarak iki kez ISAF'ın komutasını üstlenmişiz. Neden? Teröre karşı mücadele için. ABD'nin canı yandığı zaman hep beraber seferber olacağız, peki benim canım yanıyor, bizim canımız yandığı zaman niçin hep beraber seferber olmuyoruz. Bizim şu ana kadar terörde verdiğimiz kayıp 40 bini buldu. KURU KURUYA SÖYLEMEKLE OLMAZ: Bu sıkıntılarımızı Sayın Başkan (Bush) paylaştığını söylüyor, ama biz diyoruz ki kuru kuruya paylaşmak yetmiyor. Atılacak adımı biz Irak'la atmaya hazırız. ABD'nin orada bir güç olarak bulunduğunu bilerek müşterek atmaya da hazırız. Bu adımın şu anda atılması gerekir, bunu da görmek istiyoruz. Ülkemizi terör noktasında tehdit eden unsurlar neyse ve buna karşı da yapılması gereken neyse, hepsini vakti, saati geldiğinde Türkiye yapar. Ama bunu ilan etmez. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütü PKK'nın Kuzey Irak'taki varlığını yok etmek için sürekli söz veren, ancak bir türlü harekete geçemeyen ABD'ye çok sert çıktı. Gül: Amerika'ya PKK listesi verdik Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak'ın kuzeyindeki Kandil Dağı'nda barınan PKK'lı teröristlere ilişkin liste ve belgelerin çeşitli vesilelerle ABD'li yetkililere iletildiğini ancak resmi bir yanıt alınamadığını bildirdi. Milliyet – 13.01.2007 http://www.milliyet.com.tr/siyaset/erdogan-guya-abd-ile-stratejik-muttefikiz-185118 * Erdoğan: NATO müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD'den gerçek bir müttefike yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'de yeni bir askeri operasyonun çok yakında olduğunu bir kez daha yineledi. Beştepe'deki 11. Büyükelçiler Konferansı'na ev sahipliği yapan Erdoğan yaptığı konuşmada, "Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla başlattığımız süreci inşallah çok yakında farklı bir aşamaya geçireceğiz." diyerek Fırat'ın doğusuna olası bir operasyonun yakında olduğunu belirtti. "Güney sınırımızda adeta kanser hücresi gibi büyüyen, müttefiklerimizin ağır silahları ile büyütülen yapı ortadan kalkmadıkça Türkiye kendini emniyette hissedemez." diyen cumhurbaşkanı ABD'nin Suriye Demokratik Güçleri'ne sağladığı desteğe vurgu yaptı. "Milli menfaatlerimizi mutlaka savunacağız" ABD Savunma Bakanı Mark Esper'in "Türkiye'nin tek taraflı müdahalesini engelleriz." yönündeki açıklamasının hemen ardından konuşan cumhurbaşkanı, "NATO müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD'den gerçek bir müttefike yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz." diye konuştu. Cumhurbaşkanı, Suriye konusuna ilişkin, "Gerektiğinde diyalogla, gerektiğinde yumuşak güç unsurlarıyla gerektiğinde zorlayıcı diplomasi araçlarıyla gerektiğinde de fiili güç kullanarak milli menfaatlerimizi mutlaka savunacağız." dedi. Erdoğan, Rusya'dan füze savunma sistemi alımıyla başlayan tartışmalara ilişkinse "S-400'lerin NATO'ya ve F-35'lere zarar vereceğine dair hiçbir somut veri yoktur. Kimse kimseyi aldatmasın." yorumunu yaptı. "AB, Türkiye'yi kazanmalıdır" Avrupa Birliği - Türkiye ilişkilerine de değinen Erdoğan, "AB küresel aktör olmak istiyorsa öncelikle Türkiye'yi kazanmalıdır. Türkiye'nin üyeliği birkaç ülkenin ihtirasına kurban edilmemelidir." ifadelerini kullandı. Euronews – 06.08.2019 * ABD Başkanı Trump: 'Türkiye herkesin bildiği gibi NATO müttefikimiz ve stratejik ortağımız. ABD Başkanı Trump: 'Türkiye herkesin bildiği gibi NATO müttefikimiz ve stratejik ortağımız. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yapıcı bir görüşme geçirdik. Bu konulardan birisi de Suriye konusuydu. ABD ile Türkiye muazzam bir başarıya imza attı.' TIME TURK – 14.11.2019
Cumhurbaşkanı Erdoğan 'stratejik ortağız' diyerek açıkladı: ABD’nin Türkiye'yi muaf tutmasını bekliyoruz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "ABD'nin önümüzdeki dönemde almayı planladığı önlemlerden Türkiye'yi muaf tutmasını bekliyoruz. Zira biz her şeyden önce stratejik ortağız." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 74. Genel Kurul görüşmeleri için bulunduğu New York'ta Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 10. Türkiye Yatırım Konferansı gala yemeğinde konuştu. Etkinliğe katılmaktan duyduğu mutluluğu dile getiren Erdoğan, organizasyona ev sahipliği yapan TAİK'e teşekkür etti ve toplantının her iki ülke yatırımcıları için hayırlara vesile olmasını diledi. Toplantıdaki iki ülke yatırımcılarının Türkiye ve ABD arasındaki mevcut bağları geliştirmek için büyük emek verdiklerini belirten Erdoğan, iki ülkenin de bu çabalardan faydalandığını söyledi. Türkiye'yi de yakından etkileyen pek çok gelişmenin aynı anda yaşandığı kritik bir dönemden geçildiğine işaret eden Erdoğan, küresel düzenin parametrelerini sarsan bu sürecin, uluslararası ilişkilere hakim olan ortam kadar, iş dünyasını da yakından ilgilendirdiğini vurguladı. Ticaret savaşlarının, belirsizliği artırmanın yanı sıra gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerinde ağır tahribatlara neden olduğunun altını çizen Erdoğan, "Yaklaşık 250 trilyon doları bulan küresel borç stoku ise durumun hassasiyetini apaçık ortaya koyuyor. Türkiye olarak, dünyanın en büyük ilk iki ekonomisinin sorumluluk bilinciyle hareket edeceğine inanıyoruz. Anlaşmazlıkların Dünya Ticaret Örgütünün yerleşik teamülleri çerçevesinde en kısa sürede çözüleceğini ümit ediyoruz." diye konuştu. Erdoğan, böyle bir dönemde gerçekleştirilen toplantının, tarafların birbirini daha iyi anlamasına, Türk ekonomisi hakkında çok daha doğru bir resim çizilmesine vesile olacağına inandığını ifade etti. "Sıkıntılı süreci aşıyoruz" Türkiye ve ABD arasında ortak çıkarlara dayalı, güçlü, kapsamlı ve stratejik müttefiklik ilişkisi bulunduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "İlişkilerimizde zaman zaman görüş ayrılıkları yaşasak da ortaklığımız bugüne kadar pek çok zorluğun üstesinden gelmiştir. Son dönemde de Türk-Amerikan ilişkilerinin ciddi şekilde test edildiği bir süreci hep birlikte yaşadık ancak değerli dostum Başkan Trump’la aramızda tesis ettiğimiz yakın diyalog ve iletişim sayesinde, bu sıkıntılı süreci aşıyoruz. Tabii bu birilerini de rahatsız ediyor veya kıskandırıyor. İki lider olarak ülkelerimiz arasında pozitif gündeme odaklanmak istiyoruz. Bu pozitif gündemin en önemli unsurlarından biri de ekonomik ve ticari ilişkilerimizin gerçek potansiyeli yansıtacak düzeye ulaştırılmasıdır. Sayın Başkan'la yaptığımız görüşmede ikili ticaret hacmimiz için 100 milyar dolarlık bir hedef belirledik. Enerjiden müteahhitlik hizmetlerine, turizmden tekstile iki ülkenin nispeten üstünlük sahibi olduğu alanlarda iş birliğimizi çeşitlendirme kararı aldık. Bu hedef doğrultusunda hem iki ülke yetkilileri hem de özel sektör temsilcileri önemli çalışmalar yapıyor. Bilhassa, Türk-Amerikan İş Konseyi'nin hazırladığı raporun bu hedefe yönelik gayretlere ışık tutacağına inanıyorum." ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross'un Türkiye ye yaptığı ziyareti anımsatan Erdoğan, Ross'un hem ilgili bakanlar hem de özel sektör temsilcileriyle bir araya geldiğini, kendisinin de Ross ile beraber Türkiye'de önemli yatırımları bulunan Amerikan firmalarının temsilcilerini kabul ettiğini hatırlattı. Halihazırda bin 800'den fazla Amerikan firmasının, teknolojiden gıdaya, sağlıktan bilişime çok geniş bir yelpazede Türkiye'de faaliyet gösterdiğini aktaran Erdoğan, bu firmaların Türkiye'deki güncel yatırımlarının 50 milyar doları aştığını bildirdi. Son 17 yılda Amerika'dan Türkiye'ye 12 milyar dolar civarında doğrudan yatırım gerçekleştiğini belirten Erdoğan, bugün itibarıyla Türk firmalarının Amerika'daki yatırımlarının da 5 milyar dolara yaklaştığını kaydetti. "Cari açık sorununu önemli oranda çözdük" Türkiye'nin toplam ihracatının son 12 aylık dilimde yüzde 5,2 artarak 170 milyar doları bulduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bu yılın ilk 8 ayındaki ihracatımız 117 milyar doların üzerine çıkarak rekor kırarken, ihracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 86'yı buldu. Yıllarca ekonomimizin yumuşak karnı olarak gösterilen cari açık sorununu önemli oranda çözdük." dedi. ABD'nin Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı 5'inci ve en fazla ithalat yaptığı 4'üncü ülke konumunda olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: "Ancak dünyayla en fazla ticaret yapan ülke olan Amerika'nın ülkemizle ticaretinin 21 milyar dolarda kalmasını biz yeterli görmüyoruz. Hükümetlerimizin ortak çabası, sizlerin desteği ve iki Devlet Başkanı olarak ortaya koyduğumuz güçlü irade ile 100 milyar dolar hedefine süratle ulaşabileceğimize doğrusu ben inanıyorum. Burada öncelikle bir pürüzü gidermemiz gerekiyor. Ticaretini güçlendirmek isteyen ülkeler aralarına engel koymaz. ABD'nin ülkemize karşı uygulamaya koyduğu bazı tedbirleri yeniden değerlendirmesini ve kaldırmasını istiyoruz. Bilhassa çelik ve alüminyum ihracatımıza yönelik olarak getirilen ilave tarifeler ve Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi'nden çıkarılmamız gibi kararlardan geri dönülmesi gerekiyor. Bu konuda birçok ülkeye getirilen istisnalardan Türkiye de yararlanmalıdır. Ayrıca ABD'nin önümüzdeki dönemde almayı planladığı önlemlerden de Türkiye'yi muaf tutmasını bekliyoruz. Zira biz her şeyden önce stratejik ortağız. Bu, yıllara dayalı. Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerine başlanmasının da yine ticaret hacmi hedefine ulaşılması bakımından yararlı olacağına inanıyorum. Böyle bir anlaşma, öncelikle iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Bunun yanında anlaşma, Türk ve Amerikan şirketlerinin iki ülkenin mücavir coğrafyalarına açılmalarına, hatta üçüncü ülkelerde ortak projeler geliştirmelerine de imkan sağlayacaktır." "Son derece güçlü ve sağlıklı" Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana Türk ekonomisiyle ilgili kasıtlı, ön yargılı, mevcut durumu resmetmekten ziyade temennileri dillendiren bir kampanya sürdürüldüğünü belirten Erdoğan, "Halbuki, Türkiye küresel ekonomideki daralmaya, etrafındaki siyasi, güvenlik ve insani krizlere rağmen bölgesinde bir istikrar adası olmaya devam ediyor. Türk ekonomisinin makro göstergeleri ve temelleri son derece güçlü ve sağlıklıdır. 2002'den bu yana 215 milyar doları aşan doğrudan yatırımın Türkiye'yi tercih etmesi, bunun işaretlerinden biridir." diye konuştu. Etkisini giderek daha fazla hissettiren küresel ekonomik durgunluğa rağmen, Türk ekonomisinin canlılığını koruduğunu, uluslararası yatırımcılar için Türkiye'nin en önemli çekim merkezlerinden biri olmayı sürdürdüğünü dile getiren Erdoğan, "Küresel doğrudan yatırımlar 2018 yılında yüzde 13 gerilerken, Türkiye'ye gelen doğrudan yatırımlar yüzde 13 artarak 13 milyar dolara ulaştı. Yeterli mi? Değil ama artıracağız. Böylece 199 ülkenin yer aldığı en fazla dış yatırım alan ülkeler sıralamasında 2018 yılında bir önceki yıla göre 4 sıra yükseldik. Yine bu dönemde ABD ülkemize en fazla doğrudan yatırım yapan 6'ncı ülke oldu." dedi. Erdoğan, Türkiye'nin bugün satın alma gücü paritesine göre dünyanın 13'üncü, Avrupa'nın 5'inci en büyük ekonomisi olduğunu söyledi. İş yapma kolaylığı ve altyapı yatırımları bakımından Türkiye'yi her açıdan cazip hale getirmeye yönelik kararlılıklarının devam ettiğini belirten Erdoğan, Dünya Bankası iş yapma kolaylığı endeksinde Türkiye'nin son 10 yılda 30 basamak yükseldiğini bildirdi. "Bu sene turizmde rekora koşuyoruz" Erdoğan, 2018 yılı itibarıyla 46 milyon ziyaretçiyle küresel sıralamada Türkiye'nin iki sıra daha yükselerek en çok turist çeken altıncı ülke konumuna geldiğini anımsatarak, "Bu sene turizmde rekora koşuyoruz. 2019 yılında bu rakamın 50 milyonu aşmasını bekliyoruz. Turizm sektöründe yakaladığımız başarının da etkisiyle ekonomimizi cari açık veren bir durumdan cari fazla veren bir duruma getirdik." diye konuştu. Bankacılık sektörünün de gerek teknolojik altyapısı gerekse de şoklara karşı dayanıklılığıyla Türkiye'nin en önemli sektörlerinin başında geldiğini belirten Erdoğan, "Yaklaşık yüzde 18 düzeyinde olan Türk bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik oranı yüzde 8 olan uluslararası standartların oldukça üstünde yer alıyor." dedi. "Amerika'nın demokrasiye kastedenlere kucak açması çok büyük çelişkidir" Türkiye'nin son 17 yılda bir taraftan ekonomisini büyütüp, vatandaşlarının refah seviyesini adaletli bir şekilde yükseltirken, demokrasisine dönük pek çok saldırıyı da püskürtmeyi başardığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "15 Temmuz darbe girişimi Türk demokrasisini hedef alan en büyük terör eylemlerinden biridir. Darbe teşebbüsü gecesi 251 vatandaşımızın hayatına mal olan bu menfur eylem milletimizin dirayeti ve direnişi sayesinde akim kalmıştır. Son üç yıldır bir taraftan örgütü tasfiye etmek diğer taraftan da darbecilerin hukuka hesap vermesini sağlamak için çaba harcıyoruz. En alttan en tepeye kadar son darbeci de yargıya hesap verene kadar FETÖ ile mücadelemizi sürdüreceğiz ancak ortaya koyduğumuz klasörler dolusu delile rağmen FETÖ elebaşının Pensilvanya'da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi milletimizi ve şehit ailelerini rencide ediyor, yaralıyor. Demokrasi ve özgürlükler konusunda iddia sahibi bir ülke olan Amerika'nın demokrasiye kastedenlere kucak açması çok büyük çelişkidir." Erdoğan, ABD makamlarının bu konuda gerekli adımları atmalarını beklediklerine dikkati çekerek, "Siz değerli özel sektör temsilcilerinin de ihale yolsuzlukları, kara para aklama, sahte evrak düzenleme, usulsüz bağış ve rüşvet gibi bir dizi kirli işe bulaşan bu örgüte karşı dikkatli olmanızı rica ediyorum. Bu örgüt Amerika'da işlettiği yaklaşık 180 charter okulda vergi mükelleflerince ödenen 800 milyon doları yaşa dışı faaliyetleri için kullanıyor. FETÖ'nün karanlık yüzünün ifşası konusunda sizlerden destek bekliyoruz. Dünyanın 150 ülkesinde faaliyetlerini işte buradaki charter schoollardan topladığı paralarla yönetiyor." diye konuştu. Türkiye'nin demokrasinin gereklerinden ve serbest piyasa ekonomisinin kurallarından taviz vermeden yatırım ortamını güçlendirmeye devam edeceğine işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin daha fazla doğrudan yatırım çekmesi için, uluslararası yatırımcıların güvenle ve daha çok yatırım yapmaları için gerekli yasal düzenlemeleri yapmayı sürdüreceklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin aynı zamanda Avrupa'ya, Kafkaslar'a, Orta Doğu'ya ve Kuzey Afrika'ya erişimi olan istikrarlı bir ekonomik, ticari çıkış yolu olduğunu dile getirdi. Türk Hava Yollarının 125 ülke, 313 şehir ve 316 havaalanına uçarak dünyanın en çok ülke ve dış hat noktasına uçan hava yolu olduğunu anlatan Erdoğan, geçen yıl ilk etabı açılan İstanbul Havalimanı ve diğer mega yatırımlarla Türkiye'nin çok daha stratejik bir konuma geldiğini vurguladı. Türkiye'nin genç ve nitelikli nüfusuyla ciddi iş gücü potansiyeline de sahip olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti: "Karşımızdaki fotoğraf ülkemizde güzel bir yatırım ortamının ve çok büyük fırsatların bulunduğunu gösteriyor. Hemen her gün yatırım yapmak isteyen uluslararası firmaları ülkemizde misafir ediyoruz. Yatırım Ofisimiz başta olmak üzere tüm kurumlarımızla kendilerine her türlü desteği sağlıyoruz. Amerikan firmalarının uluslararası yatırımları teşvikler konusunda sağladığımız kolaylıklardan istifade etmesini istiyoruz. Ülkemizde yatırım yapacak, katma değer oluşturacak ve istihdam sağlayacak herkese kapılarımız sonuna kadar açıktır. İki ortak ve müttefik olarak ilişkilerimizin tarihi seyrine yakışır şekilde hareket etmemiz halinde ekonomi dahil ikili ilişkilerimizin tüm veçhelerinde parlak bir geleceğin bizi beklediğine doğrusu inanıyorum. Bu parlak geleceği sizlerle inşa etmek ve paylaşmak istiyoruz." Tüm kurumların yatırımcılara gereken desteği vermeye hazır olduğunu tekrarlayan Erdoğan, katılımcılara teşekkür etti. Milliyet – 26.9.2019
Ahmet Erimhan: Bulgaristan'da üs açılmış, neyime... 04.05.2006 - Yenimesaj Abdullah GÜL bakanımız Condeleza Rıce'nın otomobiline binerek kariyerine kariyer(!) katadursun, Ameriklı Bakan, Gül ile buluşmasının ardından gittiği Bulgaristan'da çok önemli anlaşmalara imza attı. ABD uzun süredir devam eden görüşmeler sonunda Bulgaristan'dan 3 adet üs edindi. Bu anlaşma ile ABD soğuk savaş sonrasında ilk kez bu bölgede üs, pardon üsler sahibi oldu. Dahası devamı da gelecek. Condi çok yakında Romanya ile de pasta kesecek. Peki Gül Bakanımız, Condi ile dostluğunu satır satır aktararak yazılmasına katkıda bulunduğu gazete manşetleri dışında Rice'a "bu üsleri niçin açıyorsunuz" şeklinde bir soru sormuş mudur acaba? "Ne soru sorması kardeşim, bu soruyu soracak cesaret mi var?" dediğinizi duyar gibiyim. Sizinle aynı kanaatteyim. Gül'ümüzün Condı sevgisine ve samimiyetine bakacak olursak soru sormak bir tarafa herhalde şunu demiş olması gerekiyor: "Ne iyi ettiniz de Bulgaristan'da üsler açtınız. Yeni üslerle darısı inşallah bizim başımıza..." Gül'lü hükumetimiz Demirel'in yağ sürdüğü "Arabistan-türban ve ABD'de okuyan Başbakan çocukları" ekmeği yemekle meşgul olduğunu, dolayısı ile "Bulgaristan'da açılan üsler" ile ilgili bir tartışma açmayacağı kesinlikle sürpriz değil. Ama ya medyamız ve onun strateji yazarları? Onlar niçin bu konuda en ufak bir yazı kaleme almıyor ve yok'u oynuyorlar acaba? Oysa ortada son derce önemli bir gelişme var. ABD bu yolla Karadeniz'e somut olarak iniyor ve "ben buradayım" diyor. Bulgaristan'da açtığı üslerden birisi Karadeniz'e açılan bir limanda kurulu... ABD Balkanlar'da edindiği ve edineceği yeni üsler ile "Avrasya Gücü" oluşturma konusunda sürekli bir imkan kazanarak Rusya ve Türkiye'yi yumuşak karnından yakalıyor. Ama tüm tehlike bundan ibaret değil. Amiral Tanju Erdem'in ifadesi ile "Karadeniz ABD üsleri ile de dolu olsa Montreux'u bozmadan vurucu donanma güçleri bölgeye giremez." Peki bu ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor. ABD Türkiye'ye baskılarını artıracak. Açtığı üslerle dişlerini göstermeye başladı bile! ABD'nin ne Lozan'ı, ne de Montreaux Boğazlar Düzenini kabul etmediğini hatırlar isek bilmiyoruz büyük fotoğraf tamamlanır mı? Hatta bu fotoğrafa son tezkereler sürecinde çok çok istediği "Samsun ve Trabzon limanlarını" da ekleyebilirsiniz. Türkiye bu gelişme ile birlikte bilmiyorum sayın Gül Bakanımız farkında mı ama Kuzeyden'de kuşatılmış oluyor. Tıpkı Irak'ın, İran'ın kuşatıldığı gibi çerçeveleniyoruz. Bunun bir adım sonrası strateji kitaplarının alfabe bölümünde şöyle yazar: "Ya dediklerimi yaparsın, ya da..." "Hükumetin böyle bir derdi olmaz. Olsa İncirlik'i gözden geçirir" diyebilirsiniz. Doğrudur ama ben zaten onlara yazmıyorum ki... Son olarak şunları hatırlatalım. Amerikalılar girdikleri yerleri asla terketmezler. http://www.yenimesaj.com.tr/bulgaristanda-us-acilmis-neyime-H1140111.htm
Karadeniz'de NATO gerilimi tırmanıyor! Sea-Breeze 2006 tatbikatı Karadeniz'de gerilimi tırmandırıyor. Türkiye'nin de katılacağı tatbikat nedeniyle Rusya ve Ukrayna karşı karşıya geldi. Washington, Black Sea For'a katılmaya çalışırken Rusya, Türkiye'nin önderlik ettiği Uyum Harekâtına Sezer'in Rusya ziyaretinden önce katılmayı planlıyor. Ukrayna'nın 1997'den bu yana düzenlediği Sea-Breeze 2006 tatbikatı, Amerika'nın Karadenize ilişkin talepleriyle birleşince bu yıl gerilime neden oldu. 109 Amerikan askerinin Kırım'a gelmesi ve Advantage isimli yük gemisinin malzemelerle birlikte limana yanaşması gerilimi çatışmaya dönüştürdü. Amerikan askerlerinin kaldığı yerin çevresi halk tarafından kuşatıldı. Ukrayna Devlet Başkanı Yuşçenko, Rusları kastederek, gösterilere karışan tüm yabancıların sınırdışı edileceğini açıkladı. "Uluslararası Askeri Tatbikatlara Katılacak Yabancı Askeri Birliklerin Girmesi Hakkındaki Kararnamesinin Onayı Hakkındaki" kanun tasarısının Amerikan askerleri geldikten sonra Meclis'e gönderilmesi Ukrayna'daki tepkiyi daha da artırdı. Sea-Breeze 2006 tatbikatı 18 Temmuz'da başlayacak. NATO tarafından düzenlenen tatbikata Azerbaycan, Ermenistan, Yunanistan, Gürcistan, Makedonya, Moldavya, Almanya, Romanya, ABD, Türkiye, Ukrayna ve Hırvatistan katılacak. Danimarka, Rusya ve İspanya gözlemci gönderecekler. Tatbikat sırasında, faaliyetlerin büyük çoğunluğu denizde icra edilecek. Karadaki faaliyetlerin bazıları Eski Kırım askeri eğitim merkezinde yürütülecek. Tatbikat Rus üslerinin çevresinde yapılıyor! Tatbikat, Rus askeri üslerinin bulunduğu bölgede yapılacak. Filonun, 2017'de tamamen Ukrayna'dan çekilmesi gerekiyor. Ancak Ukrayna, Rusya'nın kullandığı deniz üsleri için ödediği kira miktarını yeterli bulmuyor ve yeni bir anlaşma yapılmasını talep ediyor. Rusya ise yeni bir anlaşmaya yanaşmıyor. Bu arada Rusya Savunma Bakanı Sergey Ivanov, Karadeniz'deki Rus Donanması'nın Suriye limanlarına transfer edileceği haberlerini yalanladı. Rus basınında çıkan haberler üzerine bir açıklama yapan Ivanov, içlerinde Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki Novorossiisk'in de bulunduğu limanlarda, yeni deniz üsleri inşa edileceğini açıkladı. Ivanov, Rusya Federasyonu Hükümeti'nin, bu üslerin inşası için, yıllık 1 milyar rublenin üzerinde bir bütçe ayırdığını da ekledi. Amerikan yönetimi de boş durmuyor. ABD Devlet Başkanı George Bush Rusya'nın Saint Petersburg şehrinde yapılacak G-8 toplantısına gitmeden önce Ukrayna'yı ziyaret edecek, Bush'un ziyaret kararı Ukrayna'nın politik durumu ve yeni hükümetinin oluşturulması ile ilgili olduğu tahmin ediliyor. Rusya "uyum harekatına" katılıyor! Rusya, Karadeniz'e ilişkin ABD'nin yarattığı huzursuzluğa çözüm bulmak amacıyla Türkiye tarafından hayata geçirilen Uyum Harekatı'na katılmak üzere. Rus diplomatik kaynakların verdiği bilgiye göre, Moskova çok kısa süre içinde Uyum Harekatı'na katılım belgesini imzalayacak. Belgenin Cumhurbaşkanı Sezer'in bu ay sonu Moskova'ya yapacağı ziyaret öncesinde imzalanacağı belirtiliyor. Uyum Harekatı, ABD'nin Karadenizde donanma bulundurma ısrarı karşısında Türkiye tarafından oluşturuldu. Harekatın oluşumunda Karadeniz'de yapılacak hareketler hakkında NATO'ya bilgi verilmesini öngörü yor. Türkiye de Rusya da ABD'nin Karadeniz taleplerine şiddetle karşı çıkıyor. Rusya, Karadenize ilişkin ABD'nin yarattığı huzursuzluğa çözüm bulmak amacıyla Türkiye tarafından hayata geçirilen Uyum Harekatına katılmak üzere.[1] Bulgaristan'daki Amerikan üsleriyle Türkiye kuşatılıyor! ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice 25 Nisan 2006 tarihinde Türkiye'ye gelmiş ve bazı görüşmelerde bulunmuştu. Rice'ın ziyareti Türk basınında uzun süre tartışılmış, "acaba ne istendi, ne verildi?" yorumlarına neden olmuştu. "PKK'ya karşı İran" pazarlığı yapıldığına dair görüşler ağırlık kazanmış ama açık bir değerlendirme yapılmamıştı. Görüşmelerin en önemli sonucu ABD ve Türkiye arasında "Stratejik Ortaklık Vizyon Belgesi" hazırlanması kararıydı. Taraflar "stratejik ortak"lığın çapını ve içeriğini bu belgeyle netleştireceklerdi. Söz konusu "vizyon belgesi", ABD Ankara Büyükelçisi'nin son demecinden anlaşıldığı kadarıyla "bitmek üzere". ABD'li bakan daha sonra Yunanistan'a gitti. Yunan-Rum basınında Rice'ın "Türk tarafını kayırdığı" yolunda yorumlar yapıldı ve bunlar Türk basınına da yansıdı. Ardından 27-28 Nisan'da Sofya'da yapılan NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı. Hatırlayın, Rice'ın ziyaretini ve sonrasını Türk medyasında böyle okumuştuk. Tam bu noktada, yani Bulgaristan'daki NATO toplantısında başka bir şey daha oldu. ABD ve Bulgaristan Dışişleri Bakanları 28 Nisan 2006 tarihinde üç askeri üs konusunda anlaşma yaptılar. Bu anlaşmayla Bulgaristan'ın orta bölümünde yer alan Graf Ignatievo Havaalanı ile Türkiye sınırına yakın yerlerde bulunan Bezmer Hava Üssü ve Novo Selo Askeri Eğitim Üssü ABD kontrolüne verildi. Üs anlaşması basınımızda yer aldı ama hakkıyla yorumlanmadı kanaatindeyiz. "Bulgaristan'daki Amerikan üsleri neyi ifade eder?", "Türkiye için anlamı nedir?" soruları pek fazla kafaları kurcalamadı. Çünkü o günlerde hala Rice'ın giyim-kuşamından söz edilmekteydi. Amerikan üslerinin taşıdığı mesaj algılanmıyor! ABD'nin yabancı bir ülkede üs kurması, kendi askeri hedefleri açısından mutlaka bazı planları ihtiva eder: "kriz bölgelerine yakınlık", "acil müdahale","terörizmle savaş" vb. Nitekim Bulgar üsleri uluslar arası kamuoyuna böyle açıklandı. Lakin bir Amerikan üssü her şeyden önce siyasi anlam taşır. Bir zamanların İncirlik üssü, Irak-İran-Suriye ve elbette Türkiye için ne anlam taşıdıysa, tam olarak o anlamı taşır. ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı (şimdi Dünya Bankası Başkanı) Paul Wolfowitz, Irak işgali öncesi New York Times'a verdiği bir mülakatta şunu söylüyor: "[Üslerin] fonksiyonu aslında askeri olmasından çok politiktir. ABD üsleri herkes için bir mesaj taşır: Geri dönme gücümüz var ve döneceğiz...". Şimdilik bu sözlerin İncirlik'ten vazgeçen ABD'nin "geri dönme" ama "dönüşüm muhteşem olacak" anlamındaki "dönme" niyeti olduğunu tartışmayacağım. Evet, Bulgaristan'daki Amerikan üsleri bir mesajdır ama kime yönelmiştir, muhattabı kimdir? Karadeniz'de "Yeni Soğuk Savaş" Başlıyor Bir yönüyle mesajın alıcısı Rusya'dır. Karadeniz'i gittikçe ısıtan bir "Yeni Soğuk Savaş" gündemde. ABD Karadeniz kıyısı ülkelerde birkaç yıldır "operasyon" yürütüyor. Şöyle ki: - Ukrayna'da "renkli" bir sivil darbe tezgahlandı, yönetim "muhiplere" devredildi. - Gürcistan'da bir başka Amerikan muhibi Saakaşvili iktidara getirildi. - 2006 yılı başında Romanya ABD'ye Karadeniz kıyısında askeri üs verdi. Bulgaristan'da elde edilen üslerin ABD için bir sonraki hamle olduğu düşünülebilir. Yani Amerika Karadeniz'de Rusya'yı kuşatma uğraşı içindedir. Ukrayna ve Gürcistan'da etki elde eden ABD şimdi Balkanlar'da nüfuz artırma faaliyeti içerisindedir. Romanya'nın ardından Bulgaristan'da da "sevinçle" karşılanan ABD, "çevirme harekatı"nda ilerlemektedir. Rusya ise misilleme olarak Kırım'ı tartışmaya açtı. Halen Ukrayna'ya bağlı olan Kırım'ın kontrol altına alınması için Rus parlamentosu Duma'dan karar çıkarıldı. Bu kapsamda Rusya, Ukrayna ile arasındaki 10 yıllık sınır anlaşmasını önümüzdeki yıl geçerli saymayacağını ilan etti. Şüphesiz amaç Kırım'ı almak ve Karadeniz'deki Amerikan operasyonuna yanıt vermektir. Daha öncesinde Rusya'nın Ukrayna'ya verdiği doğalgazı keserek bu ülkeyi tehdit altında tutma niyetinde olduğunu biliyoruz. Bir başka karşı-girişim olarak Rusya'nın, "Türkiye'yi huylandırmadan Ermenistan'a yaklaşma" politikası izlediği görülüyor. Rusya, Türkiye ile "olası ortaklığı" zedelememeye özen göstererek, Ermenistan ile askeri ve ekonomik ilişkilerini güçlendirmeyi sürdürüyor.
İlker Başbuğ: Uluslararası hukukta bir kural var, koşullarda değişiklik olması. İlker Başbuğ: Uluslararası hukukta bir kural var, koşullarda değişiklik olması. Siz Kanal İstanbul’u yaptığınız zaman koşullarda bir değişiklik yaratıyorsunuz. Montrö’nün dışında ayrı bir yapılanma. Koşullarda değişiklik olması durumunda, taraflar, bu anlaşmaya son verme ya da uygulamayı durdurma hakkına sahip. İlgili yerlere müracaat edecekler. Diyecekler ki, ‘Kanal İstanbul koşullarda değişiklik yarattı’. O zaman Montrö’yü kaldıralım.. *** Boğazın Anahtarı Montrö
Boğazlar’da Türkiye’nin egemenliğinin olduğunun en büyük kanıtı canı isteyenin Boğazlar’dan geçememesi. Üçüncü ülkeler Boğazlar’dan geçiş yapacağı zaman 15 gün önceden haber verirler. Montrö’ye üye Karadeniz ülkeleri 8 gün önce haber veriyorlar. Bu, İstanbul’un güvenliğini de sağlıyor. ***
|
1714 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |